Başlıktaki ifade bir ortaokulun müdürüne aittir. Kızım İlahiyat Fakültesi’ni bitirince KPSS, sınav ve atama süreçlerini beklerken boş kalmamak için ücretli öğretmenlik için başvuru yaptı.
Bu ücretli öğretmenlik hususuna da bir parantez açmak istiyorum. Mevcut okullarda bazı branşlarda öğretmen açığı olduğunda her ilçe, Milli Eğitim Müdürlüğü vasıtası ile internet üzerinden başvuru kabul ederek, uygun vasıfları taşıyanları okullarda görevlendiriyor. Bu öğretmenler kadrolu olmadıkları için sadece girdikleri ders saati karşılığı ücret alıyorlar. Böyle olunca da okul yönetimlerinin bakış açısı farklı hatta mobbing derecesinde bir süreç sizi bekliyor oluyor. Öğretmende de aidiyet duygusu yerleşmediği için doğal olarak eğitimin kalitesi de bu durumdan olumsuz etkilenmektedir. Burada ki önemli bir çelişki ise ihtiyaç var, talep var fakat gerekli kadro açılmıyor olması izaha muhtaç bir durumdur.
Tekrar başa dönecek olursak, müracaatımızı yaptık, okulumuz belli oldu. Okullar açılmadan bir hafta önce tanışmak ve görüşmek üzere okula kızıma eşlik ederek gittik. Müdür odasına vardığımız da kendimizi takdim ettik ve sözü müdür aldı, bakalım ne söyledi?
“Hoca Hanım, çocukları korkutmayacaksınız! Dinden daha çok ahlaki değerleri öne çıkarın. Sizin İlahiyatta aldığınız eğitim biraz faklı olduğu için bize pek uymaz. Öyle cehennem, cin, şeytan vs. bahsetmeyin. Sınıfa girerken Selamünaleyküm diye selam vermeyin, çocukların psikolojisi bozuluyor!”
Bu giriş karşısında biz, öncelikle bir şok yaşadık. Biz nereye geldik, burası neresi? Kendimizi toparlayıp; bu işin kitabı, müfredatı ve planı yok mu? Diye mukabele de bulunsak da müdürün zihniyeti belliydi ve bizim ne söylediğimizi dikkate almıyordu.
Elinden gelse “Din” diye bir dersi okutmaktan imtina edecek fakat buna gücü yetmediği için meseleyi bu şekilde sulandırarak itibarsızlaştırma yoluna sapıyordu. Din dersinde dinden bahsedilmeyecekse bu iş nasıl olacaktı? Sonra selam vermek, barış ve esenlik dilemek olduğu halde nasıl olur da çocukların psikolojisi bozulur bunu anlamak mümkün değildi.
Uygulamada ise tam tersi bir durum yaşandı ve kızım sınıfa girdiğinde biraz da üstlendiği misyona bağlı olarak bütün çocuklar bir ağızdan “Selamünaleyküm Hocam” diye karşılamışlardı. Buradan çıkan sonuç ise, müdürün kendi bilinçaltı ve takıntılarını çocukları paravan yaparak kullanıyor olmasıydı. Böyle bir zihniyeti ayrıca yönetici yaparsanız bu eğitimin nereye gideceğini varın siz düşünün. İktidar sürekli “dindar nesil” yetiştirmek için çırpınırken bu takozların dini çağ dışı zihniyet olarak görmeleri oldukça anlamlı ve düşündürücüdür.
Sonuç olarak; selamdan rahatsızlık duyan içimizdeki İrlandalılar var olduğu sürece eğitimde varacağımız bir hedef olmayacaktır. Bunların sayısı ise azımsanmayacak kadar yekûn teşkil etmektedirler. Geleceğimizin güvencesi ve teminatı olacak çocuklarımız kimlerin elinde nasıl şekil alıyor, herkes bilsin.
Esenlik dileklerimle,
Erol Aydın