Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir diye bir laf vardır. Yani sizin iyiniyetli olmanız kötü sonuçların doğmasını engelleyemez. Müspet sonuçların ortaya çıkması için iyi niyetiniz yeterli değildir. Hele politika sanatının kendisi iyi niyet ile hiç yan yana gelmez. Unutmayalım ki İtalya’nın ulusal birliği için prense tavsiyelerde bulunan Makyavelli’nin prenste aradığı ilk özellik tilki kadar kurnaz olmasıydı. Tehlikeleri sezmede eğer tilki kadar kurnaz olamazsanız politikada ayakta kalabilmeniz mümkün değildir. Saflık, iyi niyet politikacı için haslet olmayıp ayak bağıdır. Politikacının dürüstlüğü, erdemi dünya görüşünden, ideolojisinden gelir. Ama politikacı salt ahlakla politikanın yürütülemeyeceğini de bilmelidir. Politika asıl olarak hasım yaratma, hasmı tanıma ve hasmın hamleleri karşısında uyanık olma işidir. Yoksa ava giderken avlanır, cennete gideceğinizi zannederken yolunuzu şaşırır ve cehennemin giriş kapısı önünde zebanileri karşınızda bulursunuz.
Türkiye’nin muhalif siyasetçileri, en başta da CHP’yi yönetenler politika sanatının hakkını verebilmiş olsalardı Türkiye bugünkü durumda olmazdı. İyi niyetle attıklarını düşündükleri her adım Türkiye’yi cehennemin eşiğine getirdi. Makyavelli’nin kulaklara küpe olması gereken tavsiyesine kendileri değil Erdoğan uydu. Erdoğan muhalifleri karşısında bir tilki gibi davrandı. Zamanı kullanmayı, vurucu hamle için sabretmeyi, hasımlarını birbirine düşürmeyi, hasımlarından bazıları ile geçici ittifaklar yaparak güçlerini dağıtmayı iyi becerdi. Muhalefet en başta da ana muhalefet olarak CHP bir türlü tilki olmayı başaramadı, başardığı yerlerde ise bu özelliğini asıl hasmına karşı değil parti içinde birbirini tasfiyede sergiledi. Öncekilerde olduğu gibi bu defa da CHP aynı şeyi yapıyor.
CHP’yi Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığına ikna eden kişi Devlet Bahçeli’ydi. Nasıl sefil bir kampanya yürütüldüğü hatırlardadır. Cumhuriyet ile kavgalı bir ailenin çocuğu olan bu zat sonraki seçimde MHP’den milletvekili seçilmişti. Aday olarak karşısına çıktığı Erdoğan’ın sonraki seçimde adaylığı için mecliste imza vermişti. Muharrem İnce’nin adaylığı tamamıyla parti içi hesaplara dayanıyordu. İnce sonradan Kılıçdaroğlu’nun ihanetçi dediği yakın çalışma arkadaşlarının gözünde tasfiye edilmesi gereken bir siyasetçiydi. İnce’den kurtulmak için aday yaptılar. Çünkü tilkilikleri birlikte yol yürüdüklerine söküyordu.
Parti içinde dikensiz gül bahçesi yaratan Kılıçdaroğlu adım adım kendi adaylığını organize etti. Önüne gelen anketlere göre Kılıçdaroğlu Erdoğan karşısında daha ilk turda üstelik de farkla kazanıyordu. Parti içindeki tilkilerin Kılıçdaroğlu’nun kaybetmesi çok da umurlarında değildi. Onlar zaten her türlü kazanıyordu. Kılıçdaroğlu kazansa idi mevkiler, makamlar onları bekliyordu. Kimisi bakan, kimisi yüksek bürokrat olacaktı. Kaybettiğinde de yine onlar kazanacaktı. Çünkü kaybetmiş bir Kılıçdaroğlu sonrası için hazırlıklarını daha ilk günden yapmışlardı. Seçim sonuçlanır sonuçlanmaz bayrak açtılar. Kendisi de tilkilik yapmış olan Kılıçdaroğlu onların kendinden daha tilki olduğunu hesaplayamadı. Sırtından hançerlendiğini, ihanete uğradığını söyleyerek politikada tutunmaya çalışıyor. Onları birer Brütüs ilan ederek gözden düşürmek istiyor. Hâlbuki Brütüs Sezar’a ihanet etmişti, ama ihanetinin nedeni kendi tekil çıkarları değildi. Güç zehirlenmesine uğrayan Sezar’a Roma’nın yüksek çıkarlarını düşünerek ihanet etmişti.
Bugün CHP’nin önceliği politika sanatındaki tilkiliğini asıl hasmına karşı göstermek olmalı. Yani CHP Erdoğan’ın oyun planlarını anlamak ve bunları bozmak için tilkilik yapmalı. Ama şimdi yine bir CHP klasiği yaşanılıyor ve parti aslında bir politika meziyeti olan tilkiliği enerjisini heba etmek, bir iç kargaşaya sürüklenmek için kullanıyor. Eğer CHP tilkiliği asıl hasmına karşı kullanmaya karar vermiş olsa idi Erdoğan’a yarama ihtimali çok kuvvetli bir hamleye girişmezdi. Ama CHP’nin genel başkanı muhtemeldir ki Prensi hadi o bir batı klasiği diyerek geçelim bir şark siyaset bilgeliği sayılması gerekli olan Nizamül Mülk ’ün Siyasetname ’sini bile okumamıştır. Okumuş olsaydı böylesi iyi düşünülmemiş bir hamlenin altına girmezdi. Çünkü o da koltuğunda oturduğu partiyi yönetemiyor. Kararlarını gerçek güç sahibi olan kişiden alıyor. Koltuğuna sımsıkı yapışmak onun için yeterli. Koltuktaki gücünü kendinden alamayan birisi asla lider olamaz ve bu özelliğinden dolayı da aldığı kararlar tartışmalıdır.
CHP önce ortak aklını devreye sokmalı, gelişmeleri doğru okumalı ve en uygun zamanda toplumun karşısına en iyi adayla çıkmalı. Bu konuda gösterilecek en küçük bir zaaf telafisi imkânsız kayıplara yol açacaktır. Bunun için atılacak ilk adım Mansur Yavaş ile Ekrem İmamoğlu’nu ortak bir projeye ikna etmektir. AKP ilk kurulduğu dönemde kendisi açısından bu siyasi feraseti gösterebilmişti. AKP kuruluş döneminde halkın karşısına kolektif bir liderlikle çıkmıştı. Erdoğan diğerleri arasından sadece bir adım öne çıkmıştı. Batılılar buna ‘primer inter pares’ diyor yani eşitler arasında önde gelen. Erdoğan partinin genel başkanıydı, ancak siyasi yasağı olduğu için milletvekili olamıyordu ve Abdullah Gül kurulan AKP hükümetinin ilk başbakanı olacaktı. Kolektif liderlik aralarında iş bölümü yapmıştı. Bir ara seçim ile Erdoğan milletvekili seçildi ve Gül başbakanlık koltuğunu Erdoğan’a bıraktı. Daha sonra Gül ilk AKP’li Cumhurbaşkanı da olacaktı. AKP'yi yöneten kolektif liderlik tilkiliğini sisteme karşı göstermişti ve sistemin önüne çıkardığı dikenleri bu sayede tek tek temizlemişti.
Aynı feraseti CHP’den beklememiz çok mu lüks? CHP de cumhurbaşkanı adaylığı için iddialı iki isim var. Özgür Özel siyasette özgül ağırlığa sahip biri değil. Koltuğunu İmamoğlu’na borçlu olduğu için onun dikte ettirdiği politikalara itiraz edebilecek bir ağırlığı yok. Kılıçdaroğlu’nun ise hırsından arınması, ihanetçi aramaktan bir an evvel vazgeçmesi ve deneyimini ortaya koyarak kolektif bir liderliğin koşullarının yaratılmasına öncelik vermesi gerekiyor. Kılıçdaroğlu'nun liderlik defteri CHP açısından kapanmıştır. Kılıçdaroğlu etrafındaki kaybetmiş siyasetçilerin gazına gelmemelidir. Erdemini Erdoğan’ı yenmek için verilen mücadeleye aktarmalıdır. Kıdemi itibarıyla derleme toparlama işine öncülük yapmak en çok onun hakkıdır. CHP’yi içine gireceği bir karmaşadan, ancak böylesi bir kolektif liderlik çıkarabilir. Bu liderlik İmamoğlu ile Yavaş'ı anlaştırabilir. Asıl tilkilik bu akla sahip olmaktan ve Türkiye’nin önüne açacak böylesi bir süreci örgütlemekten geçiyor. Bunun teknik olarak nasıl olacağının formülasyonunu bulmak ise zor bir şey değil.