Deprem dolaysıyla kayıpları geri getirmek mümkün olmadığına göre kalan sağları muhafaza etmek gerekmektedir. Barınma, beslenme ve her türlü fiziki ihtiyaçların karşılanması en temel düzeyde yaşam için gerekli olsa da yeterli, değildir. Bunun ötesine geçerek gerekli tedbir ve aksiyonları almak elzemdir.
Depremzedeler yavaş yavaş ilk şoku atlatarak neler olduğunu anlamaya çalışıyorlar. Bugüne kadar yaşadıkları ağır travma dolayısıyla pek tepki verdikleri söylenemez. Ailesinin tamamımı kaybetmiş birçok kişi bunları sayarken adeta bir eşyanın kaybedilmesi gibi sıralamaktadır. Bu durum normal olmadığı için acının derinliği ve büyüklüğü karşısında bütün hislerin kaybolduğunu göstermektedir. İnsan, sonuç olarak et ve kemiğin dışında psikolojik bir varlık olduğu için ortaya bir tepkinin konması normaldir. Fakat çok yoğun yaşanan acılardan dolayı meselenin ruhsal boyutu dumura uğramış durumdadır.
Bir süre sonra bu insanlar olaylara vakıf olarak yaşadıkları vahamet karşısında gerçeklerle yüzleşmiş olacaklardır. O zaman ise hiçbir güç onları teselli etmek için yeterli olmayacaktır. Aynı toplum içerisinde herkes yaralı olduğu için bir başkasının tesellisi ve desteği kaçınılmazdır. Bu yüzdende psikolojik ve sosyolojik olarak her türlü destek için gerekli altyapı ve hazırlıklar tamamlanmalıdır. Ve bu destekler uzun vadeli olarak planlanmalı ve sistematik bir şekilde devreye sokulmalıdır. Özellikle çocuk ve yaşlılar için özel rehabilitasyon merkezleri oluşturulmalıdır. Bu destekler atölye çalışmaları şeklinde oyun ve oynaşla birlikte sunulmalıdır. İnsanları direk karşınıza alıp ona bilimsel bir terapi uygulamak ters tepebilir. Dolayısıyla burada bu terapi dolaylı olarak verilmelidir. Toplu olarak yapılacak etkinliklerde aynı dertten mustarip insanların bir arada olması onları ortak paydada buluşturacaktır. Bunun yanında bu dayanışma ve yardımlaşma duygusu empatiyle zirveye çıkacaktır.
Psikososyal destek sadece kamuya bırakılmayacak kadar önemlidir. Devletin yanında; üniversiteler, özel eğitim kurumları, vakıf, dernek, sivil toplum örgütleri ve hatta yurtdışı uluslararası kuruluşlardan da destek alınmalıdır. Bütün kurumlar bir üst çatı kuruluşun koordinasyonunda planlı ve programlı bir şekilde eşgüdümle hizmet üretmelidirler. Hatta bölgelere göre ihtiyaçlar tespit edilerek her yer için farklı uygulamalarda gündemde tutulmalıdır.
Sonuç olarak; acılar ve kayıplar ne kadar büyük olursa olsun hayat da bir taraftan devam etmektedir. Ölen öldü fakat kalan sağları muhafaza etmek de son derece önemlidir. Toplumun dimdik ayakta durması bireylerin hem ruhen hem de bedenen sağlıklı olmasına bağlıdır. Yaraların sarılması yürekleri de kapsadığında bir anlam ifade edecektir. Depremin diğer yüzünü görmeden meselenin halli söz konusu değildir.
Esenlik dileklerimle,
Erol Aydın