CHP'de Politik Stockholm Sendromu mu Yaşanıyor?

Turgay Develi yazdı

Habertürk'te Fatih Altaylı'nın sunduğu canlı yayına konuk olan Sayın Kılıçdaroğlu, 'CHP neden bir türlü iktidara gelemiyor?' sorusuna samimi olarak yanıt arayanlar için önemli bir ipucu vererek, "Ekonomik Sosyal Konsey Toplansın" çağrısını yineledi.

Sayın Genel Başkan'ın ısrarla toplansın çağrısı yaptığı bu Ekonomik ve Sosyal Konsey için ‘Bu konsey nedir, ne işe yarar ve neleri çözmüş, çözebilir?’ sorusunun peşine düşen kurultay delegeleri başta olmak üzere her CHP'li önce CHP'nin sonra da Türkiye'nin geleceğini değiştirebilir. Değiştirmeli de. Nasıl mı?

Türkiye'nin sorunlarının çözüm iradesinin merkezine oturması gereken ve iktidar alternatifi olarak görülen CHP Genel Başkanı'nın 'ortak bir irade' oluşturmak amacıyla her fırsatta 'toplansın' dediği o konsey, biliyoruz ki işçiler ve diğer emekçiler başta olmak üzere bütün emek dünyasını neoliberal düzen karşısında savunmasız bırakan en acımasız aygıtların başında gelmekte.

Ekonomik Sosyal Konsey'in tarihi ve yaptıkları, bir sınıfın diğer sınıfa karşı verdiği mücadelenin yazılı bir belgesi hükmünde. İşçiyi örgütsüzleştiren, işçi ve işveren arasındaki ilişkiye devletin askerini, polisini, tankını, copunu, kararnamesini, genelgelerini, sıkıyönetimlerini, KHK’larını arkasına alarak soygunu meşrulaştıran o konseyin kararlarıdır.

Ülkemizin demokrasi ve mücadele tarihi işini kaybeden işçinin, tarlası elinden alınan köylünün, çalışırken sefalet ücreti reva görülenlerin, açlık sınırının altında yaşayan emeklilerin, umutsuz, çaresiz ev hanımlarının dahil olduğu milyonların tamamının hak ve çıkarlarının bu konsey marifetiyle yok edildiğini yazar.

Bunlar için belge arıyorsanız, internet ortamından Sayın Yıldırım Koç'un Ekonomik Sosyal Konsey (1999) başlıklı çalışmasına ulaşabilirsiniz. 2. Meşrutiyetten başlayarak 1927’de İktisadiyat Meclisi ile Cumhuriyet’e taşınan ve en son 2009’da Ak Parti hükümetince toplanan konseyin seyrini ve sermayenin bunu yaşama geçirmek için verdiği üç çeyrek yüzyıllık tarihin özeti, görmesini bilenler için bu çalışmada önümüze serilmiş.

Herkesin bildiği bu gerçeğe rağmen Sayın Kılıçdaroğlu gerek bütçe konuşmalarında, gerek ekonomi konularının tartışıldığı her fırsatta bu konuyu gündeme getirir ve Ak Parti hükümetlerini de en son 2009 yılında toplanan bu konsey için, 'o günden bu yana niye toplantıya çağırmıyorsunuz' diye eleştirir.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun ekonomik ve sosyal çöküş yaşayan ülkemizde bu konseyi 'sorunları tartışma ve ortak bir irade oluşturma eksenli' görmesi ve ısrarla toplantıya çağırması, aslında sorunun bizatihi konseyin kendisi olduğu gerçeğini değiştirmiyor ve bu gerçek dramatik bir ikilem olarak ortada duruyor! Bunu bilmemesi imkansız.

Biliyor, görüyor ama çözümü de hala orada arıyor. Niye? Bu gerçekler ışığında CHP politikalarının kitlelerce yeterince sahiplenmiyor oluşundaki tutarlılığı da fark ediyor olmalı. O zaman bu ısrar neden? İşte bunu bilmiyorum.

Siyasetçi, işveren ve sendikacı kılığındaki ‘avcı keklikler' tarlada, büroda, fabrikada, yaşamın bütün alanlarında üretenleri ”konsey” tuzağına çekip ellerindeki bütün kazanımları yok ettirdiler. Hal böyleyken o konseyi çözüm iradesi, tartışmanın merkezi kabul eden muhalefet ve bu muhalefete umut bağlayanlar, iktidar yolunda hayal kırıklıklarından kurtulamazlar.

İçinde bulunduğumuz ekonomik ve toplumsal çöküşün nedeni, bu konseyde çoğunluğu oluşturan sermaye sahipleri ile siyasetçi ve onların güdümündeki bürokratların elde ettikleri kazanımlardır. Buradan yoksullar adına adil bir çözüm beklenebilir mi? Öyleyse bu çaresizliğinin tercümesi nedir?

Sefaletten kurtuluş sömürücülerle ‘konuşup anlaşarak’ değil, yoksul on milyonları ortaya konulacak politika ve peşine takıp örgütleyecek siyasal önderlik ile başarılabilir.

Bu adaletsiz düzenin asalak sermayedarları, koronavirüs krizi ile iyice derinleşen ekonomik bunalımı çalışanları daha da baskılayarak fırsata çevirip yeni kaynaklara erişim sağlama aracı olarak görüyor. Yaşadığımız kriz ve kaosta, bu güruhun çıkarlarına, ‘aman üretim durmasın’ gerekçesinin ardına sığınarak sistemin mağdurlarının omuz vermesini sağlayacak ‘Ekonomik Konsey” çağrıları, zenginlerin ellerini cebine atmalarını engellemekten başka bir sonuç sağlamaz.

Sonuç olarak ülkemizin sorunlarını, Türkçülük-Kürtçülük-İslamcılık-Mezhepçilik-Sivil Toplumculuk çemberinde partiye yuvalanmış “sol cemaatlerin” “Yeni Sağ” politikalarıyla çözmeye çalışmak nasıl imkansızsa, demokrasi de dilenerek kazanılamaz.

CHP müstemleke partisi değildir. CHP ümmetten vatandaş, tebadan ulus, emperyalist işgal altındaki padişah mülkünden kanla sulanan vatan  kurmuş bir partidir. Kurucusu ve fikri önderi Mustafa Kemal Atatürk'ün çizdiği hedefler bugün de hala geçerlidir. Anti emperyalist, bağımsızlıkçı ve kökleri Anadolu kadar eski ve geçmişi kucaklar. CHP'nin gücü her şeyi yapmaya muktedirdir. Kanlı işgale karşı siyasi önderliği ile devrim yapan CHP ezilen, sömürülen vatandaşlarının hakkını rica sözleriyle aramaz.

Partinin şimdiki politika oluşturucuları tüm bunları en az herkes kadar bilip de ve hala aynı noktada durduklarına göre politik bir Stockholm sendromu yaşanıyor olmasın?

Ertelenen 37. Kurultay işte bu politik meseleleri tartışıp, netleşip, ayrışabilmeli. Parti yönetiminin siyasi iradesi nasıl olmalı? Tartışmaya devam etmeliyiz. Eleştiri ve önerilerinizi beklerim.

Turgay Develi
24. Dönem Adana Milletvekili

* Stockholm Sendromu; Rehinenin kendisini rehin alan kişiyle olası dialoğ sürecinde oluşan duygusal anlamda sempati ve empati oluşması.

YAŞAM Haberleri

Bilim insanı Adana ile alakalı korkunç gerçeği açıkladı: %75’i boşa akıyor
Adana otoyolunda yolcu otobüsü yandı
Meteoroloji uyardı: Adana bir hafta boyunca yağışlı
23 yıl 9 ay hapis cezasıyla aranan hükümlü yakalandı
İki Adanalı bir araya geldi