Gelelim çiftliğe: Burası, hala yaşayan benim dayıoğlu Orhan (Pijo) Milkov ve dayıkızı Nulifer (Lili) Milkov'un Lom un Buruna mevkiinde babadan kalma en az altmış senelik bir çiftlik. İki kardeş yıllardır burada yaşıyor burada çalışıyor. Pijo buraya''PİJO FARM'' (PİJO ÇİFTLİK) adını koymuş. Öylede anılmasını istiyor.
Çiftliğin her tarafında her gün her saat müzik çalıyor. Bu müzik bitkiler, hayvanlar ve insanlar için mi? Yoksa dışarıdan çiftliğe girmek isteyen bir yabancıya bir mesaj vermek için mi? Anlayamadım. Ama tahminim hepsi için.
BÜTÜNLEŞEN YAŞAM
Çiftlikte atlar var. Her türlü ulaşım ve bazı tarım işleri için değerlendiriliyor. İnekler var. Sütünden ve zamanı geldiğinde etinden faydalanılıyor. Koyunlar var. Bunlarda inekler gibi et ve sütü ile değerlendiriliyor. Tavuklar var. Yumurta ve etinden faydalanılıyor. Hiç şüphesiz ki bu ürünlerden önce kendileri faydalanıyor, fazlası kendilerine ekonomik katkı sağlıyor. Bu hayvanlarla Pijo (Orhan) ve Lili (Nilüfer) arasında öyle bir bağ kurulmuş ki birbirlerini çok iyi anlayabiliyorlar. Hatta Pijo diyor ki ''Ben hayvanın gözüne baktığımda mutlumu yoksa mutsuz veya hastamı anlarım. Onlarda aynen benim halimden anlar''.
"LEZZET EMEK İSTER"
Tüm bu hayvanların yaşadığı yerler temizlenip atıkları doğal gübre olarak değerlendiriliyor. Bahçe de, bağ da ve tarlada ki ürünlere doğal gübre olarak veriliyor. Bağlarında siyah üzüm var. Çoğunluğunu kendileri kendilerinin oluşturduğu şaraphanelerin de kırmızı şarap yapıp, içiyorlar ve sevdiklerine hediye olarak veriyorlar. Bu şaraptan anlayanlar için iyi bir hediye ''Butik Şarap'' üretiyorlar. Tadını, kokusunu ben size nasıl anlatayım? ''Lezzete ulaşmak emek ister'' derler ya, İşte tam bu.
ÜRETİM İLE İÇ ÇE...
Tüm sebze çeşitleri yetiştiriliyor. Konserveleri, salçaları, turşularını ve taze yiyeceklerini sağlıyorlar. Bahçelerinde her türlü meyve ağacı var. Benim için en ilginci muşmula meyvesi veren ağaç oldu. Bu ağaç bizde de Balkanlara yakın yerlerimizde yetişiyor. Kış meyvesi. Yenidünyanın kahve renklisi. Olgunlaştığı yumuşamasından belli oluyor. Tadı, yemesi de güzel. Faydası da var diyorlar. Hiç ilaç ve kimyasal gübre kullanmadıklarından hepsi bir başka tat ve lezzet. Armut, elma ve erikten kendilerine has bir rakı yapıyorlar. Bunun içinde kendileri bir sistem kurmuşlar. Anason kullanmıyorlar hatta sevmiyorlar. Bunu ufak bardaklarla sade olarak içiyorlar. Kırk beş elli derece civarında elde edene kadar damıtıyorlar. Bu bazen iki bazen üç distile ye karşılık geliyor. Sizi üzmemek için bunun içimindende hiç bahsetmek istemiyorum.
HER ŞEY DOĞAL
Ekmekleri bile kendi yetiştirdikleri, kendilerinin öğüttüğü ve yaptıkları un dan. At arabasının lastik tekerleklerini şişirmek için hava pompasını, mısırı öğütmek için gerekli olan aleti hep beyaz eşyaların parçalarından bilgi beceri ve yeteneğini kullanarak Orhan kendisi yapmış. Kısacası her şey gerçek her şey doğal. Doğal yaşam bu.. Hiç şüphesiz ki çiftlikte biten ve yapamadıkları ürünleri dışarıdan satın alarak elde ediyorlar.
Gelelim bu yaşam şeklinin başka boyutuna. Bu iki kardeş ten biri evli Merdin adında bir oğlu ve Sema adında bir kızı var. Bunlar çiftliğe mangal yapmaya evde biten ürünlerinden almaya tabii ki birde ziyaret için geliyorlar. Yiyip içiliyor sohbet ediliyor. Gülüşülüyor. Şakalaşmalar ve günün sonunda vedalaşma. Peki, doğal yaşam çiğliğinde kalanlar ve ömrünü burada geçirenler ne yapıyor? Kışın bağ bahçe işi olmadığından sabah beş bucukta kalkılıyor. Hayvanlara yem ve su veriliyor ve de sağılıyor. Dokuza doğru süt içine doğranmış ekmek ile kahvaltı ve bir keyif kahvesi.Çay hemen hemen içmiyorlar.Sonra tekrar iş. Ev toparlanıyor. Öğle akşam yemeği hazırlanıyor. Fazla ürün varsa satışa hazırlanıyor. Eksikler mahzenden alınıyor. Ahırlar temizleniyor. At arabasına doldurulup gübre oluşacak alana taşınıyor. Gelinip öğle yemeği yeniyor. Biraz televizyon seyrediliyor ve on dört veya on dört otuza kadar ya dinleniyorlar ya da uyuyorlar. Tekrar bir kahve veya biraz rakı veya şarap ve de tekrar işe koyulma... Hayvanları gezdirme, su içirme, yerlerine alma vb. saat on yedi otuza kadar. Sonra eve giriş. Rakılı, şaraplı bir sofra ve televizyon seyrediş. Saat On bir on iki yatış sabah aynı saatte kalkış. İşte hayatları bu.
Tabii bazen gelen dost ve akraba aile ziyaretleri. Yazın ise bağ, bahçe, tarla işleri nedeniyle yirmi bir civarında eve giriş. Dünyadaki ve ülkesindeki haberleri iyi takip ediyorlar ve biliyorlar. Çünkü boş zamanlarının çoğunu televizyona ayırıyorlar. Dizi ve yarışma programlarını da unutmayalım. Bizdeki yarışma programlarının çoğu Bulgaristan versiyonu ile orda da var. Hatta Türk dizisi bile var. Ben ilk gördüğümde ''Bizim dizi oyuncularımız ne kadar güzel Bulgarca konuşuyor. Helal olsun dedim. Tabii dublaj.
GÜVERCİN MERAKI
Unuttuğum çok önemli bir şey kaldı: Diğer bölgeleri bilmiyorum ama bu bölge de güvercin bakma yetiştirme tutkusu var. Güvercinleri bazen salıyorlar. Onlar havada takla atıyor. Bazıları yırtıcı kuşlara yem oluyor ama bazıları da sonunda yuvalarına dönüyorlar. Onları besleyenler de hayran hayran büyük bir zevkle, mutlulukla onları seyrediyor. Acaba dedim içimden bu insanlar umutlarını mı salıveriyorlar böyle. Olacak mı? Olmayacak mı diye. Yoksa umutlarını alıp getirsinler diye mi? Uzakta yanan ışık hem umut hem şüpheymiş. Her insanın kendine ait kalbine gömdüğü aşkları, beklentileri, yaşanmış olayları vardır. Belki sizler bu güvercin uçurma işini daha iyi değerlendirebilirsiniz.
DOĞAL YAŞAM ÖZVERİ GERKTİRİR
Gelelim işin en önemli yönüne: Özellikle herkes yon yıllarda bilerek veya bilmeyerek bir yol tutturdu. Doğa, doğal yaşam, organik, köy ürünleri, yavaş yemek, yavaş şehir, vejetaryen vb. Bunları söylemek çok kolay. Gücünüz varsa elde etmekte çok kolay. Yapamazsınız, yaptırırsınız. Kendiniz yapmak istediğinizde ise bu kavramları yaşama aktarmak için bilgi lazım, tecrübe lazım, yetenek lazım, yaşamınızdan ve ömrünüzden fedakârlık lazım ve de imkân -olanak lazım, sabır lazım, bu işi sevmek lazım. Ben bunları söylerken lüks köy evlerinde oturanlardan ve uzun süre şehirde yaşamış, şehirde kazanmış sonra böyle bir çiftlik kuranlardan veya böyle bir çiftlikte yaşayanlardan söz etmiyorum. Ben Dünya insanlarının çoğunun sağlık ve mutlulukları için umudu olan böyle bir ortamda doğmuş yaşamış, yetişmiş, üretim yapan ve ekonomik katkı sağlayan yaşamlardan söz ediyorum. Bu yaşamlar öyle kolay elde edilecek ve herkese nasip olacak cinsten değil. Birde böyle yaşamak böyle ürün yetiştirmekte uzun bir süreç gerektiriyor. Elde edeceğiniz ürünün miktarında da büyük bir azlık söz konusu. Bu nedenle yetiştirdiğiniz veya yetiştireceğiniz üründe ucuz değil. Olamazda. Tüm bu işlerin maliyeti göz önüne alınırsa bu işleri yapanların sosyal yaşamdan kaybettiklerini, yaşamlarından harcadıklarını da hesaba katarsanız fiyatların daha da fazla olması gerektiğini rahatça söyleyebiliriz.
Birde şu yönden düşünün: Şu anda insanların çoğu dünya nimetlerinden faydalanmaya çalışıyor veya faydalanıyor. Bu işlerle uğraşanların ise dünyaları bu, bu dünyalarının içinde mutlular. Ne var ki bu şekilde yaşamlarını sürdürenlerin sayısı az. Doğaldır ki çoğunluğu el emeğine dayalı doğal veya organik üretimde insan az olunca üründe az olacaktır. Peki, Dünya nüfusunun sekiz milyar, aç olanlarının da sekiz yüz yirmi bir milyon civarında olduğunu düşünürsek bunlara bu tür bir yaşam nasıl yetişecek? Her şey iyide bana biraz zor ve hayal gibi geliyor. Birde siz düşünün.
Nasıl olacak?
Prof. Dr. Atabay Düzenli
Doğa ve Yaşam Bilimci
atabayduzenli@gmail.com