Dünyanın her yerinde çocuklar masumdur. Beyinleri, dimağları, kalpleri ve de hafızaları boş olduğu için hiç bir kötülük düşünmezler. Bu saflık ve temizlik büyüdükçe yaşadıkları ortamın da etkisi ile sürekli kirlenmektedir. O yüzdende insanların hep çocuk kalması veya dünyayı çocukların yönetmesi hayal âleminde kendisine yer bulmaktadır.
Çocuklar sadece Filistin’de çocuk değillerdir. Onlar gözlerini dünyaya açtıkları andan itibaren daha yürümesini dahi öğrenmeden taş atmasını öğrenirler. Biraz daha büyüdüklerinde sapan kullanmasını en sonunda da füze atması ile mücadelelerini zirveye taşırlar. Gazze’de, Batı Şeria’da özellikle de Kudüs’te İsrail askerlerinin uyguladığı şiddet onlar için günlük rutinler arasındadır. Bu çocuklar normal olmadıkları için dünyanın normal kabul ettiği bölgelerde uyumsuzluk nedeniyle yaşayamazlar. Onların normali; asker, polis, gaz bombası, plastik mermi ve har gür olmaktadır. Oyunları ise savaş ve çatışma olmaktadır.
Bir sokak röportajında Filistinli küçük çocuğa sorulan sorunun cevabı aslında meselenin özeti gibidir. Muhabir 8-10 yaşındaki çocuğa, “Ne hayal ediyorsun, hayallerin nedir?” sorduğunda aldığı cevap fazla söze hacet bırakmıyor. O kendisi küçük ve yüreği büyük çocuk adeta büyümüşte küçülmüş diyebileceğimiz, “Filistin’de çocuklar büyümez ki, çünkü her an bir füze ile hayatları sona ermektedir!” diye cevap vermektedir.
Gerçekten de hayal kurmak için önce büyümek gerekiyor; büyümeyen, büyüyemeyen bir çocuktan gelecekle ilgili hayal kurmasını beklemek ham hayal olmaktadır. Her zorluk ve zahmet arkasından bir kolaylık getireceği için Filistinli çocuklar aslında erken yaşta olgunlaştıklarından mücadele güçleri üst düzeyde olmaktadır. Karşısında Siyonist İsrail askerine karşı küçücük yumruğunu sıkarak ortaya koyduğu direnç karşı tarafı umutsuzluğa sevke ederek strese sokmaktadır. Bu çocuklar ölümü öldürdükleri için çok rahatlar. Vatanları ve toprakları için mücadele ederken şehitlik gibi bir mertebeye ulaşmak bu konforu onlara sunmaktadır. Ölürse de kalırsa da sonuçta kazanan kendisi ve vatanı olacaktır. Bu azim, kararlılık, iman, inanmışlık ve hedefe kilitlenme karşı tarafın teknolojik üstünlüğüne galebe çalmaktadır.
Sonuç olarak; İsrail elinde bulundurduğu savaş gücü, teknolojisi, varlığı ve de dış desteğe rağmen bir avuç inanmış Müslümanı alt edemiyor. Bunun yanında yaşadığı coğrafya nedeniyle diken üstünde bir hayat sürmektedir. Bu stres aynı zamanda büyük travmalara da sebep olmaktadır. Bütün bu olumsuzluklara rağmen barış adına bir eyleme girmemiş olması da hem toplumsal hem de psikolojik olarak kimyasının bozulduğunu göstermektedir. Filistinli büyümeyen ve büyüyemeyen çocuklar İsrail’in sonunu getirecek gibi gözüküyor. Bu başarı diğer coğrafyalardaki mazlum milletler için de inşallah model olacaktır.
Esenlik dileklerimle,
Erol Aydın