Büyük Atatürk ölümünün 82.yılında seni saygıyla, minnetle anıyorum. Bugün ölümünle ilgili değişik tepkiler verilecek. Devlet Erkanı Anıtkabir’de mozolene çelenk koyacak, minnet duyanlar gelip çiçekler bırakacak. Önemli bir çevre ise görmezden gelecek veya zoraki bir anma ile bugünü geçiştirecek. Maalesef toplum olma vasfını edinemediğimiz için ismin etrafında kurucu bir şahsiyete gösterilmesi gereken asgari saygı ve mutabakatı sağlayamadık. Adını kendine kalkan yaparak herkes kendi işini görmeye çalıştı. Çoğunluğun asgari düzeyde üzerinde uzlaştığı portrenin ortaya çıkartılmasına izin verilmedi gibi maalesef bütün kaynaklara ulaşılarak bir biyoğrafin bile henüz yazılmadı.
Kurduğun devlet seni halkından esirgedi, Çankaya ve Genelkurmay arşivlerine ancak özel izinle gidilebiliyor.
Halbuki sen devleti kafandaki ve tarihi şartların zorladığı değişimleri hızlı gerçekleştirmek için kurgulamıştın. Aynı zamanda yıkılan bir İmparatorluğun paşası olarak değişimin, yenilenmenin, eskinin çürüdüğünün farkındaydın. Değişimi hızlandırmak için modern bir devlete, eğitimli nesillere ve çok çalışmaya ihtiyaç olduğunu biliyordun. Şarklı kalmanın, eskide ısrar etmenin terakkinin önündeki en büyük engel olduğunun farkındaydın. Osmanlı’nın en modernleşmiş kentinde doğmak, sonrasında doğduğun toprakların elden çıkmasını görmek, yoksul bir halk çocuğu olmana rağmen yükselme isteğin, o dönemin en popüler mesleği olan askerliğe intisabın, seyahat ettiğin Batı’nın nasıl geliştiği üzerine kafa yorman, askerlikteki yükselişini frenleyen İttihatçı liderliğe eleştirel yaklaşman, Rousseau okumaların ilginç bu topraklarda o zamanın koşulları düşünüldüğünde ilginç bir bileşim ortaya çıkarmıştı.
Askerlikteki başarıların, Kurtuluş Savaşını başarmış olman askeri yönünü öne çıkartırken siyasi zekanın gözardı edilmesine sebep oldu. Başarılı bir askerdin, imparatorluk çöküyordu ve hal çareleri peşindeydin. Kendi neslin ve sonrakiler içinde farklı denemelerden sonra realist bir kurtuluş planına sahip yegane insandın. Batıcı ve pozitivist fikirlerle yüklü olmana, duruş ve ahlak olarak Tevfik Fikret’ten etkilenmene rağmen dahice sezgilerle savaşlardan bitap düşmüş, nüfusu erimiş, çoğunluğu umutsuz bir ahaliye nasıl seslenileceğini, harekete geçirileceğini çok iyi biliyordun. Bütün bu emsalsiz yeteneklerinle gerçekçi bir jeostratejist olarak varolan dünya dengelerini de doğru okuyordun.
Ekim Devrimi’nin gerçekleşmesinin bağımsızlık mücadelesi için ciddi bir manevra alanı yarattığının farkındaydın. Kurucu bir aktör olarak esnek bir söylem düzeneği ile pekçok vektörü hesaba katarak ilerledin ve sonuca ulaştın. Hem içerdeki mücadelede önüne çıkan engelleri tek tek ekarte ederek liderliğini kurumsallaştırdın hem de dışarıya karşı dengeli bir politika izleyerek Cumhuriyeti Lozan ile uluslararası sistem tarafından da meşru ve tanınır kıldın.
Sosyalist değildin, Sovyet desteği almak için “ bizi kahreden emperyalizme ve kapitalizme “ zaman zaman öfkelensende... Ama kurtuluşu büyük bir emperyalist gücün vesayeti altında istemeyecek kadar izzeti nefsine düşkün biri ve bağımsızlıkçıydın. Geç modernleşmiş bir memleketin tam teşekküllü olamayan bir Aydınlanmacısıydın. Kuruluş sonrasında düzen düşüncesi ağır basınca eleştirel akıl ne yazık ki kadük kalmıştı.
Laikliğe çok büyük önem veriyordun ki yaptığın en muazzam işler bu alandadır. Laiklik olmadan şarklı bir toplumda ne yeniliğin ne modernliğin ne de cinsler arası eşitliğin olmayacağını iyi biliyordun. Dönemin güçlü etkisiyle romantik yanlarında vardı; çoğunluğu köylü, eğitimsiz, ulus bilincinden yoksun bir topluluğa ulusal gurur aşılamak, iftihar edeceği bir tarih yaratmak, medeni aleme katılırken medeniyetten yoksun olduğunu hissetmesin diye Hobsbawm’ın dediği gibi “ gelenekler “ icat edip, bilimsellikten uzak dil ve tarih tezlerinde ısrarcı oldun.
Tarihi kategori olarak Yakındoğu şark toplumunda bir burjuva devrimcisiydin. Yaptıklarının doktrinleştirilmesine izin vermedin. Başta Kadrocular olmak üzere bu konudaki çabaları yarım bıraktırdın. O devrimi bir burjuva sınıfından yoksun olarak gerçekleştirdin. Maalesef düşüncelerin sınıf mefhumuna kapalıydı. Kendine özgü bir sınıflaşma yaşayan bu topraklarda binlerce yıllık tefeci bezirgan sermayesi toplumu yağ lekesi gibi sardığından ve onun kendi gelişimine izin vermediğinden başta toprak reformu olmak üzere sınıfi işlere karşı tetikteydi. Kürt meselesinin çözülememesi gerçek anlamda bir trajedidir. Yaptığın devrim niteliğindeki bir yığın işler tamamlanamadığı için hala çözülememiş bir dizi kadim sorunla boğuşuyoruz.
Büyük Atatürk; senden sonrasına geldiğimizde kurduğun Cumhuriyet sol düşmanlığı üzerine oturduğu için gerici güçler onu adeta içeriden kemirerek tükeniş noktasına getirdi. Soğuk savaş adeta bir korku jeneratörü olarak çalıştı ve aklı yok etmeye uğraştı. Kurulu düzenlerine ve egemenliklerine kalkan yapanlar sizi kültleştirdi, aşkınlaştırdı ve adeta bir doğmaya dönüştürdü. Adınıza işkenceler ve zulümler yapıldı, andımız ve gençliğe hitabe insanlara zorla ezberlettirildi. Size öykünüp, taklit etmeye çalışanlar tarikat ve cemaatlerle içli dışlı oldu. Döneminizde palazlanmaya başlayan sermayenin ise fikirlerinizle ve değerlerinizle zaten işi yoktu. Temel dürtüsü kar maksimizasyonu ve aşağı sınıfların birgün karşılarına dikilmeleri olduğu için Cumhuriyetiniz kurutulurken, laiklik ortadan kaldırılırken kıllarını kıpırdatmadılar.
Bugün ne bir Cumhuriyetimiz var nede herşeyin temeli olan bir laiklik kaldı. Cumhuriyetini bir devrimle demokratik Cumhuriyete dönüştürmek isteyenler katledildiği için, darağaçlarına çekildiğinden yıktığın düzenin aktörleri geçmiş özlemcisi bir iktidar tarafından baş tacı edilip, seninle rekabete sokuluyor. Korkunç bir hınç ile yıktığın herşeyi ihya etme peşindeler. Kimsesizlerin kimsesi dediğin Cumhuriyet yoksulları düşkünleştirdi, tarikatların kucağına itti. Kurduğun Devlet cemaatler tarafından parsellendi. Seni kendine bayrak yapanlar ise “ birkez daha Samsun’dan gelmeni bekliyorlar. “