Çukurova Devlet Hastanesi'nin canlı kanlı navigasyonu

Özel hastanede kulak kontrolü için 800 TL istenilen Sedat Memili'nin anlatımıyla devlet hastanesinde her soruya yanıt veren personeli...

Sağ kulağımın duymadığını fark ettim.

Önce çok sevindim. Çok duymanın mutsuzluk verdiğini öğrenecek yaştayım. Duyduğum mutsuz olayların sayısı yarıya düştü. Hele duyan kulağımız üzerine yatınca, artık hiçbir şey duymaz oluyordum; gel keyfim gel!

Keyfim gelmedi. Bu kez mutlu şeyleri de duymaz olduğumu anladım. Tedavi zamanı gelmişti.

Yolumun üzerinde olduğu için, özel bir hastaneye gittim. Kayıt yaptıracağım. Hasta Kayıt Bölümünde ücret sordum: Cici bir kız:

“Amca emekli misiniz?          “

Breh… breh… Peşin satan gibi gururlanarak ve azıcık da şişinerek:

“Evet kızım emekliyim” dedim. Cici kız, biraz daha sevimli hale gelerek:

“O halde 800 lira” dedi.  

Önce yanlış anladığımı düşündüm. Yanlış anlamamışım. Kıza, çantasında ayna olup olmadığını sordum. Bu kez kendi şaşırdı ama çantasından küçük bir ayna çıkardı.

Merhum Kemal Sunal’ın kendine baktığı gibi ben de aynadan kulaklarıma baktım ve aynayı kıza geri uzatarak:

“Kızım, bu kulaklar 800 lira etmez” dedim. Şaşkınlığı hala gözlerimin önünde...

*

O gün tedaviyi erteledim. Bu yaşlı kulak 800 lira eder miydi? Tetkiklerle falan fiyat artar mıydı? Bilmiyorum. Aklım başıma geldi ve yaptığım hareket için kulaklarımdan özür diledim.

Bu kulaklarım birçok tarihi olay duydu.

27 Mayıs’ı, 12, Mart, 12 Eylül’ün bildirilerini duydu örneğin. Annemin şefkatli, babamın otoriter seslerini duydu. Yüzlerce sanatçının eserlerini dinledi bu kulaklar… Arkadaşlarım, dostlarım… Ve karımın sesi…

Çocuklarımın sesini duydu bu kulaklar, şimdi de torunlarımın…

Bu kulağa paha biçilemez…

Hiç kimse kendi kulaklarına paha biçmesin…

Ben de kulaklara paha biçmeyeni seçtim: Devlet Hastanesi.

Devlet, kulağıma fiyatı belirlenen bir mal gibi bakmadığı için, ücretsiz tedavi ediyor.

Ücretsiz derken, halktan aldığını halka geri verme meselesi…

Çukurova Devlet hastanesinin yolunu tuttum.

Birkaç kez gidip gelince, kalabalık, sıra derken, tedavi için sıramı bekliyorum. Kitap açtım ve okumaya başladım. Bu kadar insan arasından kitap veya dergi okuyan bir kişi bile yok. Ben, kitap okuduğum için utandım. (Sosyolojik bir konu… Yorum yapmak beni aşar) Sanki suçüstü yakalanmışım gibi kitabı kapattım, herkes gibi çevremi seyretmeye başladım. Hasta, sırasını ekrandan takip ediyor. Çukurova Devlet Hastanesi’nin koridorları hınca hınç dolu, ama ses seda yok… Gürültü yok, bağıran çağıran yok…

Çevrede durumu organize eden, elinde düdük, “fırt… Fırt…” milleti hizaya sokmaya çalışan da yok. Kalkıp etrafı dolaşmaya başladım.

Bütün servislerde aynı düzen ve intizam vardı.

Adana’da halk otobüslerinin çoğunluğu, emeklileri, küçümser, dışlar, terbiyesizce hakaret eder, emekliler çaresizce bu aşağılanmaya katlanır. (Elbette bütün şoförler değil, çoğunluğu)

Bu konuyu, Şoförler odasının taşıdığı bir ayıp ve yüz karası olarak not ediyorum.

Belediyeye hükmü geçmiyor, öfkesini emeklilerden alıyor.

Ama hastanelerin sağlık sisteminde emekliler insan yerine konmuştur ve öncelikleri vardır.

 

Ortalığı gözlerken, hemen girişte sağda bir masa dikkatimi çekti. Sanki zorunluymuş gibi içeri giren herkes önce o masaya uğruyor. Kocaman “MHRS Merkezi Hekim Randevu Sistemi”  yazılmış. Masaya biraz yaklaştım. Konuşmaların bazılarını duyuyor bazılarını da duymuyorum. Masada genç bir görevli, her soruya, sabırla ve saygıyla  cevap veriyordu.  Ancak zorunluymuş gibi herkesin sorusu vardı ve sorular, birbirine çok benziyordu.

“Anestezi ne tarafta? “ Halbuki burası danışma değil,

“Filanca doktor dün yoktu. Ne zaman gelecek?”

“Filanca yerden geldim. İntaniyede tedavi olacağım… Randevu…”

“Şimdi randevu veremez misiniz?”

 

Şimdi burada duralım, eğer anne ya da baba iseniz ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Kendi çocuklarımız bile aynı ses tonu ile aynı konuyu üç kere sorunca sinirlerimiz bozuluyor. Bu genç görevliyi izliyorum… Herkese aynı sükûnet, aynı hoşgörü ile cevap veriyor… Sağdan soldan yağan sorular yetmiyor gibi, bu konuyla ilgili susmayan telefonlara da cevap veriyor. Ben seyrederken sinirlendim, bu görevli sabırla çözüm buluyor.

Bu yoğunluk esnasında hiç terslediği, soğuk cevap verdiği kimseye rastlamadım. Hiç kimseyi başından savmıyor. Masaya yaklaşıp sorununu dile getiren kim olursa olsun, kısa sürede çözüme ulaşıyor. Bir yığılma da olmuyor. Herkes sorununa bir şekilde çözüm bularak,  (itiraf edeyim, benimle ilgisi olmadığı halde sorulardan ben bile sinirlendim yönlendirilen tarafa gidiyor.

Eski Valilerimizden Sayın İlhan Atış’ın teşvik ve desteği ile Adana köylerini karış karış gezdim. Dağda öyle bir yok ayırımına gelirdim ki, bir tabela her şeyi çözerdi. Bu görevli, yolunu kaybetmişlere doğru yolu gösteren kavşak tabelası gibiydi.

Adını, sanını, kim olduğunu bilmediğim bu genci takdirle izledim.

Bir kurum ile ilişkinizde karşılaştığınız ilk kişi veya duyduğunuz ilk ses o kurumun aynasıdır.

Bence bu kişi, kurumun aynasıdır.

Önemli olan harikalar yaratıp kanat takıp uçmak değil; görevini sorumluluk bilinci ve hoş görü ile yapmak… Bu genç de böyle yapıyor.

Tedavi sıram gelene kadar izledim.

Bu görevlinin kim olduğunu bilmiyorum, sormadım da… Sadece içimden takdir ettim ve fotoğrafını çektim. Tedavimi olup hastaneden çıkarken bir güvenlik görevlisine, o genci göstererek adını sordum: “Fethi Aslantaş” dedi…

 

Gelelim bu yazıyı neden yazdığıma. Bir kurumda hata gördüğümüz zaman acımasızca eleştiriyoruz.  Bu bizim hakkımız… O halde güzel bir şey gördüğümüz zaman da takdir etmek görevimizdir.

Ben evladım yaşında olan bu delikanlıyı tanımıyorum.  Gördüğüm şu, o görevlinin ilgisi kurumun atmosferine olumlu olarak yansımaktadır. Anlayışıma göre takdire layıktır.

Kötü bir iş yapanı yetkililer çağırıp uyarıyorlar ise, güzel iş yapanı da benm gibi takdir etmeleri gerek.

Birisi ne kadar hak ise diğeri o kadar görevdir.

 

Not: Bu arada tedavimi yapan Doktor Güngör Kütük beyefendiye yakın ilgisi ve nezaketi dolayısıyla teşekkür ederim…

GÜNDEM Haberleri

Kapısı açık otobüsten düşen kadının ölümü: Otobüs şoförüne hapis cezası ve tahliye
İllegal Hayatlar 2: Meclis +18 oldu: Türk sinema tarihinde bir ilk!
Polis okulundan mezun olan emekli polisler 40 yıl sonra Adana’da buluştu
AK Partisi Sözcüsü Çelik'ten, CHP liderine: Siyasi cahil ve saygısız
Hasan Yıldırım ATÜ'de