“Vazgeçtim sen ekimde gel/Eylülde herkes geliyormuş.” dese de şair Cahit Zarifoğlu, bizimkiler yine de eylülde gelecekler. Bizimkiler dediğim de gençlerimiz, öğrencilerimiz, çocuklarımız; kısacası geleceğimiz. Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarımız gibi üniversitelerimizin çoğunluğu da eylül ayında açılıyor. Dolayısıyla eylül ayından itibaren konuşacağımız nur topu gibi bir sorunu kucağımızda bulacağız.
Nedir bu sorun? Üniversite gençlerinin barınma sorunu. Özellikle metropol denilen büyük şehirlerde bu sorun her geçen yıl büyümekte, içinden çıkılmaz hâle gelmektedir. Aileler bu hayat pahalılığında çocuklarının büyük şehirlerdeki üniversiteleri kazanmalarını neredeyse istemeyecek duruma geldiler.
Köyünden, kasabasından büyük umutlarla oğlunu, kızını gönderip de şehirlerin zorluklarla dolu ortamında okutmak, artık her babayiğidin harcı değil! Barınma, beslenme, ulaşım ve eğitim giderleri ailelerin belini büküyor, umutlarını kırıyor.
Eylül-ekim aylarında tarafsız televizyon kanallarında yurt bulamamış, parklarda yatıp kalkan bol miktarda öğrenci haberleri dinleyeceğiz. Devlet yurtlarında yer bulabilmiş bir avuç mutlu(!) azınlığın dışında kalanlar için hayat daha da zorlaşacaktır. Özel yurtların ücretleri bu ekonomik koşullarda altından kalkılamaz duruma gelecektir. Bu arada kırsaldan gelen dar gelirli, çaresiz öğrenciler için cemaatler pusuda beklemektedir. Devletin yurdunda yer bulamayan gençler, yurt imkânı sunan cemaatlerin eline düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
Anlı şanlı iktidar, her ile bir üniversite kurmakla övünürken bu okullarda eğitim görecek insanların barınma sorununu nasıl göz ardı edebilir, anlamakta zorlanıyorum doğrusu. Her şeyin planlaması yapılırken bu okullarda okuyacak öğrencilerin yurt sorunu da planlamaya neden dâhil edilmez ki?
“Etmez olur muyuz hiç? Ediyoruz, ediyoruz! Her üniversitede yurt açıyoruz ya!” dediklerini duyar gibi oluyorum. Her üniversiteye yurt yaptığınız hâlde açıkta kalan öğrenciler varsa bunun sebebi de gayet açıktır. Demek ki yurt kapasitesi yetersiz kalıyor. Sadece Çukurova Üniversitesi’ne giden yaklaşık 30 bin öğrenci için KYK’nın (Kredi Yurtlar Kurumu) yatak kapasitesi kaçtır, biliyor musunuz? Toplamda 10.500 kişilik bir yurt kapasitesi olan KYK, öğrencilerin üçte birini ancak barındırabilmektedir. Alparslan Türkeş Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nin dört bin civarındaki öğrenci sayısını işin içine dâhil etmediğimiz hâlde, durumun vahameti ortadadır.
Sorun plansızlık ve öngörüsüzlüktür. Çözüm ise planlama, programlama ve uygulamadadır. Peki, bu nasıl olacaktır? Her şeyi plan, program dahilinde yaparsanız sorun da yaşamazsınız. Üniversiteyi yaparken, genişletirken o binalarda okuyacak, okutacak kişilerin barınma, beslenme, sosyal yaşamlarını sürdürecek mekânları da planlayacaksınız. Sayı arttıkça bu alanların kapasitesini de arttıracaksınız. Her şeye yetişen devletin, üç beş bina daha yapmaya gücü yetmeyecek mi? Devleti yönetenler, insanlardır. Bütün mesele, insanların vizyonu ya da vizyonsuzluğudur.
Barınma sorunu, başka sorunların da ortaya çıkmasına neden oluyor. Öğrenciler, ulaşım kolaylığı ve başka etkenlerden dolayı Baraj Yolu’na yakın yerleri tercih etmektedir. Bu nedenle bölgedeki ev kiraları da aşırı biçimde artmaktadır.
Öğrencilerin yurt sorununun çözülmesi, ev kiralarının aşırı yükselmesinin önünü de kesmiş olacaktır.
Her yıl artarak devam eden bu konu, bitmeyen senfoniye dönüşmüştür. Yurt sorunu yalnız Adana’nın değil, tüm kentlerin, özellikle de büyük kentlerin katmerleşmiş ortak sorunudur ve bir an önce çözülmelidir.