Osmanlı mirasını reddeden bazıları bunu iki sebepten yapmaktadırlar. Birincisi cehaletleri yüzünden ve bilmedikleri için karşı çıkmaktadırlar. Bunlar bir nebze kabul edilebilirler. Fakat ikinci sınıfı kabul etmek ve tolerans göstermek mümkün değildir. Çünkü bunlar soysuzlukları yüzünden bunu yapmaktadırlar ki bunları muhatap almak ve laf anlatmaya çalışmak boşa kürek çekmek olacağı için onları serbest bırakmak gerekir.
Osmanlı hiçbir zaman işgali düşünmediği için ele geçirdiği yerleri fethetmiştir. Bu ikisinin arasında çok büyük fark olduğu içinde kimsenin yaşam tarzı ve inancına müdahale etmemiştir. Sadece hizmet ve medeniyet götürerek gönüllere girmiştir. Ortaya çıkan medeniyet aynı zamanda insanların hayatını kolaylaştırarak devletine yüksek aidiyet ve sadakatle bağlı bir ümmet oluşturmuştur.
Bunlardan sadece küçük bir örnek olarak dinlenme taşlarından bahsetmek meselenin anlaşılması açısından yeterli olacaktır. Eski Osmanlı sokaklarında özellikle çeşme başlarında “dinlenme” veya “hamal taşı” denilen kent mobilyaları inşa edilmiştir. Burada ki amaç ise yük taşıyan insanların dinlenmek için oturacakları bir konfor alanı oluşturmaktır. Buradaki incelik, hassasiyet ve insana yapılan yatırım göz kamaştıracak cinstendir. Hiçbir kültür ve medeniyette bu düzeyde bir alicenaplığa rastlamanız mümkün değildir. Bu oturma ve dinlenme taşlarının çeşme başına yapılması ise dinlenirken de su ihtiyacı giderilerek yoluna devam etmek amaçlıdır. Bu taşlar yerden 120 ile 150 cm yüksekte inşa edilir insanların ergonomik olarak yükünü bırakıp aynı zamanda oturup kalkmasına da yardımcı olurdu. Hali vakti yerinde olan bazı vatandaşlar da evlerinin önüne bu şekilde dinlenme taşı yaptıkları bakidir.
Bu uygulamanın günümüze olan uzantısına baktığımız zaman ise insanlıktan ne kadar uzaklaştığımızı görmek insanın yüzünün kızarmasına sebep olmaktadır. Evinin önüne kimsenin arabasını koymasın diye bulduğumuz icatlar evlere şenliktir. Bunun yanında günümüz alış-veriş merkezlerinde dikkat ederseniz oturmak için bir tane banka rastlamanız mümkün değildir. Burada ki amaç vahşi kapitalizm sizin durmadan dinlenmeden sürekli hareket halinde tüketim çılgınlığına katılmanızı öngörmektedir. Buradaki ticari bakış açısı ve strateji sizi insan olarak görmediği için oturmanızı ve dinlenmenizi de gerekli görmemiştir!
Sonuç olarak; Osmanlı’nın dinlenme taşlarından günümüzün oturmama mekânlarına geçen sürede insanlığımızı kaybettiğimiz çok açıktır. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışı yerini “altta kalanın canı çıksın” ve de “ölen ölür kalan sağlar bizimdir” mottosuna dönüşmüştür. Bu şekilde mazlumun ahı alınarak ulaşacağımız bir refah seviyesinin olmadığı da çok açıktır. Buna rağmen insanoğlu, bencilliği, hırsı ve tamahı uğruna bir medeniyetle birlikte insanı da yok etmede beis görmemiştir.
Esenlik dileklerimle,
Erol Aydın