Bana Göre’nin Dipsizliği

Erol Aydın

Her insan bir âlem olduğu için dünya nüfusu kadar da farklılık mevcut demektir. Bu farklılıkların her zaman zenginlik olduğu ise bir yanılgıya sebep olacaktır.

Duygusu, düşüncesi, inancı, kültürü, medeniyeti, fikri ve zikri anlamda bir farklılık realite olarak karşımızda durmaktadır. Çoğu zaman insan dediğimiz bu mahlukat toplumsal problemlere de bilerek veya bilmeyerek sebep olmaktadır.

Dolayısıyla insanların farklı düşünceler ortaya koyması ve tefekkür etmesi insani gelişme açısından da kaçınılmazdır. Aykırı düşünce ile de bir torba inciri berbat ettikleri de yine vakayı adiyeden olmaktadır.

Fakat burada özgürlükler sınırsız değil, belli bir çerçeve ve kalıp başkalarının haklarını korumak adına elzemdir.

Bu koruma bazen kişisel hakların ötesine geçerek değerler ve kutsalları korumak adına gerekli ve şart olmaktadır.

Mesela birisi çıkıp dese ki “İslâm, 1444 sene önce geldiği için bazı kuralları günümüzle bağdaşmıyor ve bu konuda bir güncelleme, bir reform gereklidir!” Netice de bu şeklinde bir düşünce sadece kişiyi bağlar ve din bundan zarar görmez diye düşünüyorsanız yanılırsınız. Bu şekilde ortaya atılan eksantrik ve art niyetli fikirler belki inancımıza zarar vermese de toplumsal yapımıza bir kurt düşürmektedir. Günlerce, bu şekilde aykırı bir düşünce yüzünden yapılan tartışmalar  yüzünden toplumun enerjisi heba olmaktadır. Zaman içerisinde tartışma konusu başka mecralara evrilerek gereksiz bir kutuplaşma ve nifak oluşmasına da vesile olmaktadır.

Şurası unutulmamalıdır ki özellikle din konusunda, “Bana göre” diye bir başlangıç cümlesi kurulamaz. Birincisi  bu konuda kimse fikrinizi sormadı! İkincisi, bu konuda fetva vermek için ilminiz hangi düzeydedir? Üçüncüsü de sizin pamuk ipliğine bağlı imanınız bu bağı da koparmak için bahane arıyor, hiç olmazsa zararı sadece kendinize olsun, toplumu da zehirlemeyin!

Kur’an kıyamete kadar Yüce Allah’ın koruması altında olup, bir harfi daha değiştirilemez. Aynı zamanda evrensel olup tüm zamanları kapsamaktadır. Bu konuda şüpheye yer olmadığı gibi şüphesi olanların da imanlarını gözden geçirmesi gereklidir. Ayrıca; sünnet, icma ve kıyas gibi desteklerle de meseleler çözüme kavuşturulmaktadır. Bütün bunlardan nasibi olmayanların, “Bana göre” diyerek dipsiz kuyularda debelenmesi ne hazin bir sondur.

Sonuç olarak; “Dervişin fikri neyse zikri de odur” diyerek boş insanların malayani işlerle uğraşması da gayet tabii olmaktadır. Bana göre demenin dipsizliğinin farkında olmayan insanlardan vebadan kaçar gibi uzaklaşmak en rasyonel çözüm olduğunu da unutmamak gerekir.

Esenlik dileklerimle,

Erol Aydın