Adana gündemine oturan Bosnalı Salih camii tartışmalarına Hüseyin Kılınç’da katıldı.
Bizzat camiye giderek meseleyi yerinde anlamaya çalışan Kılınç,ilginç değerlendirmelerde bulundu.
İşte o yazı...!
Aşağıdaki en hafif tabiri kullanarak söyleyecek olursak eklektizme imza atanların kötü niyetli olduğuna inanmıyorum. Ancak medeniyet şuurundan habersiz ve bir tarih bilgisinden yoksun oldukları aşikar. Çağlar boyunca değişik uygarlıklarla etkileşime girerek kendine has mimari tarz ve üslup oluşturmuş bir anlayış böylesi bir vasatlığa nasıl geldi.
Bunda dini estetikten yoksun, tinsellikten uzak sadece bir şekle indirgemenin etkisi var kuşkusuz. İslam çöle inmesine rağmen hep şehirli yani medeni bir din oldu. İçinde bulunduğu üretim tarzı gereği fethi, yağmayı ve haracı temel motivasyon alsa da sonrasında özellikle 9/11 yüzyıllarda en görkemli dönemlerine ulaştı.
Bu topraklar ise kendine özgü sentezleri ile Selçuklu/ Osmanlı mimarisini yarattı. Müslümanlar göçebe hayatından kurtulabilselerdi, köylülüğün darlığını aşıp medeni yani şehirli olabilselerdi, inançlarına estetik bir boyut katabilselerdi ve dini pratikleri onsuz olmaz bir tinsellik içinde duyumsayabilselerdi bu tür absürtlüklere yüz çevirirlerdi. Muhafazakarlar biraz Yahya Kemal Tanpınar okusalardı, son dönemin en çalışkan esteti, kültür insanı Beşir Ayvazoğlu’ndan haberdar olup büyük mimar Turgut Cansever’i tanısalardı camilerine sadece iktidar sembolizminin içinden bakmazlardı.
Camileri şehri fethetmenin bir aracına indirgemezlerdi. Şimdi bunları söyleyince bu kente yapılan diğer kötülüklere göz yummuş olmuyoruz. Hassasiyetlerimizi siyasetin malzemesi haline getirmek gibi bir derdimiz de yok. Camiler de sadece cemaatine değil tüm kentlilere aittir. Bu topraklarda yaşamış herkes inancı zayıf da olsa, dini pratiklerini eksiksiz yerine getirmese de Tanpınar’ın dediği Müslümanlıkla yoğrulmuş bir kültürün içine doğuyor.
Taş malzeme ile yapılmış, alçak gönüllü, etrafıyla uyumlu bir cami gelene geçene huzur verir. Türk muhafazakarlığının Batı’dan farklı olarak maalesef tarihi mirasına, geçmişin malzemesine saygısı yok. Türk İslamcılığı ise betona neredeyse aşık. Gerçi bunlar uzun bir yazının konusu, ancak Bosnalı Salih Camiinin önünden geçmek bana bu tür şeyleri düşündürttü.