Buhranın ağırlığı her türlü hesabı tuzla buz ediyor. Buhranın derinliğini kavrayamayan siyasi aktörler açısından yapılan hesapların ömrü bırakın ayları haftalar bile sürmüyor. Erdoğan 20 Aralık'taki konuşması ile doların ateşini indirdiğinde yandaşları ona neredeyse bir sihirbaz ve büyücü payesi biçmişlerdi. Erdoğan'da kendisine atfedilen bu payeden ziyadesiyle memnun oldu. Ama buhran zamanlarında evdeki hesap çarşıdakine uymuyor. Bu da onun kestirilemezliğinden, öngörülemezliğinden ve şaşırtıcı doğasından kaynaklanıyor.
Erdoğan kendisine sınıflar üzerinde yükselen Bonapart bir Sezar havası vermek istiyor. Bu rol ile ancak alt sınıflar nezdinde ki karizmasını yeniden üretebileceğine inanıyor. Hakkını teslim etmek gerekir ki siyasal kavramının içerdiklerini muhalefetten daha iyi kavramış vaziyette. Kavramın mucidi Carl Schmitt'e göre siyasal kavramı toplumsalı önceler ve toplumsalın kuruluşu siyasal kavramına yüklenilen içeriğe bağlıdır. Siyasal dost ve düşman dikotomisine yaslanır. Demokrasiye yani konuşmaya, tartışmaya, uzlaşmaya, mutabakata öncelik verenler siyasal kavramına yabancıdırlar. Çünkü kavramın içerdiği çatışma, gerginlik ve kaosu ufuklarından silmişlerdir.
Erdoğan ekonomiye siyasalın ufkundan yaklaşıyor. İçinden geçilen dünya tarihsel anda iktisat ile siyasalı birbirinden keskin hatlarla ayıran ve iktisadın ezberlerine neredeyse doğa kanunları statüsü atfeden yaklaşımların dünya kapitalizminin krizi ile birlikte tarihin çöplüğüne atıldığını biliyor. Kendisine iktisadın basit gerçeklerini hatırlatanları otomatik olarak Batı kapitalizminin saflarına, Türkiye'nin büyümesine takoz koyanların yanlarına gönderiyor. Erdoğan iktisat kanunları ile siyasal rakiplerini aynı düşman saflarında bir araya topluyor. Elinde sopası ile iktisat yasalarını tersine çevirdiğinde, arka kapı satışları ile dövizin ateşini indirdiğinde Erdoğan yoksul halkın biricik kurtarıcısı olarak sahnedeki yerini alıyor.
Muhalefet bu büyücü çıraklığı karşısında siyasetini otomatiğe bağlamış durumda. Her şeyin beceriksizlikten, iş bilmezlikten, liyakatsizlikten ve doğa yasaları statüsü tanınan iktisadın yasalarına aldırış etmezlikten kaynaklandığını söylemekle yetiniyor. Erdoğan sihirli değneği ile dövizin ateşini indirdiği an da ise apışıp kalıyor. Dili kekemeleşiyor, diskuru dağılıyor ve abandone olmaya başlıyor. Çünkü hem Erdoğan'ın hem de muhalefetin ekonomik proğramı adeta siyam ikizleri gibi birbirine yapışık ve kardeşler. İki yaklaşım da buhranın derinliğini, yıkıcılığını ve yaratacağı sürprizleri kavramaktan yoksun.
Erdoğan kendisini şapkasından tavşan çıkarmak zorunda hisseden bir illüzyonist gibi görüyor. İzlediği ekonomi politikaları bir duvara dayandı ve deniz tükendi. Erdoğan'ın yerinde bir başka burjuva politikacısı olsa çareyi ' yapısal uyum politikaları ' ve İMF'nin kapısını çalmakta bulurdu. Ama Erdoğan'ın kendisi hakkında yarattığı imge ona bu fırsatı maalesef vermiyor. ' Dünya beşten büyük ' dedikten, tüm muhalefeti ' yerli ve milli ' olmamakla suçladıktan, kesif bir milliyetçilik ve İslamcılık patikasına girdikten sonra bunu yapabilmesi de mümkün değil. İçine girdiği tüm yollar Erdoğan'ı bir ' amok koşucusu ' gibi felaketin içine doğru hızla sürüklüyor. Ya şapkadan tavşanı çıkaracak yada çıkardığı yanılsamasını yaratarak halkta bu izlenimi bırakacak. Halbuki tavşan çoktan kaçmış gitmiş.
20 Aralık Erdoğan'a bu şansı verir gibi oldu ise de yanılsamanın ömrü on gün dahi sürmedi. Döviz çok kısa bir süre sonra burnunu yeniden yukarıya doğru çevirip, yükselişe geçti. Seçime kadar bir rıza imalatı üretmek fırsatını yakalamak isteyen Erdoğan'a Hazinenin, Merkez Bankası'nın boşalmış kasaları bu fırsatı vermiyor. Erdoğan elindeki birikimi milli parasına güvenmediği için dövize bağlayan burjuvazinin ' orta ve büyük rantiye katmanlarını ' yaşayan en büyük iktisatçımız Korkut Boratav hocaya göre ikna edemiyor. Onları memnun edebilmek için de krizin tüm yükünü emekçi halk sınıflarına fatura ediyor.
Erdoğan'ın amok koşusunu yazılı basındaki en büyük yandaşı Ahmet Hakan bile fark etmiş vaziyette. 20 Aralık'ta yaratılan havanın elektriğe, doğal gaza, motorine gelen fahiş zamlarla kaçtığının, memura ve emekliye yapılan zamların devede kulak kaldığını o da biliyor olmalı ki ' yeni bir hamleye ihtiyaç olduğundan ' dem vuruyor.
Erdoğan'a bu fırsatları ancak muhalefetin otomatiğe bağlanmış ve siyasal kavramını anlamaktan yoksun siyasetsizliği verebilir. Buhranın yıkıcılığı karşısında sığınacak liman, ayakta kalabilecek derman arayan halk sınıfları açısından muhalefetin kendiliğindenci siyaseti beklenen umudu ve heyecanı yaratamıyor. Siyasal rejimi restore etmek konusunda ' güçlendirilmiş parlamenter sisteme ' dönüşü halk kitlelerine kabul ettiren ve etrafında tahkimat sağlayabilen, Kürtler açısından Erdoğan'ın gitmesinin kalmasından daha iyi olacağı beklentisini üretebilen muhalefetin asıl sorunu yeni bir ekonomik program ile toplumun karşısına çıkmaktan sürekli kaçınması. Bu program sermayenin değil toplumun çoğunluğunun dertlerine derman olmayı hedeflemedikten sonra değişen çok fazla bir şey de olmayacak. Liderlerin ağızlarından çıkan vaatler, günü birlik yapılan konuşmalar halkta oluşan beklentiyi karşılamaktan oldukça uzak. Halk arkasında safa girmek için kendisiyle birlikte yazılacak bir programı bekliyor. Bunun nasıl olacağı konusunda Şili bizlere bir ders verdi. Merak edenler kafalarını kumdan kaldırıp bir zahmet oraya bakıversinler.