ÇUKUROVA’NIN DESTANI, İNSANIN DESTANI!
Orhan Kemal, Bereketli Topraklar Üzerinde’yi 1946’dan beri düşünmektedir, kitabın Anadolu insanının çetin yaşama savaşının babadan oğula, dededen toruna geçmeye devam eden sonsuz daha iyi yaşama isteğini göstermeyi hedefler. Bu süreçte toplumun ekonomik, sosyal ve tarihsel çatışmalarını da anlatmayı tasarlamaktadır.
Orhan Kemal büyük şehre bir lokma için sürüklenmiş olan insanları Nadir’in ufacık kahvesinin pırıl pırıl camından Orozdibak Meydanı’nın kalabalığını bir demli çay içerken şöyle gördüğünü anlatır:
“Sırtında yorganları, kamyonlara, traktörlere, arkası açık arabalara saldıran, onlara toslayan, geri kaçan, tekrar hamle yapan yığın yığın aç kalabalık.”
İLK ELDEN ÖYKÜLERLE; İŞÇİ, IRGAT, PATRON, AĞA...
Onların dramını onlar gibi yakan güneşin altında yaşayarak, kırmızı topraklı Çukurova’nın harika baharını, masmavi göğünü, yeşil tarlalarındaki işçilerin sömürüsünü yazarak Çukurova’nın destanının insanın destanı olacağına inanır.
Yıllarca yaşadığı, fabrikasında çalıştığı ve her kesim çalışandan dinlediği bu toprakların öyküleri artık onda kağıda dökülmeyi beklemektedir.
Anadolu’nun içlerinden işsizleri alıp, trene bindirip ovaya indirmeyi, fabrikaya işçi, tarlaya ırgat olarak girmelerini, patron-işçi, ağa-ırgat ilişkilerini vermeyi hedefler.
Bereketli Topraklar Üzerinde’yi yazıp bitirdikten sonra bir gece Nadir’in Kahvesi’ne arkadaşlarını toplayarak onlara romandan parçalar okur. Dikkatle dinlerler. Sonunda şunları söylerler:
“İyi yazmışsın Raşit. Eline sağlık. Söylediklerinin hepsi doğrudur. Hatta her bir şeyi söylememişsin bile. Çukurova’da öyle şeyler olur ki, insanın nefesi kesilir. Oturup sana hepsini anlatsak, bir değil beş roman yazarsın...”
ESERİNDEN İLK KEZ KEMAL TAHİR’E SÖZ ETTİ!
Bereketli Topraklar Üzerinde eserinden ilk kez, Kemal Tahir’e Adana’dan yazdığı 14 Aralık 1949 tarihli mektubunda şöyle söz eder:
“Bu yaz İstanbul’a kadar uzanmıştım. Bir de roman götürmüştüm. Bizim İnsanlar isminde. Kıraç Orta Anadolu köylerinden kalkıp Türkiye’nin California’sı denilen Çukurova’ya iş için gelen üç arkadaşın, fabrika, inşaat ve bilhassa Çukurova güneşinin altmış hararet derecesi altındaki tarlalarında ekmek peşindeki maceraları.
Bu kitapta Çukurova’nın ne demek olduğunu, ‘Milli Refah’ı meydana getiren kahramanlarımızın, isimsiz kahramanlarımızın maceralarını, birtakım münasebetlerini göstermeye çalıştım. Bütün gayretime rağmen bu kitap basılmadı. Sağlık olsun. Elbet bir gün basılır...”
BÜYÜK HİKAYE VE RÜŞTÜ CEYHAN!
İlgi duyulmayan ve basılmayan dosya olarak duran bu romanın tefrika halinde, “Büyük Hikaye” anonsuyla Temmuz 1951’de, Rüştü Ceyhan adıyla İşçi Hakkı Gazetesi’nde bölümlerinin yayınladığını görürüz.
“Harman Sonunda”, “Tarlada Doğan Çocuk”, “İşbaşı”, “Aylı Bir Gecede” ve “Bereketli Topraklar Üzerinde Yaşıyoruz” ismini taşıyan bölümlerin yayınlanması 1952’ye kadar sürer.
Yayınlanan bölümlerin üzerinden iki yıl geçecek ancak 1953’ün Mart-Nisan-Mayıs aylarında, Fikret Otyam’ın her bölüme çizdiği resimlerle Dünya Gazetesi’nde, “Bereketli Topraklar Üzerinde” adıyla tefrika edilmeye başlanacaktı.
ORHAN KEMAL: ‘KÖYLÜMÜN, İŞÇİMİN, TÜM FAKİR FUKARANIN AMANSIZCA SÖMÜRÜLMESİ KENDİ DRAMIM OLMUŞTUR!’
Gazetede yazarın tanıtımı için şöyle yazıyordu:
“Bereketli Topraklar Üzerinde, Orhan Kemal’in en güzel romanıdır, derken kısa zamanda okuyucunun da bu kanaate iştirak edeceğinden eminiz. Genç neslin bu en başarılı ve en çok sevilen romancısı, konuyu işleyişteki bütün ustalıklarını ve yarattığı tipleri canlandırmaktaki bütün hünerlerini önünüzdeki eserde adeta yoğunlaştırmıştır.”
1954’te kitap olarak Remzi Kitabevi’nce yayımlanan ve daha sonra Orhan Kemal’in tekrar üzerinde durarak düzeltmelerini ve eklemelerini yaparak yeniden yazdığı roman, 1964’te aynı yayınevi tarafından ikinci baskısıyla okuyucuyla buluşacaktı.
Ve Orhan Kemal romanı için, “Benim ideolojik anlayışıma göre yazılmıştır. Köylümün, işçimin, bütün fakir fukaranın amansızca sömürülmesi, soyulması, ezilmesi, insan kişiliğini öldüren, yok eden, insan onurunu ayaklar altına alan, insanın kendini, bedenini ortadan kaldıran çalışması, yaşama koşulları benim kendi dramım olmuştur.” diyecekti.
ROMANINI YAŞADI VE YAŞAMIYLA ÖZDEŞLEŞTİRDİ!
Gerçekten de romanı nasıl yaşadığını ve hayatıyla nasıl özdeşleştirdiğini şu satırlarında görecektik:
“Bereketli Topraklar Üzerinde’nin ilk yazılışında Adana’daydım. Köse Hasan’ın ölüm sahnesine takılmıştım.
O sırada Seyhan kıyısındaydım. Kendi kendime mırıldanarak, Hasan’ın hemşerisine vasiyetini en iyi biçimde vermek için nasıl dedirtmeliyim diye, bir, beş, on tekrarlar yapıyorum.
Birden istediğim klişe düştü kafama. ‘Kardaşlar, beraber tuz epmek yidik. Ola ki, benim size hakkım geçmiştir. Benim iflahım kesik...’ falan der ya? Oralara gelince bir an Köse Hasan oldum sanki. Elimde kızım için satın aldığım saç tokası. Hemşerilerime bunu kızıma götürmelerini vasiyet ediyorum.
Öyle dokundu ki, başladım ağlamaya. Çevremde insanlar. Görmelerinden de çekiniyorum. Açtım adımlarımı ama hemen kağıda kaleme sarılıp o pasajı notladım.”
Fethi Naci, roman için “Toprak reformu yapmamış, sanayileşmesini gerçekleştirememiş az gelişmiş bir ülkede, Türkiye’de köylü işçilerin hayatlarını, mükemmel bir biçimde yansıtır Orhan Kemal. Roman belli bir tarihsel anı, unutulmayacak bir ustalıkla, tespit ettiği için tarihi ve sosyal gerçekçiliği, ele aldığı insanları, gerçeğe uygun olarak gösterdiği için güçlü ve kalıcıdır.” diyecekti.
EMEKÇİLER BUGÜN DE ‘GURBET KUŞLARI’!
1946’da da, düşünce ve yazma alıştırmaları ile yola çıkan, 1949’da “Bizim İnsanlar” adıyla İstanbul’da görücüye çıkıp ama başarılı olamayan, 1951’de İşçi Hakkı Gazetesi’nde “Büyük Hikaye” adıyla tefrika edilen, 1953’te Dünya Gazetesi’nde “Bereketli Topraklar Üzerinde” olarak her gün yayınlanarak okura merhaba diyen ve günümüzde kitap olarak okuyucuların elinde olan romanın yetmiş yıllık büyük yazı serüveni böyle.
Ve tabii ki insanın ekmek derdi var olduğu sürece emekçiler bugün de şehirlere akın edip, yaşam mücadelelerini Orhan Kemal’in Gurbet Kuşları’ndaki gibi sürdürmeye devam ediyorlar...
Bereketli Topraklar Üzerinde / Orhan Kemal / Everest Yayınları / 430 s.
Kaynak: Cumhuriyet