Pirinç olmadan nasıl pilav yapılamıyorsa, halk olmadan da partiler kurulamaz. Robinson Crusoe bu nedenle parti kuramamış, koca bir adanın tek sahibi olduğu halde, iktidar olamamıştır.
Neil Armstrong, Michael Collins, Buzz Aldrin, bir araya gelip bir parti kurmak istediler. Çok üye kaydedebilmek için, hiç partisi olmayan bir yer aradılar. Çünkü bir kişi iki partiye kayıt yaptıramazdı. Dünyada partilerin itibarı kalmamıştı. Ay’da hiç parti olmadığını duydular. Tüzüğü hazırlayıp, 1969 yılında 11 Numaralı Apollo otobüsüne binip Ay’a gittiler. Ay’a iner inmez ellerinde tüzük sevinçle zıpladılar. Sevinçlerine eşlik edecek kimse bulamadılar. Ay’da halk olmadığını görüp hayal kırıklığına uğradılar. Sömürülecek bir halk olmayınca, ne demokrasinin bir anlamı vardır ne iktidarın.
(Onlar Ay’dan döndükten sonra dünyada bir söylenti dolaştı: Neil Armstrong Ay’a indiğinde sağdaki kraterin arkasına bakmadı. Baksaydı, Karadeniz’li bir müteahhidin, Astronot garantili lojman evleri inşaatı yaptığını görürdü.
Ay’a ilk basanlar, ‘Astronot Garantili İnşaat’ yapan müteahhitlerdir. Bu nedenle, geçiş garantili köprüler, yolcu garantili hava limanı inşaatlarının uzaydan gelen bir yöntem olduğunu iddia etmektedirler. Söylenti tabi)
Parti olmazsa halk olur; ama halk olmazsa parti olmaz.
Bu nedenle partiler halk için değil; Halk parti içindir.
Bu gün yürürlükteki partiler bunun tersini söyler ve tersini de yaptıkları için sonuç bu tespite çıkar. Farkımız dürüst olmaktır.
Tarihte yaşanmış örnekleri vardır. Halkın görüşü alınmadan kuvvet komutanlıkları makamına gelmiş beş kişi, rüyalarında, kara sakallı, renkli gözüyle kara bakışlı, tepeden tırnağa sabıkalı, Mr. Sam Uncle’yi görüyorlar.
(Seçmenlerime çok önemli bir not: Mr. Sam Uncle, partimizin hamisi olup, her türlü allengirdeki fikir babamızdır. O usta biz çekirge. Biz parti olarak yabancı olan Mr. Sam Uncle’yi yerli ve milli kapsamında millileştirip, Mr. Derwiş yaptık. Kapa parantez)
ACELE HALK ARANIYOR: Mr. Sam Uncle, beşibirliklerin rüyasını ele geçirip onlara talimat verir: “, Pınarlarından süt akan, meyve bahçelerinin gölgelediği, ovalarında Almanya’nın hibe tanklarını, semalarında U2 uçaklarının dolaştığı, mekanlarında aydınlarının dolaşamadığı, çalışanlarının susma hakkının bol olduğu, kamu kaynaklarını istediği gibi kullanabilecekleri, altmış yıllık birikimlerinin yandaşlara yok fiyata satılacağı bir cennet vaat ediyorlar.
Beşibirliklerin tek yapacağı, her köşe başına, her kavşağa bir asker yerleştirmek… Kolay.
Orta çağda yaşayan beşibirlikler uyanır uyanmaz (masal bu ya hala uyanmadıklarını iddia edenler var – akıllarının bu cennet kaldığını fark ederler. Hemen gizlice Beşibirlik partisini (BP) kurup, rüyalarına göre talimatları uygularlar. Kendi cennetlerini oluştururlar.
Tabi beşibirlikler için cennet sayılan bu ortam, halka cehennem gibi gelir. Çünkü halk aynı rüyayı görmemiştir.
Sıkı sıkıya sarıldığımız gibi demokrasi, halk iradesinin tecellisidir. Yönetim çoğunluğa dayanarak keyfi kararlar alabilir. Netekim, beşi birliklerin ne yaptıklarında halk iradesi vardı ne de aldığı kararlarda.
İşte o an “Halkçı” olmalarını gerektiğini hatırladılar. Yaptıkları melanetleri onaylayacak bir halk lazımdı.
Havadan sorumlu şahin bakışlı adam:
“Ben uçaklarımla gezerim. Tepeden baktığımda bir halk görürsem size haber veririm” diyerek ortaya parlak bir fikir attı. Sonrada bu fikre mesafeli duruldu. Çünkü burnunun ucunu göremeyen bu adamın, tepeden bakınca koyun sürüsü ile halkı ayırt edip etmeyeceği şüphesi doğdu.
Gazeteye ilan verelim deyip bir metin hazırladılar: “Kendiliğinden kurmuş olduğumuz BP’sine acele halk aranıyor.”
İlan vermekten vaz geçtiler. Çünkü kendilerini adam yerine koyanlar zaten çevrelerindeydi. Dışarıdan hiç kimse bunları adam yerine koyup, başvuru yapmazdı.
“Arif bir kul sıkışırsa Hızır, şeytani bir kul sıkışırsa hınzır yetişir.”
İradesini verecek bir halk bulma konusunda sıkıntı çeken BP (Beşibiryerde Partisi) Başkanı Netekim Paşa’nın rüyasına Pol Hanzo girer ve ona:
“Ey işi başaran bizim çocukların en büyüğü! Partinizi kabul edecek halkı bulamazsanız bile, bulmuş gibi yapın. Halk iradesiyle sizi tercih etmemiş olsa bile, etmiş gibi yapın. Demokrasilerde seçimler, siyasetçileri arındıran zemzem suyu gibidir. Sizi iktidarda tutacak ve kararlarınızı geçerli kılacak bir referandum yapın.”
Beşibirlikler sevinçten beş kere zıpladılar. İrademizle sizi kabul ediyoruz anlamına gelen beyaz daire ile kabul etmiyoruz anlamına gelen siyah daire kondu. Tabi ki halkın %92’si evet oyu verdi.
Halk bulunmuş ve sorun çözülmüştü. Önemli olan halk iradesinin sağlanmasıydı. Kanunların halk iradesinden önce yürürlüğe girmesi bir engel değildi.
BU MASALIN KÖTÜSÜ:
Her malda bir kötü olacak ya kötü niyetli muhaliflerimiz bu masala da sızmışlardır. Onlar, oy pusulularındaki siyah dairenin parmaklık şeklinde yapıldığını ve yanına ucu çivili bir sopa konmasını halkı korkuttuğunu iddia etmişlerdir.
İddialarının gerçekle ilgisi yoktur. Klişe yapılırken boyadan tasarruf edilsin diye şeritli yapılmıştır. Pijama modasında. Sopa resmine gelince, parti felsefemizi oluşturan ilk atalarımızın anısına o resmin konduğunu herkes bilir. Cahil muhalifler evrensel partimizin tarihini bilmiyorlar. ‘Efendim bu imajlar neden beyaz dairenin yanına değil de siyah dairenin yanına konmuş?’Yaptımsa ben yaptım. Bunun ne önemi var. Bu gereksiz ayrıntılar için bu masalın anlamını kimse örtmeye kalkmasın. Gerçi adalet yerini bulmuş, masalımızın bu kötüleri, adaletin erken gelen pençesinden kurtulamamışlardır.
Gökten üç elma düştü. Biri Newton’un başına, biri ihracatta KDV iadesi alan tüccara, diğerinin ne olduğu belli değil. Belki de bir stokçunun deposundadır.
Biz iktidara gelince gökten düşen elma sayısını on beşe çıkaracağımıza söz veriyoruz.
HALKIN İTHAL EDİLMESİ: Beşibiryerde Partisi, demokrasinin üçüncü ayağını oluşturmak için gerekli halkı zorla bulmuştur. Otsa biz iktidara gelirsek, asla bu uzun yollara sapmayacağız. Halk bulmanın çok pratik bir yolu vardır. İzah edeyim.
Ülkemizde ilaç yoksa ne yapıyoruz? İthal ediyoruz.
Peki, buğday, kurbanlık koyun gibi onlarca gıda maddesinin sıkıntısı çekilince de ithal ediyoruz. İşte biz halk sıkıntısı çekilirse ithal edeceğiz.
New Şanlıurfalı hemşerilerim! Devlet modası geçmiş teorilerle yönetilmez. Neymiş partiler halkın içinden doğarmış. Ne alaka ya? Ne alaka. Partiler önce bir grup tarafından kurulur, ardından, basın, TV programları, kitap, broşür, taahhüt, vaatler, sözler dağıtılarak halk oluşturulur. Partiler halkın içinde doğmaz.
Halkın içine “şu parti iktidara gelebilir” diye doğarsa, parti halkını bulmuş olur. Halkta müstahakkını...
(Bu yazı 1997’de ilk baskısını yayınladığım “Benden Sonra Tufan Partisi” kitabından bir bölümdür.