Devrim’i bugün kalabalık bir toplulukla beraber toprağa verdik. Her sorunlarına koştuğu Aladağ’ın vefalı köylüleri onu bu son yolculuğunda yalnız bırakmamışlardı. Fısıltıyla birbirlerine Devrim’siz Aladağ’ın tadının kaçacağını, yokluğunun büyük kayıp olduğunu söylüyorlardı. Siyaset yaptığı partilisi, partili olmayanı yüzlerce insanda ona olan son görevlerini yerine getirmek için Aladağ’ın tek caddesinde uzun konvoylar oluşturmuşlardı.
Eskiden insanlar lakaplarıyla bilinirmiş. Soyadı alışkanlığının olmadığı, herkese az çok aynı isimlerin verildiği bir zamanda insanlara lakap takmak yaygın bir adetmiş. Hasan Erkan’da isminden ziyade lakabı olan Devrim’le bilinirdi. Bu lakap ona ne zaman ve kim tarafından takılmış bilmiyorum, şimdi düşündüğümde merak edip sorduğumu da hatırlamıyorum. Çünkü artık onu herkes Devrim veya Devrimhasan olarak biliyordu. Yaşı düşünüldüğünde mutlaka devrimci mücadeleyle bir ilgisi vardır. Aladağ gibi küçük ve herkesin birbirini tanıdığı bir yerde, eğer devrimci mücadeleye ilgi duymuş iseniz size böyle bir sıfat yakıştırılması da olağandır.
Devrim’i kardeşi Niyaz üzerinden tanıdım, onunla yakınlaşmamız da 2017 yılındaki adalet yürüyüşü vesilesiyle oldu. Niyaz’da Devrim kadar sıcak ve dost canlısı bir insandır. Ama Devrim elbetteki daha başkadır. Bir insan düşünün kendisinden onlarca yaş küçüklerle arkadaşlık yapıyor. Bu gençlerde o kişiyi büyük birisi olarak değil kendi akranları gibi kabul ediyor. Devrim işte böyle birisiydi. İnanılmaz bir diyalog, iletişim kurma becerisi vardı. Bir kez tanıştığı kişiyle tanışıklığı orada bırakmazdı. Arkasını getirir, arar ve sorardı. İlişkilerini daima canlı ve sıcak tutardı.
Devrim neredeyse siyaset için yaratılmıştı. İnsana ve muhabbete düşkünlüğü siyaseti onun için bir yaşam biçimi haline getirmişti. Devrim’in siyaseti soğuk, pragmatik ve faydacı değildi. İnsani sıcaklığı ile siyaset yaparken onunla çok kısa sürede dost ve arkadaş olurdunuz. Siyaset onun için bir tekniğe, jeste ve ritüele dönüşmüş de değildi. Siyaset yaparken bütün gövdesi olaya dahil olur ve samimiyetini karşısındakine aktarırdı.
İşyerleri olan marketleri salt bir işyeri değildi. Bir kahve, cafe, pastane, ofis, parti bürosu kısaca aklınıza gelecek herşeydi. Köylüler uğrar, şehirden gelenler mola verir ve muhabbet her yere yayılırdı. Gelenlerin büyük bölümü sohbet için uğrardı. Devrim gelen herkesle ilgilenir, acıkanı doyurur, daha özel olanları ise alıkoyarak başka mekanlarda ağırlamayı severdi. Yalnız partilisi olan CHP’liler değil her partiden insan için Devrimlerin marketi bir uğrak noktasıydı. İnsani münasebetlerinde hiç parti ayrımı yapmazdı. Yeterki karşısındaki onun insanlık ölçülerinden sınıfı geçmiş olsun.
24 saat insanların sorunlarıyla ilgilenirdi. Bu işi neredeyse meslek edinmişti. Ama bunu amatörce bir duyguyla, fakat büyük bir ilgi ve ciddiyetle yapardı. Siyasetin bu yönünü sanat haline getirmişti. Sorunu olan insanla onu çözebilecek kişi arasında aracılık etmeyi maharetle becerirdi. O nedenle doktor, avukat ve başka mesleklerden onlarca dostu vardı. Devrim bu dostluklarında da hep verici tarafta olurdu. İlgisiyle, sevgisiyle, sıcaklığıyla tanıdıklarına kendisini sakınmadan verirdi.
Devrim halkın içinden gelen bir halk kahramanıydı. Lenon bir şarkısında kahraman olacaksa insan işçi sınıfı kahramanı olmalı demişti. Halkın yükünü çeken, sorunlarını dert edinen, bulduğu her imkanla onlara yardımcı olan, kendinden çok başkalarına koşan biri halk kahramanı değilse nedir ki?
Benim için Aladağ’a gitmek Devrim’i görmek, o gün markete kim gelirse onlarla tanışmak, yarenlik demekti. Devrim aracılığıyla o kadar çok kişiyle tanıştım ki. Gittiğimde insanlar gıyabınızda dahi olsa sizi tanıyorlardı. Devrim onlara sizi tanıtmış, özelliklerinizden bahsetmiş ve insaniyetin kurulacağı zemini önceden hazırlamış oluyordu. Aladağ’ın üzerinden bir kutup yıldızı gibi kaydı gitti. Parladığı anlarda etrafına aydınlık ve kardeşlik yaydı. Aladağ yerli yerinde duracak, hayat devam edecek biz Devrim’i sevenler onun açtığı boşluğu dolduramayacağız.