“Hey martılar, martılar…
Fırtına kanatlılar!
Tutun Boğaziçi’ni,
Geçmesin yeni çarlar!”
Yukarıdaki dörtlük, Gani Bozarslan’ın yetmişli yıllarda yazdığı ve Sovyetler Birliği (henüz Rusya değil) karşıtı sol bir grubun dilinden düşürmediği şiirin nakaratı. En çok izlenen televizyon dizilerinin konularına bakınca Gani Bozarslan’ın şiirine nazire*bir dörtlük uyduruverdim:
Hey diziler, diziler…
Uyduruk fanteziler!
Kapatın kanalları,
Çıkmasın edepsizler!
Bu dizilerin birçoğu, gerçek hayattan alınmıştır açıklamasıyla yayınlanıyor. Bu furya, Gülseren Budayıcıoğlu dizileriyle tavan yapınca diğer kanallar da benzer dizilere başladılar. Budayıcıoğlu, diziler sayesinde kitaplarının satışını da rekor düzeye çıkartarak bu işten aslan payını almayı sürdürüyor. Budayıcıoğlu’nun bir psikiyatrist olarak romanlarında hastalarının yaşamını anlatmasını (kamufle etse de) etik bulmayanlar ve eleştirenler oldu.
Bir şey tutulduysa herkes o akıma katılır. Budayıcıoğlu’nun açtığı yolda ilerleyenler bazen ölçüyü kaçırıyor, saçma sapan bir karmaşanın içinde bocalayıp duruyorlar. Son günlerde çok izlenen dizilerin konularına bakınca memleketin hali pür melalini görüyoruz. Birkaç örnek verelim. Kızıl Goncalar’da seküler bir hayat yaşayan doktor çiftin kızı bu toplumda yaşamıyor gibi. Kendi kültürüne bu kadar yabancılaşması pek inandırıcı gelmiyor. Tarikat mensubu Cüneyd Efendi ile Mira’nın diyaloğunda mizah yapalım derken kantarın topuzu fazla kaçmış. Merak edenlere anımsatalım:
Mira: Size bir şey ısmarlayayım. Çay ya da kahve?
Cüneyd: Ramazan…
Mira: Ramazan kim?
Cüneyd: Recep, Şaban...
Mira: Onlara da mı çay ısmarlayayım?
Bu diyalog, toplumu ayrıştırmaya hizmet eder.
İnci Taneleri’nde ise bir öğretmenin sözcüklerle dans etmesi, Yılmaz Erdoğan’ın mizah anlayışına ve canlandırdığı karakterin edebiyat öğretmeni olmasına bakılarak doğal karşılanabilir. Ama bir öğretmenin belalı adamlarla, onların yöntemiyle onları alt etmeye kalkışması eşyanın tabiatına aykırıdır.
Gelelim en çok fırtına kopartılan diziye, Kızılcık Şerbetine... On altı milyonluk İstanbul’da başka kadın ve erkek yokmuş gibi, zıt yaşam tarzı içinde olanlar birbirini buluyor nedense. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Bir zamanlar Dallas diye bir Amerikan dizisi vardı. Ona bile rahmet okutuyor bu Kızılcık Şerbeti dizisi.
Muhafazakâr ailedeki Mustafa-Nilay çiftiyle Pembe anne, laik düşünceli tarafta da Sönmez annenin dışındaki herkes birbiriyle karmakarışık bir gönül ilişkisi içinde. Nursema’yı bu masum gruba sokmadım; çünkü Rüzgâr, yakında Nursema ile işi pişirirse hiç şaşırmayın. Bu gruba masum dedim ama Nilay’ın da cin gibi salaklığıyla ne kadar masum olduğu tartışılır. Bu arada bu iki aileye bir şekilde bulaşmamış karakterler de dizide fazla barınamıyor. Ertuğrul Bey ile kızı Mihri, bu işi beceremedikleri için diziye veda ettiler.
Şimdi gelelim çarpık ilişkilere. Bakalım kim kimin nesi oluyor? Siz de benim gibi anlamakta zorlanacak mısınız?
Abdullah Ünal, Alev’den çocuğu olduğu için Doğa’nın hem kayınpederi hem eniştesi. Ömer, Kıvılcım’la evlendiği için Doğa’nın hem amcası hem üvey babası. Doğa’dan ayrılan Fatih’in evlenmek istediği Görkem, Ömer’le yatıp kalktığı için Ömer’in hem gelini hem metresi. Görkem’in abisi Gökhan, Fatih’in baldızı Çimen’e imam nikâhı kıydığı için Fatih’in hem bacanağı hem kayınçosu oluyor. Nasıl, sizin de başınız döndü mü benim gibi?
Bu kadarı da olmaz dedirten en saçma olanına geldi sıra. Kayhan, Ömer’in eski karısıyla evlenince Ömer boş durur mu hiç? O da Kayhan’ın eski karısı Kıvılcım ile evleniyor. Koca İstanbul’da kadın erkek kıtlığı varmış gibi iki üç aile arasındaki bu sazan sarmalının senaryosunu kotaran kişileri kutlamak(!) gerek. Böyle bir diziyi seyrettiriyorlar ya, gerçekten helal olsun onlara!..
Aslında dizi sektöründe dünyanın sayılı ülkeleri arasındayız. Televizyonun günlük hayatımızın bir parçası olmaya başladığı ilk yıllarda dizi yapma becerimiz yoktu. Bol bol Avrupa ve Güney Amerika ülkelerinin dizilerini izlerdik. Bir zamanlar onların dizi pazarıyken şimdi onlara dizilerimizi pazarlıyoruz ama böyle saçma diziler çekmeye devam edersek yakında satacak ve izleyecek kimseyi bulamayacağız.
Bir işi iyi yapıyorsanız kaliteyi sürekli yükseltin, bokunu çıkarmayın!..
*Bir şiire başka bir şairin aynı konu, ölçü, uyak veya redifle yazılan şiirlerin genel adıdır. Benzek