20. yüzyılın başlarında Batı toplumunda sanayileşme, kentleşme ve teknolojik ilerlemenin getirdiği hızlı değişimlere bir yanıt olarak ortaya çıkan kültürel ve sanatsal bir hareket olarak tanımlanır.
Araştırma, geliştirme, yenilik arzusu ve geleneksel sanat, klasik edebiyat / felsefe biçimlerinin reddedilmesiyle karakterize edilir.
Ancak bu modernizm ve çağdaşlaşma süreci, başta Afrika, Ortadoğu ve Asya coğrafyası olmak üzere birçok geri kalmış ülkeden olağanüstü insan emeği ve hammadde hırsızlıkları ile beslenmiştir. Kendi toplumunun dışındaki insanların, başta insani yapıları ve hakları olmak üzere tüm değerleri yok sayılmıştır.
Modernizm; geleneksel normları yıkma ve yeni, özgün ifade biçimleri yaratma çabasıyla üretimi, sanatı ve kültürü derinden etkiledi. Aynı dönemde çağdaşlık da modernizmin bir uzantısı olarak, toplumların güncel sorunlarına ve geleceğe yönelik kaygılarına çözüm arayışıyla ortaya çıktı.
Modernizmin Karanlık Yüzü:
Modernizmin ve çağdaşlaşmanın bu parlak yüzünün ardında karanlık bir gerçeklik de bulunmaktaydı. Batı medeniyeti, özellikle yoksul coğrafyalarda, olağanüstü insan hakları ihlalleri ve hırsızlıkları ile beslenmiştir. Bu süreçte, Batılı ülkeler, kolonilerinde yaşayan insanların temel haklarını ve insani değerlerini yok sayarak, kendi toplumlarının refahını artırmayı amaçlamışlardır. Bu sömürgeci tutum, sadece ekonomik kaynakların değil, aynı zamanda kültürel ve insani değerlerin de çalınmasına neden olmuştur.
İnsan hakları savunucularının en fazla üzerinde durdukları; özgürlükler ve yaratılıştan gelen haklar bu dönemlerde ayaklar altına alınmıştır. İnsan ticareti, özgürlük ihlalleri, işkence, taciz, tecavüz ve kötü çalışma koşulları bu dönemlerde çok uygulanmış ancak gündem dahi edilmemiştir.
Bu iki yüzlü medeniyet bugün tüm hızıyla devam etmektedir. Gazze'de uygulanan soykırım ve bu soykırıma gösterilen tepki, soykırım katiline ABD parlamentosunda gösterilen ilgi asla bir tesadüf değildir.
Halkların, öğrencilerin, insan hakları savunucularının gösterdikleri tepkiler, yaratılıştan gelen ve hâlâ tükenmemiş "fıtrat" gereği insani tepkilerdir.
Modernizm ve çağdaşlık, Batı toplumlarının sanayileşme ve teknolojik ilerlemeyle birlikte geçirdiği hızlı değişimlerin bir yansıması olarak ortaya çıkmış önemli kültürel ve sanatsal hareketlerdir. Ancak, bu hareketlerin ardında yatan sömürgeci ve adaletsiz uygulamalar, ailenin yok edilmeye çalışılması, cinsel tercih denilerek ortaya sürülen ve desteklenen LBGT sapkınlıkları, dini değerlerin hafife alınması, aklı öne alıyoruz denilerek kutsalı inkâr çabaları, toplumu oluşturan güçlü gelenek ve uygulamaların hafife alınması tüketim teşvikleri... batı medeniyetinin iki yüzlü karakterini gözler önüne sermektedir.
Günümüzde de devam eden bu adaletsizliklere karşı gösterilen insani tepkiler, insanlığın doğasındaki adalet arayışının bir ifadesidir. Bu bağlamda, modernizm ve çağdaşlık, sadece sanatsal ve kültürel bir dönüşüm değil, aynı zamanda insani değerler ve haklar için verilen mücadelenin de bir parçası olarak değerlendirilmelidir.
Batı medeniyetinin dünya insanlık ailesine faydalı katkıları da olmuştur elbette. Bizim Batı medeniyetinden alabileceğimiz ne olabilir?
-Faydalı endüstriyel ve tarımsal üretim ve yazılım usulleri,
-Araştırmacı/sorgulayıcı eğitim uygulamaları
-Evrensel yönetim, hukuk ve demokrasi standartları.
-Gelirlerin adil bölüşümü
-Devlet hizmetlerinde sadelik ve verimlilik