CHP kurultaya doğru giderken elinde iktidar olmaya ilişkin net bir strateji var mıdır? Var ise varolan bu strateji herşeyden önce gerçekçi midir? Türkiye’nin birikmiş, yapısallaşmış, kompleks hale gelmiş sorunlarını çözmek için uygun mudur?
CHP kurucu partidir. Kurucu parti olduğu içinde sadakati kuruluş ilkelerinedir. Nedir bu ilkeler? Öncelikle antiemperyalizmdir, çünkü bu parti kuvay/ı milliye hareketinin siyasal örgütlenmesidir. İşgale uğramış Anadolu ve Trakya topraklarında bağımsız yaşama iradesini temel alır. Her türlü emperyalist plan ve proje karşısında buralı olmayı, yerli düşünmeyi, ayaklarını bu topraklara basmayı önselleştirir.
Bir diğer sadakat nesnesi laikliktir. Laikliğin birçok vechesi vardır.
Devlet yönetimine ilişkin olanı devletin dinsel kurallardan arındırılması, bütün dinler karşısında nötr olması, idarenin tüm eylem ve işlemlerinde dünyevi ihtiyaç ve beklentileri esas almasıdır.
Yine bu ilkenin doğal sonucu olarak yurttaşlarının kendi iradeleri ile düşünebilmelerinin koşullarını yaratmakta devletin görevidir. Laik devlet yurttaşlarının dinsel hurafelerden kurtulabilmesi, reşit ve mümeyyiz bireyler olabilmeleri için pozitif sorumluluklar üstlenir.
Din ve mezhepler karşısında kör olmak yeterli değildir, bütün din ve mezheplerin temellerini öğrenmek, onları aklın sorgulayıcılığından geçiren bir müfredat ile yurttaşların dimağlarına sunmak da laik devletin görevidir.
Sosyal devlet ise paternalist bir devlet anlayışı olmakla birlikte aşağıda olanları, alt sınıfları gözeten yanları da olan insanlığın kendi örgütlü mücadelesi ve Sovyet blokunun sistem içinde yarattığı dengelerin sonucu olarak ortaya çıkmış bir devlet ve toplum tipidir.
Sosyal devlet sınıf gerçeğini kabul etmez, ancak toplumsal formasyonda sosyal eşitsizlikler olduğunu veri kabul eder ve alt sınıfların korunması ve kollanmasını vazederek onların hamiliğine soyunur. Batı’da sınıf mücadelesinin sonucunda sosyal devlet noktasına gelinmiştir.
Batı dışı toplumlarda ise hem sınıf mücadeleleri hem de komünizm ürküntüsü paternalist devleti sosyal yönler edinmeye zorlamıştır. İthal ikameci dönemde işçi sınıfının devlet sektöründe örgütlenmiş kesimleri ile Disk gibi mücadeleci sendikalar sosyal devlet alanını genişletmiştir.
Son kırk yıllık dönemde yani neo-liberalizmin bir iktisadi uygulama olmanın ötesinde yönetim teknolojisine dönüştüğü süreçte devletin sosyal yönü ortadan kalkmış büyük ölçüde bir güvenlik, asayiş devletine dönüşmüştür.
Sermayenin kar hırsının tek toplumsal yasa düzeyine yükseldiği bu dönemde toplumun bütün örgütlü güçlerine savaş açılmış, M.Thatcher’in dediği gibi “ toplum yoktur sadece bireyler vardır “ noktasına gelinmiştir.
Hukuk devleti açısından ise anti/hukuk döneminde yaşadığımız, Anayasa’nın siyasi iktidar tarafından ayakbağı olarak görüldüğü, hayatın her alanında keyfiliğin egemen olduğu, bizatihi muhalefetin bile önlem devleti pratikleri karşısında Anayasa’yı umursamaz bir tavır takındığı bir dönemin içindeyiz.
Yukarıda sadakatten bahsetmiştik. Eğer kurucu irade olmanın sonucu “ laik, demokratik, sosyal hukuk devletine “ sadakatten geçiyorsa ve tüm sadakat ilkeleriniz lime lime edilmiş, keenlem yekün hale getirilmişse ve sizlerde bunu sadece seyretmişseniz, geldiğimiz yer artık kuruluşun inkarıdır ve buna seyirci kalanların tarih karşısında topyekun vebali vardır.
Kendi sadakat nesnesine sahip çıkamayan, iktidarın her türlü pervasız uygulamaları karşısında iktidarın koyduğu sınırlar içinde davranan, onun “ dil hapishanesine “ mahkum olan bir siyasi anlayış yeniden kuruluşun aktörü olamaz. Kendisine biçilen siyasal restorasyonun sadece peyki olabilir.
Siyasi restorasyonla devam edeceğim.