Adana Büyükşehir Belediyesi ve Festival Onursal Başkanı Zeydan Karalar’ın ev sahipliğinde düzenlenen ve 23 Eylül’de başlayan 31. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali, 28 Eylül Cumartesi akşamı Çukurova Üniversitesi Kongre Merkezi’nde yapılan Büyük Kapanış ve Ödül Töreni ile sona erdi.
Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda 11 film, 16 kategoride yarıştı. Başkanlığını yönetmen Nuri Bilge Ceylan’ın yaptığı ve oyuncu ve yönetmen Mehmet Aslantuğ, oyuncu Serenay Sarıkaya, yazar ve senarist Nermin Yıldırım, yönetmen ve senarist Mustafa Kara, kurgucu Ayris Alptekin ile yazar, film eleştirmeni, küratör Müge Turan’dan oluşan jüri; Murat Fıratoğlu’nun yönettiği “Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri” adlı filmini En İyi Film seçti.
BAHÇELİEVLER KATLİAMI FİLMİ ÖDÜL ALDI
8 Ekim 1978’de yaşanan ve Bahçelievler Katliamı olarak bilinen olay Burak Çevik’in yeni filmi Hiçbir Şey Yerinde Değil’ ile Adana Altın Koza Film Festivali'nde ödül aldı. En İyi Yönetmen Ödülü’nü de “Hiçbir Şey Yerinde Değil” ile Burak Çevik’e verdi. Çevik ayrıca Jüri Özel Ödülü'nün de sahibi oldu.
Erim Gayretli de "En İyi Sanat Yönetmeni" ödülünü yine Hiçbir Şey Yerinde Değil filmi ile aldı.
"KATİLİN İNSANLIĞINI ARAMANIN FİLMİ"
Yazar Asaf Güven Aksel Burak Çevik'i ve "Hiçbir Şey Yerinde Değil" filmini köşesine taşıdı. İşte Güven'in o yazısı:
"Burak Çevik adlı bir yönetmenin “Hiçbir Şey Yerinde Değil” adlı filmi Adana Altın Koza Film Festivali'nde finale kalmıştı da, kendisiyle bir röportaj yapılmıştı. Tam da bir tarihin seyrindeyken, oradan bir parçaydı düşen: Bahçelievler Katliamı’ydı konusu. Türkiye İşçi Partisi üyesi yedi gencin ölümüyle sonuçlanan faşist katliam yani.
Röportajın yayın mecrası netameliydi ama, konu meraklandırıcıydı. Ta ki, yönetmenin “filmin teması politik ama, bu bir siyasi film diye düşünmedim, insanı anlama üzerine bir film” dediği daha girizgâh bölüme kadar. “Benim peşinde olduğum soru, bir insanın inandığı şey uğruna bir insanı öldürmesi ve bir insanın inandığı şey uğruna ölmesi meselesi. Bu biraz kendime dönüp bakmakla da alakalı. Her filmimle birlikte kendime dönüp baktığımda şunu fark ediyorum: Hayatta hiçbir şeye dair böyle bir adanmışlık hissetmiyorum, bu derece bir inanmışlığa sahip değilim. Bu da meseleyi insanın anlamadığım bir tarafıyla ilgili hale geliyor: Bir insanla bir katili ayıran sınır nedir?”
“İnsanı anlamak” önemli bir tema kuşkusuz. Bir başka insanı öldürebilmenin adanmışlıkla bağı nedir de ciddi bir soru. Denilebilir ki, film vizyona bir girsin de bakalım nasıl işlemiş bu “sorunsal”ları… Girdiğinde de bakarız tabii…
Belki röportajdaki ifadeler soru işaretleri doğursa da, gene de öldürülen gençlere bir saygı duruşu iyi niyeti de taşıyor olabilirdi, değil mi?
“Fabrika Kızı”ndan Tomris Giritlioğlu izi taşıyan dizilere hâkim olan iyi niyet, içerikteki sorunlara karşın önemliydi ve işlevseldi konusu oradan türedi. Ama aynı yanıtı, daha ortada olmasa da, bu film için veremeyeceğimiz açık. Bu önemli mi? “İyi niyetli”ler dahil, tarihimizin, düşenlerin, yitirdiklerimizin bir uğursuz prizmada kırılarak yansıtılmasıyla karardığı nice örnekten biri daha deyip geçemez miyiz?
İncirlik’te kürsü kurulan, aynı zamanda benim bir daha yaşlandığım gün olmasaydı, belki. Ama artık yetti!
“İnsanı anlamaya” bu katliamın baş sorumlularından Haluk Kırcı’yla başlamış Burak Çevik, kendisini dinlemiş. “Bir insan kendini nasıl gerekçelendirebilir”i görmüş ve kullanmış. Ha, çeşitli sol fraksiyonlardan birkaç isimle ve Alpaslan Türkeş’in bir yakınıyla da istişareleri olmuş. Veee, Tanıl Bora da senaryo danışmanıymış…
Yönetmene göre “adanmışlık”, insanı katile dönüştürebilen bir lanetlenmişlik haliyken, bize göre, Kırcı ile yedi genç ertesi sabah birbirine dönüşebilirdi tezindeki “kötü niyet” liberal bakışla lanetlenmişliktir.
Ölümlerin rastgeleliğiyle, kahramanlaştırılmalara karşı koyanlar, kendilerini değişime bırakan pişmanlar görmüş. “Bir şeyi hatırlamakla hayatlarına devam etme konusunda bir korelasyon var. Mesela görüştüğüm solcuların çoğunun WhatsApp fotoğrafında kederli yüzler vardı, sağcılarsa kedileri köpekleriyle mutlu bir şekilde sayfiyede gülümsüyorlardı”…
Bunları “araştırırken”, devlete hiç rastlamamış yönetmen. Yani politik ama kurulu düzenin dahli olmayan bir çatışma ortamı. Her an katil olacak “adanmış”ların, insan muamması olarak dövüşmesi.
Mecrasına rağmen, röportajı yapanın, röportaj yapılanı bir politik düzlem sorgusuna çekmeye çalışması ilginçti. Başaramaması ise hiç değildi. Sonuçta çok somut bir olayı işlese de, bu bir kurmacaydı! “Doküdrama” olarak bakılamayacağından, her şey yer almazdı ve yönetmen 7 Ekim 1978 gecesini istediği gibi süzgeçten geçirebilir, yeniden kurabilirdi. Ölen ve öldürenlerin sayısı, cinayet yöntemleri bile kendi versiyonu olacaktı.
Filmin adı, “Hiçbir Şey Yerinde Değil”, okuduğu bir kitaptaki, yerinden sürülmüş bir insanın tekrar mahallesine döndüğünde söylediği sözden etkilenilerek konulmuş. Belleğinde diri olan her şey orada ama yerinde değil… Yönetmen “dolaylı bir isim” diyor ama, belli ki ne belleğimizdeki her şeyi bulacağız, ne de olanlar yerinde olacak… Çünkü izleyeceğimiz şey, yönetmenin kendine ürettiği bir bellek…
Denilebilir ki, film vizyona bir girsin de bakalım… Bakarız…
En küçük bir pişmanlığı olmayan, kahramanlaştırılan, “katliama değil cezalandırmaya gittik” arsızlığındaki Haluk Kırcı’nın, reisleri Çatlı’ların, Yazıcıoğlu’ların bugün aktif siyasettekilerin “adanmış insan”lık sorunlarını, silahsız bir evde alçakça katledilen ama yönetmene sorarsanız “her an Kırcı olabilecek” öğrenciler üzerinden keşfe çıkma saygısızlığı mı, çirkinliği mi, ne diyelim?
Bilmem, ama bir fotoğrafla duygulanarak yapılan “Fabrika Kızı”nın, gerçekten sosyalizm temalıları, yakın tarihimizin denge aramasız, çekincesiz aktarımları bizden gelmeliydi, O yedi gencin hikâyesi böyle bir niteliksiz eliyle Türk sinemasının bir katliamı ele alan ilk filmi değil, faşist cinayet şebekeleri ile sermaye düzeninin suç ortaklığının belgeseli olmalıydı.
Maceramız üzerindeki bu uğursuz hâkimiyet son bulmalıydı, İncirlik’teki kürsü bunu hak ediyordu. Çok uzaklardan geliyorduk biz..."
31. ADANA ALTIN KOZA FİLM FESTİVALİ'NİN TÜM KAZANANLARI
ULUSAL UZUN METRAJ FİLM YARIŞMASI
EN İYİ FİLM: Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri / Murat Fıratoğlu
EN İYİ YÖNETMEN: Hiçbir Şey Yerinde Değil / Burak Çevik
EN İYİ ERKEK OYUNCU: Erdem Şenocak / Ölü Mevsim & Ahmet Rıfat Şungar / Gecenin Kıyısı
EN İYİ KADIN OYUNCU: Funda Eryiğit & Ece Yaşar / Ölü Mevsim
EN İYİ SENARYO: Selen Örcan, Doğuş Algün / Ölü Mevsim & Erkan Tahhuşoğlu / Döngü
EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU: Serkan Ercan / Ölü Mevsim
EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU: Nesrin Uçarlar / Ölü Mevsim
EN İYİ KURGU: Rainer Nigrelli / Gecenin Kıyısı
EN İYİ SANAT YÖNETMENİ: Erim Gayretli / Hiçbir Şey Yerinde Değil
EN İYİ GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ: Peter Zeitlinger / Yeni Şafak Solarken
SİYAD CÜNEYT CEBENOYAN EN İYİ FİLM ÖDÜLÜ: Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri / Murat Fıratoğlu
FİLM YÖNETMENLERİ DERNEĞİ EN İYİ YÖNETMEN ÖDÜLÜ: Hakkı / Hikmet Kerem Özcan & Döngü / Erkan Tahhuşoğlu
UMUT VEREN ERKEK OYUNCU: Ömer Akalın / Hêvî (Umut)
TÜRKAN ŞORAY UMUT VEREN KADIN OYUNCU: Tuana Almacı / Hakkı
EN İYİ MÜZİK: Son of Philip / Yeni Şafak Solarken
ADANA İZLEYİCİ ÖDÜLÜ: Hakkı / Hikmet Kerem Özcan
JÜRİ ÖZEL ÖDÜLÜ: Hiçbir Şey Yerinde Değil / Burak Çevik
YILMAZ GÜNEY ÖZEL ÖDÜLÜ: Gecenin Kıyısı / Türker Süer
BELGESEL FİLM YARIŞMASI
EN İYİ BELGESEL: Sürgün Asla Bitmez / Bahar Bektaş
JÜRİ ÖZEL ÖDÜLÜ: Zamanın Kıyısında Sınav / İlkay Nişancı
ULUSLARARASI KISA FİLM YARIŞMASI
EN İYİ FİLM: Her Gün Biraz Daha Kolay / Çağıl Bocut (Türkiye)
JÜRİ ÖZEL ÖDÜLÜ: 21 Hafta Sonra (21 Weeks Later) / Nasrin Mohammadpour (İran)
MANSİYON ÖDÜLÜ: Dilan Hakkında Konuşmalıyız / Umut Şilan Oğurlu (Türkiye)
ULUSAL ÖĞRENCİ FİLMLERİ YARIŞMASI
EN İYİ BELGESEL FİLM: Yirmili Yaşlarımın Başında / Yağmur Canpolat, Berna Oduncu
EN İYİ CANLANDIRMA FİLM: Topraksız / Enes Kılıç
EN İYİ DENEYSEL FİLM: Taş / Ayşenur Ateş
EN İYİ KURMACA FİLM: Kötü Bir Gün / Yaşar Güney Yurdakul
JÜRİ ÖZEL ÖDÜLÜ - KURMACA: 220 / İsmail Hakkı Koçak
ADANA KISA FİLM YARIŞMASI
EN İYİ FİLM: Zamanın Ustası / Muhittin Yüceli
EDEBİYAT UYARLAMASI UZUN METRAJ SENARYO YARIŞMASI
EN İYİ SENARYO: Burası Radyo Şarampol / Şükran Yiğit
JÜRİ ÖZEL ÖDÜLÜ: Uyku Sersemi / Hakan Bıçakçı, Barış Kefeli, Nükhet Taneri