Edebiyat dünyamızın önemli isimi ve İkinci Yeni’nin öncülerinden Cemal Süreya, Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu bir maliyeci ve denetleme elemanıdır. Okul arkadaşı Sezai Karakoç da aynı şekilde maliye denetleme elemanıdır. 27 Mayıs 1960 askeri darbesi ile yönetimi gasp edenler, Demokrat Partililerin mal varlıkları üzerinde inceleme yapmak için denetleme elemanlarına görev verdiler. O zaman bu denetleme işinde görev alanlar arasında sonradan ünlenen Cafer Tayyar Sadıklar, Osman Şıklar gibi isimler de vardı. Cemal Süreya’ya da kritik bir konuda inceleme görevi verildi. Adnan Menderes’in Aydın’daki çiftliği ile ilgili iddiaları inceleyecekti.
Bu inceleme ve denetleme konusuna geçmeden önce Cemal Süreya’nın 27 Mayıs darbesi ile ilgisine de bakmakta yarar var.
Cemal Süreya’nın gerçek ismi Cenmalettin Seber olup, Pülümür’den Erzincan’a göç eden Kürt / Zaza / Alevi bir ailenin 1931 doğumlu çocuğudur. Ailesi, Dersim olayları nedeniyle 1938’de batıya sürgün edildiği için Bilecik’e yerleşmişlerdi. Çocukluğu yokluk ve yoksulluk içinde geçen Cemal Süreya SBF’den mezun olduktan sonra askerliğini yaptığı esnada 27 Mayıs darbesi oldu. Darbeden bir ay önce başlayan öğrenci gösterileri Demokrat Parti iktidarını ciddi biçimde sarsıyordu. DP’nin Tahkikat Komisyonu kurması ve bu komisyona aşırı yetkiler verilmesi önce İstanbul Üniversitesi’nde, arkasından Ankara Üniversitesi’nde öğrencilerin protesto gösterilerine neden oldu ve polisin sert karşılık vermesi sonucunda İstanbul Beyazıt Meydan’ı polis-öğrenci çatışmalarına sahne oldu. Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz polis kurşunu ile öldü. Yaralananlar oldu. Olaylar Ankara’ya sıçradı ve Ankara’da SBF ve Hukuk Fakülteleri’nde de askerle öğrenciler karşı karşıya geldi. Kızılay’da hemen her gün iktidarı protesto gösterileri yapılıyordu. Bunlardan biri 555K ile simgelenmişti. “Beşinci ayın beşinde, saat beşte Kızılay’da” anlamına gelen şifreye göre 5 Mayıs günü saat 5’te yapılan gösteride Başbakan Menderes de zor anlar yaşamıştı.
DP iktidarı, öğrencilerle ve üniversitelerle, bu bağlamda aydınlarla sağlıklı bir bağ kuramamıştı. Kırsal kesimde büyük desteği olan iktidarın aydın kesimde desteği pek yoktu. Sol görüşlü şairlerin öğrenci olayları ile ilgili şiirler yazdıkları biliniyor. Nazım Hikmet “Beyazıt Meydanındaki Ölü” isimli şiirini bu olaylar için yazmıştı. Sosyalist dünya görüşünü paylaşan Cemal Süreya da DP iktidarına tepkiliydi ve “555K” isimli şiirini yazdı.
Sezai Karakoç, anılarında Cemal Süreya’nın 555 K başlıklı şiirinden şöyle bahseder:
“Hatta Cemal de 555 K diye bir şiir yazmıştı. Öğrenciler arasında dolaşmış şiir.”[1]
Süreya, bu şiiri yazdığında yedek subaydı. Darbeden hemen sonraki günlerde Papirus dergisinin Ağustos-1960 sayısında, ilk sayfada yayınlandı. Cemal Süreya, yaşamı boyunca bu şiiri kitaplarına almadı; ancak şiir, Demokrat Parti iktidarının son yılında, öğrenci protestolarının kasıtsız bir sembolü olarak geniş bir izleyici kitlesine ulaştı.[2]
555K
Şimdi Bursa’da ipek çeken kızlar
Bir karasevda halinde söylemektedir:
Görmeğe alıştığımız nice yazlar
Kimleri alıp götürdüler ama kimleri
Karanfil bıyıklı genç teğmenleri
Ak saçlı profesörleri, öğrencileri
Adları şuramıza işlemektedir
Ah dayanmaz dayanmaz bakmaya gözler
Bir karasevda halinde söylemektedir
Şimdi Bursa’da ipek çeken kızlar
Şimdi Erzurum’da çift sürenlerin
Geçit vermez kaşlarının altında
Derindir, ıssızdır, korkunçtur gözleri
Sabanın demiri girdikçe toprağa
Hınçlarını gömmektedir içine yerin.
Çünkü millet hayınları Ankaralarda
Çünkü İzmirlerde, çünkü İstanbullarda
Çünkü başka yerlerinde memleketin
Kanına girdiler masum gençlerin
İşte onun için karanlıktır gözleri
Şimdi Erzurum’da çift sürenlerin.
Şimdi saat sekizdir başlar gecemiz
Gündüzü kısalttılar geceyi uzattılar
Şimdi acının ve hüznün göklerinde
Umudun yıldızı sarı yıldız mavi yıldız
Uykumuzun bir ucunda bombalar
Bir ucunda hürriyet inancı sabaha kadar
İngiliz usulü piyade tüfekleriyle
İnsanca yaşamanın onuru arasında
Milletcek bir gidip bir geliyoruz
Şimdi saat sekizdir başlar gecemiz
Şimdi ay doğar bulutlar arasından
Kavat derebeyleri yüreksiz Bolu beyleri
Hırsızlar, yüzde oncular, kumar erleri
Cebren ve hile ile haklarımızı alan
Zulmü ve alçaklığı yöneten murdar üçgen
Biliyor musunuz bir orman gelişiyor şimdi
Türküleri duyuyor musunuz nice derin
Yakılmış çoban ateşleriyle dağlarda
Karanlığı tutuşturup bir köşesinden
Geceyi gündüze çevirenlerin
Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz.
(Papirüs, Ağustos 1960)
Şiirin içeriğinden de anlaşılacağı üzere, Menderes ve dönemine dair ciddi eleştiri mevcut. İktidarın baskıcılığı ve yolsuzluk iddiaları şiire taşınmış durumda. Dönemin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun ABD’den sağlanan yardımlardan yüzde on komisyon aldığı iddiasına da gönderme yapıldığı görülüyor. Cemal Süreya, yaşadığı sürece bu şiiri yayınlanan hiçbir kitabına almadı. Muhtemelen, şiirdeki bazı eleştirilerin, mesela Fatin Rüştü Zorlu’nun yüzde on komisyon aldığı gibi iddiaların kanıtlanmamış olması da bunda etkili olmuş olabilir. Son yıllarda “Tüm Şiirleri” başlığı altında yayınlanan kitapta bu şiiri de görüyoruz.
Demokrat Parti iktidarına tepkili olan Cemal Süreya da askerliği bitince Maliyedeki görevine dönmüş ve Adnan Menderes’in Aydın’daki çiftliğinde inceleme görevi verilmişti. Darbe günlerinde DP’liler hakkında yağmur gibi ihbarlar yağıyordu. Bunların çoğunun içi boştu. Böyle dönemlerde fırsatçılara gün doğar ve aslı astarı olmayan ihbarlar havada uçuşur. Nitekim darbeci subaylar da anılarında bu tür ihbarlardan yakınmışlardır. Hatta yurt dışında ciddi miktarda paralarının olduğu iddia edilmiş ve Yassıada’da zoraki bir albaya vekalet vermeleri sağlanarak yurt dışındaki paranın araştırmasına girişmişlerdi. Demokrat Parti milletvekillerinden de on yıllık iktidarda elde ettikleri gelir ile harcadıkları miktarların tek tek hesabını çıkarmaları istenmiş, aradaki farkla ve mal varlığıyla ilgili saçma sapana bilirkişi raporları yazılmıştı. Sonuçta bunlardan hiçbir şey çıkmadı, mahkemelerde de mal varlığı ve haksız iktisap konusunda suça ulaşılamadı.
Adnan Menderes’in çiftliği ile ilgili olarak da haksız iktisap iddiası vardı ve Cemal Süreya da bir yargı görevlisiyle bunu inceleyecekti. Gazeteci Doğan Özgüden’in “Vatansız Gazeteci, Cilt I, sh. 546’da (Belge Yayınevi, İstanbul 2010) Cemal Süreya’nın Adnan Menderes’in çiftliğindeyken, diğer görevlilerle birlikte bir fotoğrafı mevcut, ancak bu kitapta yapılan görevle ilgili hiçbir açıklama yok.
Bu konuda Cemal Süreya’nın yakın arkadaşı Sezai Karakoç’un anılarında bazı bilgi kırıntıları mevcut. Seza Karakoç şöyle diyor:
“Yine Cemal’in anlattığına göre, kendisine Menderes’in çiftliği hakkında bir araştırma görevi vermişler. İddia, Menderes’in, kendi çiftliğini örnek çiftlik yaparak devletten menfaat sağlaması imiş. Cemal tetkik edince, durumun tam tersi olduğunu görmüş. Ege’de, Menderes’in çiftliğinin bulunduğu yörede bulunan çiftlik sahiplerinden kime başvurmuşlarsa çiftliğinin örnek çiftlik yapılmasına razı olmamış. Çünkü; bir çiftlik, örnek çiftlik yapılmışsa, birçok fedakârlıklara razı olunması gerekiyormuş. Uzun vadeli üretim artışı düşünüldüğü için, kısa vadede bazı mahsullerin yetiştirilmesinden vazgeçmek gerekiyormuş. O da bir süre zarara ya da kazanç azalmasına sebep olacakmış. O yüzden kimse çiftliğinin devletçe örnek çiftlik uygulamasına tabi tutulmasını kabul etmemiş. Bunun üzerine Başbakan Adnan Menderes kendi çiftliğinin örnek çiftlik yapılarak çevreye örnek olmasını istemiş. Bundan zararları da olmuş.”[3]
Cemal Süreya da aynı konuyu bir kitabında kısaca anlatıyor. Şairin “99 Yüz” isimli portre denemelerinde Aydın Menderes’in portresini çizerken, 27 Mayıs darbesi sonrasındaki soruşturmalarda kendisine de görev verildiğini şöyle anlatıyor:
“27 Mayıs’tan sonra kurulan soruşturma kurullarından birinin bilirkişisi olarak Adnan Menderes’in çiftliğine girmiştim. Aydın Valisi Nedim Evliya, başbakana yaranmak için çiftlikte yapılan bazı işler konusunda Tarım Bakanlığı’na bir rapor yazmış. Yanlış ve abartılı bilgiler vermiş. İhtilal olduktan sonra o raporun içeriği suç kanıtı sayılmış… Bir yargıçla birlikte bunu inceleyecektim. Orada, çiftlikte, Adnan Menderes’in kişisel dramına da bir ölçüde tanık oldum. Her iş başkalarının elinde oluruna bırakılmıştı.
Aydın Menderes ve kardeşlerinin babaları uğruna hiçbir mücadeleleri, hatta çıkışları olmadı. Başkalarının politik gösterilerinin ardından belli belirsiz görünmeye razı oldular, o kadar. Sanki birileri nasıl olsa çıkıp öçlerini alacak. Bir şeyleri getirip avuçlarının içlerine koyacak. Duyarsızlıktan değil, korkudan.”[4]
Gerek Seza Karakoç’un ve gerekse Cemal Süreya’nın anılarından öğreniyoruz ki, Süreya tepkili olduğu Adnan Menderes aleyhine rapor yazmamış. Bu çok önemli ve anlamlıdır zira böyle ortamlar kişinin karakteri konusunda turnusol kâğıdı gibidir. Fırsatçılar, darbecilere yaranmak için olmadık yollara başvururken, Cemal Süreya’nın görevini objektif bir biçimde yaptığı anlaşılıyor. Nitekim Sezai Karakoç’un anılarında anlattığı bir başka konuda da Cemal Süreya’nın darbecilere yaranmak şöyle dursun, tam tersi davrandığını görüyoruz. O dönemde Bayar’a, Menderes’e küfretmek prim yapıyordu, onların isimleri, resimleri siliniyordu. Böyle bir ortamda Cemal Süreya’nın davranışını yine Seza Karakoç’un anılarından okuyalım ve bu bahsi de bu şekilde bitirelim.
“Mülkiyeliler Birliği'nde iki arkadaş (Ali Esen Minkari, Enver Zorlu) hariç, herkes 27 Mayısçı idi. DP'lileri korkunç bir şekilde suçluyor, en ağır şekilde cezalandırılmalarını istiyorlardı. Bu arada Mülkiyeliler Birliği'nde resmi asılı olan DP Maliye Bakanlarından Nedim Öktem'in hem üyelikten atılması, hem de Birlik'te asılı bulunan resminin indirilmesi için yapılan teklif, toplantıda Cemal'in müdahalesiyle reddedilmişti. Tek istisna buydu. Yoksa yetişen gençlik, Tek Parti döneminin, çoğulcu düşünemeyen, kendi bildiğinden başka bir gerçek olacağını kabul edemeyen gençliği idi. DP yeni ve çok cepheli bir gençlik yetiştirmeyip Tek Parti dönemi tekerlemelerini bir hakikatmiş gibi ezberletmiş olmasının cezasını çekiyordu.”[5]
[1] Sezai Karakoç, Hatıralar II, Diriliş Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 2022, s. 157
[2] Çimen Günay-Erkol, “Siyasi Değişim İçin Gençliği Seferber Etmek: Parola 555K”, (Derleyenler: Alp Yenen-Erik Jan Zürcher, 100 Kesitle Cumhuriyet Türkiye’sinin 100 Yılı) içinde, s. 236-240
[3] Sezai Karakoç, Hatıralar II, s. 173, 174
[4] Cemal Süreya, 99 Yüz, Can Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 2023, s. 274
[5] Sezai Karakoç, Hatıralar II, s. 176