Bir Yeşilçam güzellemesi: Asfalt Rıza

Barış Avcı

Sinema; büyüsü gereği, hikâyesi anlatılan ‘kahraman(!)’ üzerinde yapıp ettiklerinden bağımsız olarak izleyende bir ‘hayranlık efekti’ oluşturur. Siz hikâyenizde kahramanın en kötü hallerini bile anlatsanız fondaki dinamik yahut duygusal müzik, kadraja ustaca giren ışık huzmesi veya yanaktan süzülen bir damla yaş hikâyesi anlatılan kişiyi izleyende ‘rol model’ yapmaya yeter de artar bile.

Gerçek hayattan ilhamla çekilen bazı filmlerde ‘beyaz perdeye’ yansıyan suretlerin ‘sinemasal zamandaki gerçekliği’ gerçek hayatla pek paralel ilerlemez. Kurguyu izlenir hale getirmek, filme akıcılık katmak adına yapılan bazı atraksiyonlar filme yansıtılmaya çalışılan kişi ya da kişileri yahut hikâyeyi olduğundan bambaşka bir pozisyona taşıyıverir.

Sinema ‘gerçek hayattan’ en çok beslenen sanat dalıdır. Hayatla o kadar iç içedir ki bazen ‘gerçeğin mi sinemadan yoksa sinemanın mı gerçekten beslendiği’ hususundaki dilemma kafaları epey karıştırır.

Sinema seyircisinin ilgisini çekebilme adına kimi zaman popüler olmuş gerçek kişilerin isimleri, unvanları yahut fiziki özellikleri bir sinema filmine eklemleniverir. (Bakınız: Helal Adanalı Celal filmi…) Artık gerçek hayattan ‘sinemasal zamana’ ışınlanan kişi, olay yahut kavram kontrolden çıkmıştır. Film icabı! yapılıp edilenlerin gerçekle karıştırılmasıyla da işler ‘şirazesinden çıkıp’ olduğundan bambaşka bir hale bürünüverir.

2000’lerin ilk yirmi yılında sinema literatürüne giren ‘anti kahraman’ kavramı özelinde artık kötü şeyler yapıp eden ‘kahramanların’ da hikâyelerini beyaz perdede (yahut siyah camda, bilgisayar ekranında v.s.) izliyor ancak yaptıklarının kötü olduğunu peşinen kabul ediyoruz. İngilizce’de antihero diye tanımlanır. Edebiyat ve sinema başta olmak üzere günümüzün popüler kültüründe idealleri, amaçları ve kişiliği alışılageldik kahramanların tam zıddı olan başkarakterleri tanımlamada kullanılır. Olumsuz nitelikleri olan başkahraman şeklinde de tarif edilebilir. Bir anti-kahraman tipik olarak ‘karanlık üçlü’ kişilik özelliklerinden birini sergiler: narsisizm, psikopati ve makyavelizm.

Bu ‘anti kahraman’ bahsine virgül koyup ‘eski düzen’ anlatım tekniğine sadık kalan bir Türk filmini ‘teşrih masasına’ yatırmak niyetindeyim. (Teşrih masası tabirinin karşılığını verip konuyu dağıtmak istemem. Merak eden sözlüklere bakıversin bir zahmet.)

Filmimizin adı: Asfalt Rıza. 1964 yapımı filmin yönetmeni Ümit Utku, senaristi Bülent Oran. ‘Dram, komedi, macera’ kategorisinde değerlendirilebilecek filmin esas oğlanı İzzet Günay. Esas kızıysa Filiz Akın. Asfalt Rıza esasında tipik bir Yeşilçam komedisi. Bildiniz, bir zengin kız fakir oğlan hikâyesi. (Tam tersi de olabilirdi elbette.)

ÜÇÜNCÜ SAYFADAN FİLM SENARYOSU ÇIKARAN ADAM: BÜLENT ORAN

Filmin senaristi Bülent Oran’ın Yeşilçam’daki namı en çok senaryo yazan kalem olmasıdır. Bir de ‘gazete haberlerinden’ film senaryosu ürettiğine dair çok yaygın bir biyografik detayı vardır Oran’ın. Filmin senaristinin ‘gazete haberlerine’ meyyal oluşunu aklımızda tutalım. Çünkü bu detay bizi asıl mevzumuza bağlayacak. Bağlayacak bağlamasına da ‘içinden Adana geçen filmleri’ incelerken izlediğimiz metottan sapmama adına filmimizin hikâyesini bir nefeste anlatıverilim;

“Asfalt Rıza, zengin bir kadınla, fakir bir adamın yaşadığı aşkı anlatıyor. Milyoner Nazım Bey'in kızı Gül, kendileri gibi zengin bir adam olan Cemil ile nişanlıdır. Cemil ile evlenmek istemeyen Gül, bir gün sokakta Rıza isimli bir gençle tanışır. Arkadaşlık yapmaya başlayan ikilinin arasında başlayan aşk, Rıza'nın fakir bir adam olması sebebiyle zora girecektir…”

Yeterli mi? Bence yeterli.

Yeşilçam’ın film üretim kapasitesi baz alındığında ‘Asfalt Rıza’nın çekilip gösterime girdiği 1964 yılı sektörün en çok üretim yaptığı döneme rast geliyor. 1950–1980 yılları film üretimi bakımından Türk sinemasının en parlak dönemidir. 1970'lere kadar yılda ortalama 250 ila 350 film çekmiştir Yeşilçam.

Haliyle ‘zengin kız, fakir oğlan yahut tam tersi’ melodramların birbiri ardına perdeye çıktığı dönemde mevzuya biraz ‘sos katmak isteyen’ senarist Bülent Oran gazetelerin üçüncü sayfalarından esinlenerek eski hikâyeyi bir detayla zenginleştirecektir.

Fakir külhanbeyin adı o yıllarda gazetelerin üçüncü sayfalarından eksik olmayan bir ‘kabadayıdan’ alınsa nasıl olurdu? Mesela; Asfalt Rıza. Olurdu elbette kim ne karışacak? Oldu da nitekim: “Asfalt Rıza rolüyle İzzet Günay”

90 dakikalık orijinali siyah beyaz filmin ilk sahnesinde ceketi omzuna atılı, başında eğri duran kasketi, belinde beyaz kuşağı, elinde 33’lük tespihi, bacağında siyah şalvarıyla İzzet Günay’ı ‘Asfalt Rıza rolünde’ görürüz. Attığı nağra ile titrini takdim etmektedir izleyiciye; “Ocaktaki davlumbazını, kümesteki kazını, raftaki sazını, astarını, bezini, yüzünü, gözünü sallayıp sırtladığım… Bana Asfalt Rıza derler…”

Memnun olan olmuştur tabi ki de ve jenerik ‘büyük sanatkâr Nuri Sesigüzel’in sesinden, “Kara kaş gözlerin elmas…” şarkısıyla akmaya başlar.

YILDIZ KARMASI HUZURLARIMIZDA!

Filmin başrolünde oynayan oyuncunun adını filmin adından evvel görmüştük zaten, ‘Aslfat Rıza rolüyle… İzzet Günay’ Ve ardından o yıllar için bile adeta bir yıldız karmasının listesi sıralanır perdeye; Filiz Akın, Vahi Öz, Hüseyin Baradan, Necdet Tosun, Ali Şen ve daha pek çok ‘karakter oyuncusu’.

Üç şehir zübbesinin bir güzel hanımefendiyi (Filiz Akın) sözle taciziyle başlıyor film. Genç, güzel ve sarışın hanımefendinin imdadına (nedense) olay yerinin birkaç adım önünde bekleyen ‘kahramanımız’ (İzzet Günay/Asfalt Rıza) adeta bir hızır gibi yetişir. Kurtarıcımız kötü adamların ikisini denize döküp, geri kalan kişiye önce tehditle nedamet getirtir. Baskıyla pişmanlığını dile getiren ‘şehir zübbesi’nden bir isteği daha vardır ‘kurtarıcının’ genç kızın elini öpmesi. Bu faslı da tamam ettikten sonra sıra kendisini takdime gelir; “Adım Asfalt Rıza. Bir nevi kaldırım mühendisliği yaparım…”

Kendisini üç tacizciden kurtaran ‘kahramanına’ iltifat etme sırası genç, güzel ve sarışın hanımefendidedir; “Sizin gibi kalender insanları yalnız romanlarda bilirdim…”

VE GERÇEK HAYATA IŞINLANIYORUZ

Genç kız kendisini tacizcilerden kurtaran ‘kahramanına’ iltifat ederken, “Sizin gibi kalender insanları yalnız romanlarda bilirdim…” demişti. Oysa kurtarıcısının, “Adım Asfalt Rıza…” takdiminden sonra o günlerin (1964) günlük gazetelerine baksa bu isimden romanlardan evvel gazetelerde bolca bahsedildiğini fark edebilirdi rahatlıkla. Peki, Asfalt Rıza kimdir? Ve nerelidir?

Adana medya dünyasının tanınmış isimlerinden Recai Oktan hatıralarını, ‘Yazı Dükkânı Akademisi’ adını verdiği blogda kaleme alıyor. Oktan’ın, “Bir Zamanlar Gazeteciydim” başlığı altında yazdığı anılarının bir faslında ‘Asfalt Rıza’ya dair anımsadıkları anlatılıyor.

‘Adana’nın sayılı kabadayılarının sonuncusu: Asfalt Rıza’ başlıklı makalede önce ‘kabadayılığın’ tarihçesine kısa bir bakış atılıyor. Ardından asıl mevzuya geliniyor. 19 Nisan 1926 günü doğmuştur bilahare ‘Aslfat Rıza’ lakabıyla anılacak olan Rıza Tekin Prodan. 1989’un 19 Nisan’ında öldüğüne göre film çekildiği 1964 yılında 38 yaşındadır. Yani ‘şöhretinin’ zirvesindedir. İcraatlarıyla hemen her gün yaygın yerel gazetelerin üçüncü sayfalarını süslemektedir.

Peki, filmde kendisini ‘bir nevi kaldırım mühendisi’ olarak takdim eden Asfalt Rıza’nın hakiki hayattaki meşguliyeti nelerdi? Bu bilgi için Gazeteci Recai Oktan’ın bloğuna başvuruyoruz;

BAŞARILI BİR ÖĞRENCİYDİ

 “… (Çocukluğunda) Rıza bütün oyunlarda ütmek (kazanmak) istermiş. Babasının etkisinden ve eğitiminden olmak üzere barışçı yapısı varmış ve arkadaşları arasındaki anlaşmazlıkları o bastırır, sorunlarını çözmede yardımcı olurmuş. İlkokulda öğretmenlerin ve okul yöneticilerinin sevgisi kazanmış, okulunu “pekiyi” dereceyle bitirmiş. Ardından o dönem Adana’nın 3 ortaokulundan biri olan İstiklal’e kayıt yaptırmış. Derslerine çok çalışan bir öğrenciymiş. Öğretmenlerinden eleştiri gelmemesine dikkat edermiş.

Ortaokulu bitirince, yüzme sporuna yönelmiş. Daha sonra Adana’nın ve Türkiye’nin yüzme sporundaki ünlü adları olan Muharrem Gülergin, Halil Dalhan, Faruk Suvar gibi yüzücülerin yanında, uzun mesafeli (örneğin 1500 metre) yarışlara katılarak, iyi dereceler elde etmiş.

Asfalt Rıza’nın kardeşi Süleyman Sırrı’nın yaşamı, ağabeyinden farklıdır ve yaşamının büyük bölümünü, işlediği suçlardan ötürü, Orta Doğu ülkelerinde kaçak olarak geçmiştir.

1940’lı yıllara az kalmıştır. O yıllarda, Adanalı gençlerin özentisi, yiğitlik ve kabadayılıktır. Yaşadığı mahalledeki sosyal ortam, fizik yapısı ve içten dürtülerle Rıza da yiğitlik, kabadayılık akımına kendini kaptırıyor. Sırtında ipek gömlek, lacivert takım elbise, ayağında parlak rugan ayakkabılar:

‘ASFALT LAKABININ ÇIKIŞ GEREKÇESİ’

Adana’nın o günlerdeki tek asfalt yolu olan Atatürk Bulvarı’nda, kaldırımları arşınlayıp, tanıdıklarıyla selamlaşarak, günlerini geçirmeye başlar ve uzun süren bu asfaltta gerçekleştirdiği yoğun gitgeller nedeniyle lakabı da Asfalt olur.

O yaşlarda, bileğine güvenerek sonuçlandırdığı ve açığa pek çıkmayan olaylar nedeniyle, Adanalı tanınmış kabadayılar arasında adını ön sıraya yazdırır. Asfalt Rıza’nın 30’lu yaşlarından başlayarak, geçimini yasadışı yollar yerine, yasal yollardan kazanmak için girişimlerde bulunuyor. İnşaatlar için kum, çakıl nakliyeciliği, eğlence sektöründe gazinoculuk ve çay bahçesi işletmeciliğiyle, adını sadece Adana’da değil İstanbul’da da duyurur.

Asıl şöhretini, Adana’nın Atatürk Caddesi’ndeki devlete ait boş ve büyük bir alanı uzun yıllığına kiralayarak, burayı halk için ucuz eğlence yeri haline getirmesiyle kazanır. Adını İstanbul’daki Emirgan Koru’sundan alan ve Emirgan Çay Bahçesi adı verilen yerde, Türkiye’nin en ünlü sanatçıları program yapmakta, Adana’nın orta halli hatta yoksul sayılabilecek aileleri, burada çay parasına sanatçıları izlemektedir.

Adana’nın sayılı kabadayılarının çoğunun, kumar ya da gazino âleminde boy attığı bilinir. Bunların aksine olarak Asfalt Rıza’nın kumarı hiç sevmediği ve kumar âlemine asla girmediği belirtiliyor. Bir kabadayıda pek rastlanmayan tutkusu ise, okumakmış. Yaşar Kemal’in İnce Memed kitabını elinden düşürmez, Memed’in yaptıklarına çok özenirmiş.

Asfalt Rıza olgun yaşlara geldikçe, içinde bulunduğu kabadayıların saygısını da kazanmış. O günlerde, Adana’nın sayılı kabadayıları arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklarda racon kesmeye (anlaşmazlığı kabadayılık dünyasında geçerli kurallara göre sonuca bağlamak) başlamış, bu alanda sözüne en fazla saygı gösterilen kabadayılardan biri haline gelmiş.

‘ÖNEMLİ BİR İŞİ YOKSA CUMA’YA GİTMEYİ SEVERDİ’

Kendini anlatmayı ve övmeyi sevmeyen yapısı nedeniyle de az konuşan biriydi. Arkadaşı Hokey Osman (merhum Gazeteci Osman Yereşen) onun için şunları söylemişti: Asfalt Rıza arkadaşımız bonkör, mert ve duygusaldı. Fazla dindar olmamakla birlikte, eş dostla cuma namazı kılmak ister, önemli bir konu yoksa mutlaka cuma namazına giderdi.

Adana’da polis muhabirliği yaptığım günlerdi. Asfalt Rıza, Barcı Halil namıyla anılan gazino patronunun ölümüyle sonuçlanan cinayetin azmettiricisi olarak tutuklanmış, haber Adana’da günlerce konuşulmuş, bizim gazetede ve diğer gazetelerde haber olmuştu.

Bar ve gazinolarda olaylar, genellikle gecenin bitiminde, sabaha karşı saatlerde meydana gelirdi. Nedeni de alkol ve barda çalışan konsomatrisler (bar, gazino gibi eğlence yerlerinde çalışan, müşterilerin daha fazla para harcaması için masalarına gidip, onlarla oturan, yiyip içerek çalıştığı yere kazanç sağlayan kadın) yüzünden meydana gelirdi. Barcı Halil’in öldürülmesi ise bambaşka bir konuydu ve bir barın işletmesinin el değiştirmesi gibi daha ciddi konudaydı.

Asfalt Rıza, olayla ilgili duruşmalardaki tutumuyla, ününe ün katmıştı.  36 yıl hapis isteğiyle yargılandığı mahkemede, duruşmalara hep kendisi katılmış, avukat istememiş ve savunmasını da kendisi yapmıştı.

Sonradan öğrendik; okuma meraklısı Asfalt Rıza, Türk Ceza Kanunu da okumuş, kendine yüklenen ve yüklenebilecek suçlarla ilgili hükümleri bir bir öğrenmişti. Duruşmalarda, Mahkeme Heyeti’ne eksiksiz savunmalar sundu. 4–5 ay süren celselerden sonra, delil yetersizliğinden serbest kaldı. Asfalt Rıza’nın yaşantısı boyunca defalarca tutuklandığı ama bu tutuklanmalarının hiç birinin yüz kızartıcı suçlar nedeniyle olmadığı biliniyor.

“AŞKINA KARŞILIK VERMEYEN KADINA: DÜNYA AHRET BACIMSIN!”

Adının şöhretinden yararlanmak için ‘gerçek hayattaki’ kişiyle hiç ilgisi olmayan bir hikâyede adını kullananlar aslında Asfalt Rıza’nın film gibi aşkını perdeye yansıtabilirdi. İşte Gazeteci Recai Oktan’ın kaleminden Asfalt Rıza’nın ‘film gibi aşkının’ yedi kısım tekmili birden hikâyesi;

Asfalt Rıza, delikanlılığının en coşkulu günlerini yaşıyor ve yaşamında ilk kez âşık oluyor. Âşık olduğu genç kız, Adana’daki bir banka şubesinde çalışmaktadır. Asfalt Rıza, bankaya her gittiğinde, kendini farklı hissetmekte ve bankaya gitmek için bahane aramaktadır. Bankacı kıza aşık olmuştur ve yaşamını onunla birleştirmek istemektedir. Ancak genç kız sözlüdür ve o da gelecekteki eşini sevmektedir. Kısacası, Asfalt Rıza’nın aşkı, karşılıksızdır.

Öykünün geri kalanını bizzat konunun kahramanından dinleyelim;

“Rıza bey sık sık bankaya uğruyor, bahaneler bulup evimize geliyor ve aileme tam açık olmasa bile, bana duyduğu ilgiden söz ediyordu. Tek isteğinin benimle evlenmek olduğunu söylüyordu. Bu ısrarlar karşısında bir parça korkuyor ve çekiniyordum. Beni asıl ürküten, onun kabadayı kökenli şöhretiydi. Kimseye belli etmiyordum. Günlerce kararsızlık geçirdikten sonra kararımı verdim. İşletmeciliğini yaptığı yere gittim. Karşısında beni görünce çok şaşırdı. Korkuyla karışık büyük bir heyecanla ve bir solukta şunları söyleyiverdim:

‘Bakın Rıza Bey, bana olan ilginizi biliyorum. Ancak ben sözlüyüm ve sözlümü çok seviyorum. İşte yanınıza kadar geldim, elinizi vicdanınıza koyun ve karar verin; isterseniz beni elde edebilirsiniz veya bu sevdadan vazgeçip, sevdiğim gençle evlenmeme razı olursunuz.’ Sözlerim onu çok etkiledi, belki de sarstı ve duygulandırdı. Bana dedi ki, ‘şu andan itibaren sen benim dünya ahret kız kardeşimsin. Git, sevdiğinle mutlu ol. Karşılaşacağınız her zorlukta yanınızda, size destek olurum. Gelecekteki eşin seni üzerse, bana haber ver.’ Onun bu büyüklüğü karşısında ben de duygulandım ve teşekkür ederek oradan ayrıldım.”

Nasıl hakikaten film gibi değil mi? Bu arada sözü edilen genç kız başından geçenleri gazeteci Oktan’a anlattığı yıllarda orta yaşlarına varmıştı ve torunlarını sevmeye hazırlanıyordu.

PEKİ, SONRA NE OLDU?

Gerçek hayattan ‘esinlenen’ sinema filmlerinin sonunda jenerikle birlikte ‘kahramanların’ gerçek zamanlarda yaşamlarının ne durumda olduğu bilgisi verilir. İşte klişelerle dolu klasik Yeşilçam filminde yalnızca adının şöhretinden yararlanılmak istenen Adanalı Asfalt Rıza’nın ömrünün son yıllarında başına gelenler;

“Asfalt Rıza, uzun sayılacak bir insandı (boyu 1.80 civarındaydı). İri yarı, güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan bir yapıya sahipti. Sosyal yönü kuvvetliydi. Tanıştığı kişiler arasında, seçtikleriyle kolay dost olurdu. Çevresine bonkördü ve yaşama bağlıydı.

Asfalt Rıza’nın yaşamının son perdesi, acı ve kahırla dolu olarak geçti. Vefatından 5–6 ay önce, 2 çocuğu evin banyosunda tüp gaz zehirlenmesinden öldü. Bir başka oğlu kardeşlerinin zehirlenmesinden kısa süre sonra tutulduğu amansız bir hastalık nedeniyle hayatını kaybetti. Bu olaylar Asfalt Rıza’nın yaşama tutunma nedenlerini kırıp, koparttı. Evlatlarının acısının yarattığı kahır; diğer yaşamsal acıların olumsuz etkileri, bedeninin direncini kırmıştı. Yaşadığı sağlıklı günlerin korkulan, sevilen, sayılan, güvenilen kabadayısı yatağa düştü. Kolay kolay yıkılmayan direnci, ölüm karşısında yetersiz kaldı. Asfalt Rıza, 19 Nisan 1989’da geçmişini, anılarını, kabadayılık öykülerini belgeliklere bırakarak, aramızdan ayrıldı.”

ADANA’NIN DİĞER KABADAYILARI

Adana’nın imaj problemi her dönem şehrin öncelikli meselelerindendir. Adana isminin olumlu haberlerden ziyade gazetelerin üçüncü sayfalarında yer bulmasının önüne geçmek için çalıştığını söyleyenlerin isimleri ard arda yazılsa sayfalar tutar. Gelin görün ki içeride ne varsa dışarıya o sızmaktadır. Nafile. Asfalt Rıza filmi nedeniyle yoğunlaştığımız ‘kabadayı’ dünyasının diğer isimlerini de not edip bu bahsi ‘şimdilik’ noktalamak niyetindeyim;

Köylü Mitat, Deveci Abdullah, Karikatür Duran, Gedikli Kemal, Kürt Cemil, İnce Cumali, Tatar Fikret, Banoş Şaban, Arap Mustafa, Pençetör Kemal, Kireci Ertuğrul, Kantarcı İzzet, Çamur Şevket, Köşker Tevfik, Yiğit İzo ve daha pek çokları.

ASFALT RIZA’NIN AİLE KÖKENİ

Baba Hamit Bey Makedon, anne Nesibe Alasonya kökenlidir. Hamit Bey, ‘Harp Akademisi’ mezunudur. Balkanların kaybı nedeniyle Anadolu’ya göç eden tayfadandır. Aile Adana’nın Camızlı Köyü’ne yerleşir. Önce lakabı olan sonrasında soy isim olarak tercih ettikleri ‘Prodan’ Makedon dilinde ‘kale’ anlamına gelmektedir.

Ailenin ağabey Süleyman Sırrı’dan sonraki ikinci oğludur Rıza Tekin. Rıza Tekin Prodan öğretmen olmak ister. Ancak ağabeyi Süleyman’la birlikte karıştıkları bir mahalle kavgasındaki sabıkası nedeniyle ‘Muallim Mektebi’nden Disiplin Kurulu Kararıyla uzaklaştırılır. Öğretmenlik hayali gerçekten te hayal olunca iş dünyasına işletmeci olarak atılır Rıza Tekin Prodan. Ve sonrası bildiğimiz ‘hikâye’ gelişir.

AĞABEY PRODAN’IN EN BİLİNEN VUKUATI

Asfalt Rıza lakaplı Rıza Tekin Prodan’ın ağabeyi Süleyman Sırrı’nın en bilinen vukuatı dönemin Adana Belediye Başkanı Ege Bagatur ve yardımcısı Ahmet Albay’ın silahlı saldırıya vurulması hadisesidir.

Ağabey Prodan, günümüzde İnönü Parkı olarak bilinen şehir parkını o dönemde çay ocağı şeklinde işletmesine karşı çıkan Belediye Başkanı Bagatur’a yönelik 30 Haziran 1975 tarihinde silahlı bir saldırı düzenler. Saldırıdan sonra kaçmayı başaran ağabey Prodan hiçbir zaman yakalanamaz. O dönemde Suriye’ye kaçtığı söylense de Ekim 1990’da Gazeteci Abdulkadir Kaçar’a telefonla ulaşarak nerede olduğunu açıklar: “Ben yurtdışına kaçmadım. Adana’dayım. Yavuzlar Mahallesi’nde yaşıyorum” Süleyman Sırrı Prodan 12 Mayıs 1992 günü İstanbul’da kaldırımda yürürken kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.

ASFALT RIZA’DAN BİZİMKİLER’İN KATİLİNE KUCAKTA HOROZ İLHAMI MI?

Sinemanın gerçek hayattan fazlasıyla ilham aldığından bahsetmiştik. Bu bahse bir küçük dipnot daha eklemek isterim. Asfalt Rıza’ya dair bugün kendisini aileden olarak tanıtan pek çok isim internetin farklı mecralarında şöhretli akrabalarının hikâyelerini ve görsellerini paylaşmayı seviyor. Bir ‘kabadayının’ kucağında horoz olduğu halde tüm ciddiyetiyle objektife verdiği bir poz şahsen benim en dikkat çekici bulduklarımdandır. Fakat bu fotoğrafa bakarken tek kanallı TRT’nin çok sevilen ‘Bizimkiler’ dizisi geldi aklıma. Bu dizinin ‘kötü adamı’ katil lakabıyla anılan merhum Aykut Oray’ın iki kolunda iki horoz olduğu halde bir fotoğrafını buldum sanal dünyadan. Sonra iki fotoğrafı yan yana koyup düşünmeden edemedim; “Yoksa Bizimkiler’in katilinin ‘kucağındaki horoz’ detayı da mı Asfalt Rıza’dan ilhamla bulunmuştu?” Kim bilir?

PEKİ, YA FİLMİN SONUNDA NE OLUYOR?

İçinden Adana geçen filmleri teşrih masasına yatırdığımız bu çalışmada meraklıların beğenilerini öldürmemeye azami gayret ediyoruz. Söz yine epey uzadı ama filmin arkeolojisini ihmal ettik gibi bu kez. O halde evrensel bir sinema klişesini not düşelim buraya; Komedi düğünle, dram cenazeyle biter. Adı dışında gerçek hayatla hiçbir bağlantısı olmayan Asfalt Rıza’da komedi klasikleriyle aynı akıbeti yaşıyor merak eden varsa.