Bibliyomanya: Kitap tutkunluğu veya deliliği (2)

Hacı Hüseyin Kılınç

Geçen yazımızı Kont Koziebrodzki'nin kitaplarla kurduğu tutkulu ilişkinin onu sürüklediği felakete değinerek bitirmiştik. Kont'la ilgili bilgileri Hans Peter Kraus'un otobiyoğrafik çalışması ' Bir Nadir Kitap Destanı ' isimli kitabını okurken öğrenmiştim. Ünlü bir sahaf ve koleksiyoner olan Kraus kitabına önce hayat öyküsünü anlatarak başlar. Geri kalan bölümlerde ise meslek yaşamında başından geçen ilginç olaylara değinir. Kraus'un kendisi de söylemeye gerek yok ki tam bir kitap tutkunudur.  Üç kuşaktır Viyana'da  hekimlik yapan köklü bir aileye mensup  Kraus'un  ailesi,  çocuklarının da bu geleneği devam ettirerek doktor olmasını istiyordu. Zengin ve hali vakti yerinde olan ailenin ekonomik durumu birinci dünya savaşında babanın orduya alınması nedeniyle bozulmaya başlamıştı. Kraus'un  babasının  tüm birikimini yatırdığı borsa kağıtları değersizleşince aile ekonomik olarak zor duruma düşmüştü. Viyana'da yaşamını sürdürmekte giderek zorlanan aile, babanın da askerliğini yaptığı  Avusturya Genelkurmay'ının savaş nedeniyle karargahını taşıdığı Baden Baden'e yakın bir köye yerleşmek zorunda kalmıştı.

Kraus'un babası da bir koleksiyonerdi ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu dönemine ait pulları biriktiriyordu. Fırsat buldukça bir filatelist olan babasıyla birlikte bu maksatla  köyleri ve kasabaları dolaşıyorlardı.  Savaş sonrasında hayat pahalanmış, enflasyon kontrolden çıkmış ve savaş öncesinin zengin aileleri yoksulluğa düşmüştü. Böyle dönemlerde geçmişin zengin ailelerinin gözden çıkaracağı ilk şey kütüphaneler ve koleksiyonlar olur. Birinci savaş sonrasında da böyle bir dönem başlamıştı. Sahaflık ve nadir eserler bolluğu vardı. İşte bu zamanlarda, babasıyla yaptığı geziler sırasında  Kraus bir şekerciye ait evin çatı katında çok kıymetli bir atlasla karşılaşır.  Bu ünlü Flaman harita yapımcısı Gerardus Mercator tarafından 1595 tarihinde basımı yapılmış bir atlastır. Atlasın değerinin farkında olmayan ev sahibi atlastaki her şeyin yanlış olduğu konusunda Kraus'un babasını uyarmayı da ihmal etmeksizin atlası bedavaya Kraus'a verir. Kraus ileride hayalini kurduğu İtalya seyahatinin tüm masraflarını çocukken bedavaya edindiği bu atlası satarak karşılayacaktır. Bu satış Kraus'un içindeki  nadir kitap edinme ve bu işi yaparak hayatını idame ettirme tutkusunu açığa çıkarır.

Kraus önce bir pazarlamacı olarak kitapların dünyasına adım atar. Bu sayede tüm Balkanları ve Orta Avrupa'yı dolaşır. Kitaplara olan tutkusu ve zekası sayesinde çok yönlü bir ilişki ağı kurmayı başarır. Edindiği tecrübe, kurduğu ilişki ağları ve topladığı kitaplar ve el yazmaları ile kendi dükkanını açar. Ünlü Hoffburg sarayının karşısındaki sahaf dükkanı ile Kraus ciddi bir malzeme biriktirir. Yayınladığı kataloglar ile Avrupa kültürünün ayakta kalmasına hizmet eder. Bu dönemde değerli ve nadir kitaplar çoğunluk ya manastırlarda yada soylu ailelerin elinde bulunmaktadır. Burjuvalar arasında bu işlere meraklı olanlar ise sanayi ve banka sermayesine mensup olanlar arasından gelmektedir. Soylular ve burjuvalar şatolarda veya malikanelerde yaşamaktadırlar. İyi bir kütüphaneye sahip olmak, nadir eserler edinmek bunlar için özel bir tutku ve prestij kaynağıdır. Bir Gutenberg baskısı İncil'e sahip olmak veya Marovenj döneminden kalma bir el yazması edinmek aynı zamanda  çok ciddi bir servetin üzerine oturmak anlamına da geliyordu. Nadir kitapların çok özel bir pazarı ve piyasası vardı. Bu pazarda  bir aktör olabilmek için ilgilendiğiniz alanın tarihine, kültürüne sahip olmakla birlikte ciddi bir sermayeye de sahip olmanız gerekiyordu. Bu ayrıcalık ise ancak zengin sınıfın çok ince bir tabakasına mahsustu. Onlar da kendilerini bu tür tutku ve alışkanlıklarla aynı sınıfa mensup oldukları diğer zenginlerden ayırıyorlardı. Bu sayede Mısır papirüsleri, minyatür veya resimlerle süslenmiş el yazmaları, 15.yüzyıl baskısı kitaplar kuşaktan kuşağa aktarılıyordu.  

Nadir kitabın uğrak yerleri sadece özel koleksiyonlar değildi. Müzeler, üniversiteler ve vakıflarda değişik koleksiyonlar üzerinde uzmanlaşıyordu. Müzayedeler nadide bir eseri edinmek için kıyasıya bir rekabete sahne oluyordu. Neticede kitap lüks hem de çok lüks bir emtia muamelesi görüyordu. 

Kraus 1939 yılında yanında çalışan birinin kendisini Gestapo'ya ihbar etmesi neticesinde tutuklandı ve toplama kamplarına gönderildi. 1941 yılına kadar Dachau ve Buchenwald toplama kamplarında kaldı. Kendisi nasıl serbest bırakıldığının detaylarına girmese de muhtemeldir ki hatırlı dostlarının sayesinde kurtulmayı başardı ve ülkeyi kısa bir süre de terk etmesi emredildi. Geride her şeyini bırakmak zorunda kalarak, çünkü sahaf dükkanı  yağmalanmıştı, İsveç üzerinden Amerika'ya gitti. 

Giderken yanında tek sermayesi olarak Verardus baskısı 1494 tarihli nadir bir Kolomb mektubu bulunuyordu. Bu mektubu Nazilerin gelişi karşısında tedbir amaçlı olarak İsveç'de bulunan bir dostuna göndermişti. Şimdi yeni bir kıtaya, yeni bir hayata başlarken elinde sadece bu kıymetli eser vardı. Hayatının başında olduğu gibi Amerika'ya geldiğinde de başka bir iş yapmayı hiç düşünmedi. Çünkü kitapların, nadir baskı ve el yazmalarının, kürelerin, haritaların, çok özel mektuplaşmaların dünyasına girdikten sonra insanın başka bir işi yapabilmesi elbetteki mümkün değildi. Bu değerli mektup sayesinde, ama zekasını da kullanarak Kraus çok kısa bir süre içinde yeniden nadir kitaplar dünyasının çok önemli bir oyuncusu haline geldi. Aldığı kitapların, süreli yayınların miktarı o kadar fazlaydı ki bunları  ancak  özel depolarda muhafaza edebiliyordu. Kurduğu oyun alanı artık tüm yerküreydi. Bu iş için yalnız Amerika ile Avrupa arasında mekik dokumuyor, Arjantin'den Meksika'ya kadar geniş bir coğrafyada faaliyet yürütüyordu.

Kraus hem  kitap satıcısı hem de bir koleksiyonerdi. Çoğu zaman nadir bir esere sahip olma isteği ile işlerini döndürebilmek için elinden çıkarma gerilimini yaşıyordu. Anlattığı olaylar kitaplar etrafında dönse de anılarını okurken polisiye bir edebiyat tadı almaktan da kendini alamıyor okuyucu. Çünkü özel meraklıların olduğu bir dünyada nadir bir esere sahip olmak yalnızca tutku değil;  bilgi, sabır, öngörü ve yüksek düzeyde sezgi de gerektiriyor. 

Devam...