Atv dizisi 'Bir Zamanlar Çukurova'da 'Füsun'u canlandıran Yeliz Doğramacılar, uzun süredir Adana'da yaşıyor. Kariyerini değil aşkı seçerek evlendikten sonra Adana'ya yerleşen oyuncu Sabah'tan İlker Gezici'ye konuştu...
Hem hikayenin çok güçlü olmasına hem oyuncu kadrosunun çok iyi seçilmiş olmasına, aynı zamanda dönem işi olmasına...
Çok sevdim. Kıyafetleri, aksesuarları, arabaları, ruhu, ojesi, ruju, oturması kalkması... O dönemi çok benimseyerek yaşıyorum.
ADANA'DA SAHİCİ OLMAYI ÖĞRENDİM
İlk yıllar zorlandım tabii. İşimi, ailemi, sosyal çevremi, sevdiğim yerleri, alışkanlıklarımı bırakıp farklı bir hayata yelken açtım. Bekarlıktan evli bir hayata geçmişsin, ailen yok, işinde eskisi kadar aktif değilsin, kendine ait bir arkadaş çevren yok ve şehri hiç tanımıyorsun... Hadi bakalım nasıl olacak derken öyle bir alıştım ve öyle sevdim ki Adana'yı ve Adanalıları, vazgeçemiyorum şehirden... Bazen Adanalılardan daha çok Adanalı olduğumu düşünüyorum.
Evet, bu çok hoşuma gidiyor... O kadar güzel bana sahip çıktılar, beni sevdiler ve bağırlarına bastılar ki, herkese çok minnettarım. Onların bu sahiplenmesi ile Adanalı hissettim kendimi. Şehir ile aşk yaşıyorum. Hep şunu söylüyorum; önce bir Adanalıya, sonra Adana'ya gönül verdim diye. Adana'da sahici olmayı öğrendim. Bin bir çeşit farklı hayatın olduğunu, toprağın ne kadar kıymetli olduğunu, buradan neden Yaşar Kemallerin çıktığını anladım.
Bana Adana'nın muhtarı diyorlar. Elimden geldiğince hem oyuncu arkadaşlarıma hem de teknik ekipteki arkadaşlarıma yardımcı olmaya çalışıyorum.
HAYALİMDEKİ NOKTADA DEĞİLİM
Olmaz mı... Bazen öyle bir an geliyor ki, burnumun direği sızlıyor. Öyle olunca gözlerimi kapatıp gezdiğim özlediğim yerlerde kendimi hayal ediyorum.
Kendimce doğru yönettim, hep iyi, kaliteli ve unutulmaz işlerin içinde oldum. Bu bana unutulmamayı sağladı. Söylediğiniz dizilerin hâlâ tekrarları izleniyor, fanları o dizileri yaşatıyor. Ve o dizilerde hep usta isimlerle çalışmak bana çok şey öğretti. Hayatımda kariyerimle ilgili sadece bir dönem ciddi bir karar almam gerekti; ya İstanbul'da kalıp oyunculuk ve sunuculuk için bulunduğum konumdan bir üst yere çıkmam gerekecekti ya da şehri terk edip aşık olduğum adamla evlenecektim. Kararım belli. Verdiğim bu karardan bir gün bile pişman olmadım, Allah da pişman etmesin. Fakat mesleğimle ilgili daha hayalini kurduğum yerde değilim açıkçası.
Ben şöhret ne onu bile bilmiyorum. İşimi yapıyorum, eve geliyorum. Bazen izlerken bize çok kızıyorlar, bazen çok seviyorlar, bazen gülüyorlar. İzleyen herkesi kendim gibi görüp koca bir aile olduğumuzu düşünüyorum. O aile ile hep kucaklaşmaya hazırım, onlarla mutluyum. Hiç birimizin birbirimizden farkı yok. Tek fark bilinir olmak, zaten bu çağda herkes 15 dakikalığına bile olsa şöhret olacak. O yüzden çok takılmamak lazım böyle şeylere.
'FÜSUN' İÇ SESİNİ DİNLEMİYOR DEDİKODUDAN BESLENİYOR
Ben 'Füsun'u çok seviyorum... İşi gücü olmadığı ve eşi hep yurt dışında olduğu için Adana cemiyeti ile bir hayat kurmuş. Dergilerden güzel kıyafetler görsün, onları diktirsin, iyi giyinip güzel görünüp sağa sola hava atsın, dedikodu yapsın... Kendini hiç durup dinlemeyen, 'ben ne dedim?' demeyen, şimdiyi düşünmeyen bir karakter... Bazen 'Şermin' ona ağır sözler söylüyor, anlamak, üstüne bile düşünmek istemiyor. Onları düşünmeye başlarsa tüm hayatını düşünmeye başlayacak ve belki eşinden, ailesinden dolayı yalnızlığı ortaya çıkacak. Çok yüzeysel bakıyor iç dünyasına, o yüzden de hep dış kaynaklardan besleniyor ve dedikodu peşinde koşuyor.