Bayramlar üzerinden rövanşizm

Hacı Hüseyin Kılınç yazdı

Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı emperyalist işgale karşı Anadolu topraklarında hür ve bağımsız yaşama arzusunun savaş alanlarındaki nihai sonucunun elde edildiği gün. Savaşı bizzat yöneten Meclis’in bir süreliğine bütün yetkilerini devrettiği büyük devrimci Mustafa Kemal’in önderliğinde gerçekleşen, Nazım’ın ölümsüz destanı ile dizelere dökülen önemli bir gün. Milletlerin tarihlerinde kader anları vardır. İşte Sakarya/Dumlupınar Savaşları ile emperyalizmin vurucu gücü olan Yunan ordusu hem durdurulmuş hem de bir taaarruz ile Anadolu topraklarından süpürülmeye başlanmıştır.

Kurtuluş Savaşı pek çok veçhesi, aşamaları olan bir savaştır. Öncelikle o dönemin hakim emperyalist güçlerinin işgaline karşı verilmiş haklı bir savaş vardır. Sadece Anadolu’nun değişik bölgeleri değil payitaht olarak bilinen İstanbul yaklaşık üç yıl işgal altında kalmıştır. Giderek bir ikili iktidar oluşmuş, bir yanda işgale karşı askeri olarak örgütlenen, savaşı veren ve Ankara’da kurulan Meclis ile yerel mücadeleleri merkezileştiren bir güç odağı diğer tarafta ise işgalciler ile uzlaşmaya yatkın, iradesini onlara teslim etmiş ve Ankara’daki doğal iktidar ile mücadeleye tutuşmuş köhnemiş saray iktidarı.

Savaşın bu veçhelerini gözden kaçırdığımız an modern Türkiye’nin bugünü de belirleyen dinamiğini anlayabilmemiz mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla her kurucu an da olduğu gibi dışında kalanlar, yıkmak için mücadele verenler, içinde olmakla birlikte kurucu anın gideceği doğrultu konusunda sonradan anlaşmazlığa düşenler olmuştur. O nedenle milletin tamamının katıldığı topyekun bir savaş değerlendirmesi gerçekçi olmayacaktır. Nesnel değerlendirmelerin yapılmamış olması, bu tarihin sonrasında militerleştirilmesi, askeri başarısının öne çıkartılıp siyasi yönlerinin güdük bırakılması eksik sonuçlara varılmasına yol açmıştır.

Tarih diyalektik ve dinamik olarak ilerler. Dünya çapında sosyalizmin sarsılmaya ve bürokratik işçi devletlerinin çökmeye başladığı 1989 yılı gericiliğin topyekun insanlığa karşı taarruza geçtiği bir yıldı. Bu yıl ayrıca Fransız Devrimi’nin iki yüzüncü yıldönümüydü de. Bu özelliğiyle devrim büyük bir itibarsızlaştırmanın ve saldırının da konusu olmuştu. Revizyonist tarihçilik yaptığını iddia edenler hem devrim kavramının kendisine hem de bizatihi Fransız Devrimine karşı saldırıya geçmişlerdi. Modern tarihin başlangıcı kabul edilen devrimin beyhude olduğu, geriye sadece giyotin ve kan bıraktığı, devrim olmasaydı da tarihin olağan seyrinin böyle olacağı iddia edilmişti.

Dolayısıyla itirazlar devrime, onun yol açtığı tarihi sonuçlara karşı yapılıyordu. Bir tarafta devrim yanlıları diğer tarafta ise devrime karşı olan cümle liberaller/muhafazakarlar/krallık-monarşi yanlıları toplanmıştı. Bu uzun paranteze başvurmamızın nedeni bu topraklarda bugün yaşanılanları mukayeseli bir tarih okumasının içine yerleştirme kaygısındandır. Eğer bugün de Zafer Bayramı’nın kutlanmasına dönük bir ilgisizlik varsa, bu ilgisizlik devletin en üst makamlarından başlıyorsa tüm ulusal bayramlara yönelik bir ilgisizliğe dönüşüyorsa, yeni bayramlar icat edilip bunlar üzerinden bir teyakkuz hali yaratılıp kitleler seferber ediliyor ise bu tarihi gerçeklere gözlerimizi kapatamayız.

Bugün siyasi  iktidar özgüven içerisinde eski rejime ait olan ne varsa değersizleştirip yıkma işine girmiş bulunuyor. İktidarlarını tam konsolide edemedikleri dönemlerde dahi kurucu anlara ilişkin bayramlara nasıl gönülsüzce yaklaştıkları biliniyor. Şimdilerde Meral Hanımın sol liberaller derken kimi kastettiğini tam anlayamadığımız kesimlerin Cumhurbaşkanı adayı olmasını istedikleri Gül bunun mümtaz örneğiydi. Gül bu bayramların yaklaştığı günlerde ya hastalanır yada araya bir yurtdışı gezisi koyarak katılmazdı.

Yeni bir rejim inşa edilip eskisi yıkılırken eskiye ait simge ve sembollere savaş açılır. Yeni rejiminde kurucu simgelere, sembollere, anlara ve geçmişten alınan rövanşlara ihtiyacı vardır. 15 Temmuz anlatısı aslında böyle birşeydir. Bu anlatı etrafında yeni bir rejim ve kuruluş anı tespit edilmekte, pekçok kamu binası, alan ve köprüye bu isim verilerek yeni rejim kendisini mekanda ölümsüzleştirmek istemektedir. Bütün gayretlere, devletin toplumu seferber etmek yönündeki isteğine karşılık 15 Temmuz etkinlikleri tıpkı geçmişte siyasal islamcıların resmî bayramlara yönelik eleştirilerinde olduğu gibi devlet söylemi ile kutlanmakta ve sivilleşme yönü zayıf kalmaktadır.

AKP, Kemalizmin kurduğu hakikat rejiminden rahatsız olduğu için bu rejimin kendini kurduğu anlatının ya içeriğini çarpıtmakta yada yeni anlatılar üretmeye çalışmaktadır. Çanakkale Savaşları’nda Kemalist kesim Mustafa Kemal’in başarılarına odaklanırken AKP  Gazi’nin  savaşlardaki rolünü silikleştirip ya iman gücüne vurgu yapmakta veya zaferi Osmanlı’nın hanesine kaydetmektedir. Yine geçmişte bu düzeyde bir yoğunlukla kutlanmayan Kut/ül Amare savaşı da böyledir. İşin ilginç tarafı bu savaşların ikisi de saldırı, taaarruz savaşları olmayıp savunma amaçlı yapılmış nihayetinde kısmi başarılarına rağmen nihai zaferin elde edilemediği savaşlardır. Çanakkale Savaşlarında düşman boğazları geçememiş ise de sonrasında İstanbul üç yıl işgal altında kalmıştır. Kut/ül Amare’deki direniş ise Irak’ın elden çıkmasını engelleyememiştir.

Yine büyük taarruza, zafer bayramına denk getirilerek kutlanılan Malazgirt Savaşı da geçmişte bu ölçekte kutlanması düşünülmemiş , bugünün özgül ihtiyaçları doğrultusunda “ yeniden icat edilerek “ görkemli kutlamaların konusu haline getirilmiştir. Geçmişte, çok uzun yıllar milliyetçi muhafazakar tarihçiler için bir kurucu an olarak kabul edilip önemsenir ve özellikle de Aydınlar Ocağı Türk//İslamcı çevrenin tarih anlatısında  “ Türklüğün Cihan Hakimiyeti Mefkûresinin “ başlangıcı olarak kodlanırdı. Şimdi ise yeni devletin ideolojik 
anlatı ihtiyaçlarına cevap verdiği için günler öncesinden hazırlıklarına başlanılıyor. Bilinçli bir biçimde Zafer Bayramı haftasına denk düşürülerek birisi parlatılırken diğeri geçiştiriliyor. Bu tür şeylere yani uzun bir süre üzerinde durulmayıp lalettayn geçiştirilen günler, olaylar ve tarihlerin birden şaşalı kutlamaların malzemesi haline gelmesine ve bir kurucu mite dönüştürülmesine eleştirel tarihçiler “ geleneğin yeniden icadı “ derler. Her dönemin egemen ve muktedirleri tarihe keyfi olarak müdahale edip, bazan çarpıtıp, önemsizi kıymetli hale getiren yeni gelenek icatları yaparlar. Bu iş bu topraklara mahsus değildir.

İslamcılar ise geçmişte milli bayramların kutlanma biçiminden çok rahatsız olurlardı. Hem bu bayramlar seküler yönleri itibariyle dini bayramları gölgelediği için rahatsız olurlardı hem de kendilerini bu anlatının karşısında yenik düşmüş güçler olarak gördükleri için bu günlere hasetle bakarlardı. Bu eleştirilerin içinde nispeten cılız olan bir damarda sivil toplumcu olandı. Bu eleştiri ise milli bayramların sivilleşmemesinden, devletlu tarafından militer bir anlayışla kutlanmasından dem vururdu.

Hülasa bugün Türkiye’de bütün toplumu kendi etrafında bir yay gibi geren ana çelişki kuruluş anını büyük bir içtenlikle, sadakatle, minnetle ananlar ile ona bir türlü gönlünü indiremeyen, o başarının mimarlarını kendilerine tarihsel olarak hasım gören, içlerindeki rövanşizmi bir türlü atamayanlar arasında düğümleniyor. Toplum da bu bilginin bilincinde olduğu için geçmişte asık yüzlü, resmi olarak kutlanan kurucu anlar, kendisini resmî toplum dairesi içinde görmeyenler açısından bir tür diklenmenin, itirazın ve direnişin konusu haline getiriliyor. Hayatın her alanında bu saflaşmaya şahit oluyoruz. Egemen olan için Ayasofya’nın ibadete açılması nasıl bastırılmışın muzaffer geri dönüşü, oraya kılıçla çıkmak Osmanlı ile vuslatı sona erdirmek ve cihan hakimiyetine duyulan isteğin dışavurumu ise 30 Ağustos’ta millet dairesinde kabul edilmeyen, makbul vatandaşlık statüsünden indirilenler için bu topraklarda başı dik, eşit yurtdaş ve onu bize bırakanlara duyulan minnetin ifadesine dönüşüyor.

GÜNDEM Haberleri

Taner Talaş; Adana, kişilere özgürlükçü bir tutum sergilemeyi aşılayan bir şehirdir
Orhan Kemal'in evi Sarıçam'da 2+1 daire parasına satılık!
Burhanettin Bulut'tan gazeteci döven meclis üyesi açıklaması: "Disiplin kuruluna sevk edildi"
AK Parti Yüreğir Kongresine tek liste ile gidiliyor: İşte yeni başkan, yönetim kurulu ve il delegelerinde öne çıkanlar
Enkazdan kurtarılan Tuba öğretmen, öğrencileriyle hayata tutundu