Büyük yazarlar çoğul okumaya açık yazarlardır. Büyüklükleri de zaten buradan gelir. Tuhaflıkları ve başkalıkları sayesinde her okuyucu onlarda kendinden bir şeyler bulur. Büyük yazarlar o nedenle okundukları oranda çoğalırlar. Ne kadar çok okunurlarsa o kadar çokturlar. Totoloji gibi görünen bu cümlenin derdimizi anlatmak için işe yarar olduğu düşüncesindeyiz. Dante’de böylesi büyük yazarlardan biridir. Vico’cu ayrıma sadık kalacak olursak eş değerinin teokratik çağın Homeros’u ile aristokratik çağın Shakespeare’i olduğunu söyleyebiliriz. Bu yazarlar hem taklit edilemezler hem de yanlarına yaklaşılması dahi imkansızdır. Çünkü onları içinde yaşadıkları çağ var etmiştir, o çağ üretmiştir. Ama o çağa da sığdırılamazlar, onları aşan yanları da vardır. İşte bu nedenle kanonun zirvelerini birbirlerini kıskanmadan paylaşırlar.
Homeros teokratik çağın başlangıcında ortaya çıkmış ve bütün bir çağa damgasını nasıl vurmuş ise Dante’de Vico’nun aristokratik çağ dediği dönemin hemen başlarında eserlerini vermeye başlayarak dönemine ve sonrasına kalıcı bir damga vurmuştur. Yalnız bu çağın zirvesini Shakespeare ile paylaşmak zorunda kalmıştır. Bu iki büyük ismi kıyaslamak, karşılaştırmak, rekabete sokmak tehlikeli olduğu gibi yanlıştır da. Dante aristokratik çağın başlarının bir ürünü iken Shakespeare bu çağın neredeyse sonlarına yetişmiştir. Dante’de kutsallık, ilahi olan çok güçlü bir damar oluştururken Shakespeare tragedyaları da dahil sekülerdir. Bloom gibiler Shakespeare ile birlikte tragedyanın sona erdiğini iddia ederken Hegel aklın zirvesine ulaştığı felsefe ile birlikte hem sanatın hem de tragedyanın sona erdiğini ilan ediyordu.
Elbette öznel değerlendirmelerin önüne geçilemez. İsteyen istediğini istediği ile mukayese edebilir. Ama her tür mukayesenin bu iki büyük yazardan da hiçbir şey eksiltmeyeceğini söylemek istiyoruz. Ulusal bencillikler, yakınlıklar, kültür ve dil farklılıkları birini diğerine tercih etmemizi kolaylaştırabilir. Çünkü ikisi de ana dillerini kusursuzlaştırdıkları gibi bir standart da oluşturmuşlardır. Dante Toskana vadisine özgü bir İtalyanca ile yazıyordu. Döneminin seçkinleri, edebiyatçıları Latince yazıp, düşünürken o kendi yerel dilinde ısrar ediyordu. Shakespeare’in diline 600’ün üzerinde sözcük armağan ettiği söylenir. Shakespeare İngilizcesine hakim olmak dile hakimiyetin göstergesidir. Bu nedenle iki yazar da ana dillerini yeniden yaratmışlar ve aşılamayacak standartları getirmişlerdir. Yeniden Dante’ye dönelim.
Dante okumaları iki büyük kola ayrılıyor. Bunun kaynağında Dante’yi nasıl alımladığımız bahsi yatmaktadır. İlk kol Dante’yi teolojinin içinden okur. Bu okumaya göre Dante inanmış bir Hıristiyan, tümüyle inancının buyruğu altında yaşayan biri ve kendisine örnek aldığı ustaları aziz Augustinius ile Aquinalı Thomas’tır. Dante’nin İlahi Komedya’da yarattığı düzen ortaçağ hıristiyanlığına damgasını vurmuş bu iki ismin eseridir. T.S.Eliot, Francis Ferguson, Erich Auerbach, Charles Singleton ile John Freccero gibi edebiyat eleştirmenleri ve düşünürleri bu okumanın modern temsilcileridir.
Bu okumanın karşısında daha seküler bir okuma yer alır. Dante’nin yarattığı edebi evrenin keyfi ve kişisel olduğunu iddia eder. İlahi Komedya’da kusursuzluğun temsilini üstlenen Beatrice’i bizzat Dante’nin kendisi yaratmıştır. Cehennem’in tamamında ve Araf’ın son katlarına kadar şaire göz kulak olması için Vergilius’ü o görevlendirmiştir. Beatrice atfedilen kutsiyet bizzat şairin yaratımıdır. Dante’nin yolculuğu sırasında karşısına sayısız kişi çıkar ve onlarla meraklı biri olarak ilgilenir. Başından geçenleri, akıbetlerini ve şimdi ne yaptıklarını anlamaya çalışır. Ama bu yolculukta Dante’ye asıl olarak iki kişi rehberlik eder. İlki şair Vergilius’dür. Diğeri ise Dante’nin ölümsüz, ilahi aşkı Beatrice’dir. Azizlerin, azize ve melikelerin eşlikçiliği çok sınırlıdır. Dulcinea del Tobosa nasıl Don Ouijote’nin imgeleminin ürünü idiyse Beatrice’de Dante’nin imgeleminin bir mahsulüydü. Çocukken oyun oynadığı, erken yaşta evlendiği için akıbetini bilmediği Beatrice ‘i Dante’nin sanatı yaratmıştı.
Bloom’un kendini de dahil ettiği bu ikinci okuma daha seküler daha laik bir okumadır. Bu okumanın temellerini seküler bir tarih biliminin yeniçağ başlarında kurucusu kabul edilen Giambattista Vico atmıştı. Temsilcileri arasında Foscolo, Francesko de Sanctis ile ünlü İtalyan estetikçi Benedetto Croke’nin de bulunduğu bu geleneğe Alman edebiyat tarihçisi E.R.Curtius’da dahildi. Bu geleneğe göre Dante yüzünü Augistinius’a, Aquinalıya değil kendi yarattığı imgesine dönmüştü. Bloom’un dediği gibi ‘ geleneği özümseyerek değil, geleneği (...) eğip bükerek evrenselliğe ulaşmıştı ‘.
Homeros’un Odysseus’u yaratması gibi Dante’de Beatrice’i yaratmıştı. Dante’nin bu ölümsüz aşkı Araf’ın 20.kantosundan başlayarak Cennet’in en yüksek katlarındaki ölümsüz, ilahi, sonsuz ve büyüleyici ışıkla karşılaşıncaya kadar Dante’ye eşlik eder. Dante onun yanında çok uysal biri olur. Vergilius’ün karşısında meraklı bir çırak gibi davranan Dante Beatrice’in büyüleyici güzelliği karşısında tam anlamıyla teslim olur. Julia Kristeva ile Phillip Sollers çifti evlilikleri üzerine diyaloglardan oluşan kitaplarında aşkı yetişkinlerin yeniden çocukluğa iltica etmelerine benzetmişti. Aşk tıpkı çocuklukta olduğu gibi tarafları oyunun, amaçsız amaçlılığın dünyasına yeniden dönderir. Floransa sokaklarında Beatrice ile gamsızca oyunlar oynayan Dante politikanın, entrikanın, sürgünün bunaltıcı ortamından kayıp aşkına sığınarak benliğini yeniden yaratmaya çalışıyordu. Kullandığı dil, imgeler yer yer teolojik olsa da ihtişamlı kibri ile Dante bireyselliğine güçlü biçimde inanan, özerk biriydi. Neredeyse üçüncü ahit muamelesi gören İlahi Komedya bu nedenlerle aristokratik çağın ilk büyük seküler yapıtıydı.