Ceyhan’da işleyen süreç, Tufanbeyli’de de işleyecek mi?

Hayret Efendi

Her türlü yolsuzluğun alenileştiği, yapanın yanına kâr kaldığı, yolsuzluk yaptıkları için aday yapılmayan belediye başkanlarının elini kolunu sallayarak gezdiği bir ortamda, Ceyhan Belediyesi’ne rüşvet operasyonu düzenlendi. 26 Mart 2020 tarihinde YSK tarafından başkanlığına son verilen Ceyhan Belediyesi eski Başkanı Kadir Aydar ile beraber beş kişi tutuklandı.

Hangi partiden olursa olsun, belediyelerin sıkıntılı kurumlar olduğu, herkesin kabul ettiği bir durum. Bunun üzerine CHP’nin sistematik olarak yıpratılması, olası erken seçimlere, belediyelerde yolsuzluk lekesi ile girmesinin iktidar tarafından arzu edildiği ise gün gibi aşikâr.

CHP’li yetkililerin siyasi operasyon demeleri tamamen yabana atılacak bir durum  değil. Ancak mesele, Ceyhan olunca siyasi argüman üretmek hayli zor. Zira geçen dönem AK Partili Ceyhan Belediye Başkanı Alemdar Öztürk, partisinden ihraç edilmiş, ardından tutuklanmış, meclis yeni başkan seçmek zorunda kalmıştı. Geçmişin gölgesi, Kadir Aydar operasyonu üzerinde, AK partiyi muhafaza eden şemsiye görevi görmekte.

Vatandaşın -özellikle CHP’li- içinde bulunduğu ikilem ise ayrı bir trajedi. Bir yandan iktidarın sübjektif ve politik yaklaşımları, diğer belediyelerde olan biten hukuksuzluk ve yolsuzluklara  bitaraf kalması, diğer taraftan ise; bu durumun yarattığı ortamdan istifade etmek isteyen CHP’nin çürük elmaları. AK Parti ve Erdoğan karşıtı, Cumhuriyet ve Atatürk hatırına beceriksiz yöneticilere tolerans gösteren vatandaşın temiz duygularını, belediye koridorlarında iğfal eden muhtekir adamların varlığı. Masumiyet karinesine hürmeten, burada kastımın bizatihi Kadir Aydar olmadığını ayrıca söyleyeyim.

Süreç, CHP Genel Merkezi yetkililerinin Adana’da yapmış oldukları basın toplantısı ve devamında bazı ziyaretlerle, ardından Ak Parti Adana İl Başkanı Mehmet Ay’ın, CHP’li yetkililerin beyanlarına karşı tepkisiyle devam ediyor. Mehmet Ay, teorik bir değerlendirme yaparak bağımsız yargı vurgusu yapıyor.

Ancak gerek ses çıkaran CHP’li gerekse ses çıkarmayan meselenin vatandaş cephesinde yer alan unsurları, konuyu hukuki kavramlarla değerlendiremiyor. Ulusal bazda olan biteni bir tarafa koyarak, merceği Adana özeline indirdiğimiz vakit, hukuki değerlendirme yapmak güçleşiyor.

Sahi, Tufanbeyli Belediyesi’nde olan biten yolsuzluk iddialarına ne oldu? Tamamı resmi belgeye dayalı iddialar, Adana Valiliği nezdinde incelemeye alınmıştı, soruşturmanın neticesini bilen var mı? 

Daha sonra CHP’li ve İyi Partili Tufanbeyli Belediyesi meclis üyeleri, başkan Remzi Ergü ve ilgili görevliler hakkında suç duyurusunda bulunmuşlardı, akıbeti ne oldu? En sıradan meselelerde bile, sosyal medya marifetiyle yekpare savunma ve taarruzda bunan Ak Parti Adana camiasını dahi sessizliğe sevk eden Tufanbeyli dosyası  hakkında  gereken neden yapılmıyor?

Bu durum hukukun zedelenmesine ama en acısı vatandaşın bu olumsuzluklarda  hiçbir katkısı olmadığı halde, kirlenmesine yol açıyor. Her tarafımıza sirayet eden siyasal, kültürel ve sosyal bir kirlenmeden bahsediyorum.

Ceyhan Belediyesi odaklı iddiaların doğru olma ihtimali ve bunun hukuki ve  siyasi sonuçları, Tufanbeyli Belediyesine gösterilen politik müsamaha nedeniyle gerçekleşmiyor. Partizanca yaklaşan yetkilerin tutumu, vatandaşı da partizanlaştırıyor. Doğal olarak suçlunun “ötekine” karşı savunulması, mekanik olarak devreye giriyor. En masumun dahi kirlendiği bir fotoğraf ortaya çıkıveriyor.

Bu tablodan adalet ve hukuk çıkmaz.