Türk dizi tarihinin başarılı yapımlarından biri kabul edilen Muhteşem Yüzyıl’ın ve aralarında Mustafa Hakkında Her Şey, Ölümlü Dünya, Cinayet Süsü, Mutlu Aile Defteri gibi sevilen yapımların da yer aldığı onlarca filmin yapımcılığını üstlenen Timur Savcı… 1975’te Adana’da dünyaya gelen Savcı, üniversiteye kadar burada yaşadı. Savcı ile Adana’yı, festivali ve yapımcılığı konuştuk.
Yapımcı olmaya nasıl karar verdiniz?
Açıkçası yapımcı olmaya çok hızlı, sert ve keskin bir şekilde karar vermemiştim. Hayat beni o noktaya götürdü. Hayatımın en büyük şansı, ilk defa bir reklam filmi setini ziyarete gittiğimde tesadüf eseri film endüstrisi ile tanışmam oldu. Ve o günden sonra ben film endüstrisine ait bir insan olduğumu düşündüm. Kendi kişisel yeteneklerim ve o zamana kadarki tecrübelerimle, film endüstrisinde bana en yakın olan meslek dalının yapımcılık olduğunu düşündüm ve sevdiğim iş ile buluştuğum için de çok mutluyum.
Kendinizi Arif Keskiner ile hiç karşılaştırdınız mı? Ortak ve farklı yönleriniz nelerdir?
Arif Abi ile kendim de dahil her hangi birini karşılaştırmam pek mümkün değil. Çünkü onu o kadar çok seviyor ve özlüyorum ki… Arif Abi çok özel bir insandı. Hem kalbi hem yaratıcılık yetenekleri eşsiz, çok iyi bir dost ve ağabeydi. Tüm çevresinde de öyle. İkimizin arasındaki en büyük farkı düşündüğümdeyse, cevabı sanırım yazabilmek... O yazmayı çok seviyordu… Ortak yönümüz şu; ikimiz de kreatif bir kişiliğe sahibiz. Dolayısıyla büyük hayallerimiz ve inançlarımız hep var oldu. İkincisi de içten bir samimiyet... Bu yüzden çok sıkı dostlara sahibiz. Ortak noktamız bu...
Yapımcılığın sektördeki sorunları nelerdir?
Bu oldukça kapsamlı bir soru ama en öne çıkan sorun bence şu anda Türkiye’deki prodüksiyon maliyetlerinin anormal derecede yükselmesi ve bu maliyetlerin realite ile örtüşmemesi. Prodüksiyon maliyetinden kastettiğim şey, bir filmi ya da diziyi meydana getirmek için gerekli tüm unsurlar ve insan kaynağı bütçeleri. Diğer bir sorun ise, insan kaynağı yetiştirme konusunda sistemli bir altyapı olmaması ve hatta bu konuda yatırım yapılmaması diyebilirim. Örneğin donanımlı ve iyi yazar sayımız potansiyelimizin çok çok altında.
Üretilen filmlerde Adanalı karakteri ve Adana’ya ilişkin imajı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sinema filmlerini esas alırsak; Adanalı figürü, komedi karakterlerinde daha sık kullanılıyor. Ama ben yaptığım dizi ya da sinema filmlerinde Adanalı karakterlere daha dramatik, daha gerçekçi taraflarıyla yer vermeye çalışıyorum. Tabii ki Adana insanının çok renkli olduğunu, neşeli ve diğer coğrafyalardan hemen ayrılabilen bir kültüre sahip olduğunu göz ardı etmiyoruz.
Ben bunu bir avantaj olarak görüyorum. Adana’nın sinemada bu kadar aktif olmasını bir tesadüf olarak görmüyorum. Bir zamanlar çekilecek filmleri ve tutacak filmleri Adana belirliyordu. Şimdi durum nasıl derseniz, şimdi tabii dünya globalleşti. Artık bütün dünyayla çok hızlı bir şekilde, aynı anda iletişim halinde olabiliyoruz ve her şeyden haberimiz var. O yüzden bugün öyle bir durum yok.
Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nin Türkiye’deki festivaller içerisindeki ve dünyadaki festivaller içerisindeki yerini nasıl değerlendirirsiniz?
Bir kere duygusal olarak Altın Koza Film Festivali benim için çok önemli. Adana benim doğduğum büyüdüğüm şehir. İkincisi, Adana gerçek bir sinema şehri. Bence “Türkiye’deki sinema şehirleri neresidir?” diye sorsanız çoğu insan ilk üçte Adana’yı sayacaktır. Ben İstanbul’dan sonra sinema ve sanat etkinlikleri konusunda en aktif şehir diye düşünüyorum. Ayrıca geleneğini hiç bozmadan, kendi içindeki özünü ve samimiyetini kaybetmeden, bütün badireleri atlatmış ve özgün ruhunu korumayı başarmış bir festival olduğunu düşünüyorum.