4. Bölüm
Esma Hanım ile Evliliği
Yıl 1919 Âşık Veysel evlilik çağına gelmiştir. Anne vebabası, Veysel’in görmemesi üzerine ona bakan olmaz endişesiyleVeysel’i aynı köyden, akrabaları olan CulhagillerdenKara Haydar’ın kızı Esma’yla evlendirirler. Bu evliliktenbir oğlu bir kızları olur. Oğlu on günlükken ölür. Veyselde anne Esma da çok üzülmüşlerdir. Bu acı yetmezmiş gibiVeysel’i zor günler beklemektedir. Kendisine hep kol kanatgeren annesi ve babası da, 1921 yılında arka arkaya ölürler.
Bundan sonra bütün iş, çift, çubuk, abisi Ali’nin üstünde kalır, Veysel de, bağ bahçe işlerine bakar… Kendilerine yardım etsin diye aynı köyden Hüseyin isminde birini yardımcı (azap) tutarlar. Süreç içinde Esma, azapla anlaşır bir gece evden kaçarlar (1927).
İşte bu olay Âşık Veysel’i çok üzer. Çektiği acıların en yamanıdır bu. Çünkü Âşık Veysel kaçan karısı Esma’ya âşıktır. Dünyadan ümidini keser. Çoktandır ihmal ettiği sazına yapışır. Gayri dünyada tek sığınağı odur (Maarif, 1954: 17). Âşık Veysel, bu evliliği ve Esma’nın kaçma hikâyesini hatıralarında şöyle anlatmaktadır:
“Yirmi beş yaşıma girdiğim zaman evlendim. Rahmetli babam ben ölürsem Veysel’e ağabeyi bile bakmaz. Bari bunu evlendireyim de, çocukları olursa onlar bakar diye düşünmüş. Bana akrabalarımızdan Esma isimli bir kızı aldı. Sekiz sene evli kaldık. Ondan bir oğlum, bir de kızım oldu. Oğlum çok yaşamadı öldü. Kızım altı aylıkken, karım Esma bir başkasına kaçtı. Kızıma iki yıl baktım. Sonra o da kollarımın arasında öldü.”(Günbulut, 2003: 235-250)
Âşık Veysel, Esma’yı kaçırıp küçük yavrusunun ölümüne sebep olan Hüseyin’e “Zalim Kâfir” ismini koyar. Hüseyin o yörede hâlen “Zalim Kâfir” diye anılır. Veysel, bu hususu şu dörtlükle ifade etmiştir:
Bir vefasız zalim yâre bağladım
Tarih üç yüz otuz beşte evlendim
Sekiz sene bir arada eğledim (durdum)
“Zalim kâfir” yetim koydu kuzumu
Esma’yı çok seven Âşık Veysel, kendisine yapılan ihanete rağmen ona iyilik yapmaktan geri durmaz. Kaçış hikâyesiyle ilgili olarak Esma, sonraki yıllarda Gülağ Öz’le (1994: 38), yaptığı röportaj da şunları anlatır:
“Veysel çok huysuzdu. Bana geçim vermez, kıskanır dururdu. Gönlümle evlenmedim zaten. Onun huysuzluğu,gereksiz kıskançlığı beni kendisinden soğuttu. Hüseyinyakın komşumuzdu. Bize azap durdu. Onunla anlaştık. Zamanzaman birlikte buluşurduk. Veysel bunu sezinlemiş,hatta birkaç kez beni uyarmıştı. Ben böyle bir şeyi nasıldüşündüğünü söyledim. Zamanla bizim kaçacağımızı biledüşünmüş, umudunu da kestiği olmuş. Hüseyin’le kaçtığımızdaBafra’ya ulaştık. Çeşmenin başında çoraplarımızı çıkartıpserinlenelim istedik. Çorabımın ucunda beni rahatsızeden bir şeyler vardı. Elimi sokup baktığımda, bize biray yetecek kadar para çıktı. Bunu Veysel koymuştu. Beniçok severdi. Kaçarken perişan olmasın diyerek koyduğunudüşünürdüm hep.”
Veysel artık âlemden, bu diyardan uzaklaşmak, göçmek isteyen bir ruh haleti içindedir. 1928 yılında kendi köylerinden en iyi arkadaşı ve aynı zamanda dayısının oğlu olan İbrahim Tutis (Cört) ile Adana’ya gitmeye karar verirler. Fakat Sivas’ın Karaçayır köyünde Deli Süleyman isminde birisi Veysel’i Adana sıtmalı, Adana dertlidir diye bu ilk seyahatinden vazgeçirir. Deli Süleyman Veysel’in sazına âşıktır. Âşık Veysel anılarında bunla ilgili şunları anlatır:
“Bu adam, saz çalarım dinler, söze başlarım keser. Gideyim derim, “ah kivra, çoluk çocuk ağlaşıyor, gel gitme diye elime ayağıma düşer. Nihayet dayanamadım, gitmiyorum vesselam diye bu seyahatten vazgeçtim.”
Âşık Veysel’in en dertli günleridir. Köyünde bunalır. Kaçmak dertlerinden kurtulmak ister. Köyünden ikinci ayrılışının öyküsü de şöyledir:
Kapı komşularından arkadaşı Kürt Kasım (Kasım Doğan) bir gün Veysel’e “gel seninle Zara’ya gidelim. Orası benim memleketim, akrabalarım var, rahat ederiz. Biraz açılırsın” teklifinde bulununca Veysel, bu teklifi kabul eder. Kasım, Zara’nın Barzan Beleni (Pazarbelen) köyündendir. Dayısının oğlu İbrahim Tutiş’i, kendisini, Adana’ya göndermeyen Deli Süleyman ve Sivaslı kalaycı Hüseyin’i de yanlarına alarak Kasım’ın misafiri olurlar.
Kasım, keman çalan türkü söyleyen biridir. Kasım’ın Âşık Veysel üzerindeki etkisi oldukça büyüktür. Âşık Veysel daha önce yakın köylerde düğünlerde bulunmuştur. İlk kez Zara’da bir kahvede Kasım’ın ısrarı üzerine topluma saz çalıp türkü söyler. Âşık Veysel kahvedeki halk tarafından beğenilir. Halk kendi arasında para toplayarak Âşık Veysel’e verirler. Âşık Veysel ilk kez sanatından para kazanmıştır. Kasım, Âşık Veysel’i yörede bulunan değişik tekke ve türbelere de götürür (Alptekin, 2011: 23).
Veysel, köyünden ayrılalı üç ay olmuştur. Zara’dan arkadaşlarıyla yol güzergâhında belirlenen köylere uğrayarak Sivas’a geçmeyi tasarlarlar. Dönüş yolunun üstündeki Hafik’e bağlı Karayaprak köyündeki Yalıncak Baba Tekkesi’ne uğrarlar. Veysel, orada çile dolduran, tekkenin temizliğiyle ilgilenen, Gülizar anayla tanışır. O gece orada kalıp Sivas’a hareket ederler. Veysel, Sivas’ta da Süleyman ve Hüseyin’in yardımıyla kahvelerde çalar çağırır. Şair olarak, Sivas’ta halktan büyük itibar görür. Sivas’tan sonra arkadaşı İbrahim Tutiş’leSivrialan’a dönerler.
Veysel’in Karayaprak köyüne gelişiyle ilgili Kutlu Özen, Gülizar ana ile bir söyleşi de bulunmuştur. Gülizar ana: “Yalıncak tekkesinde (1928), dedem türbenin işlerine bakıyor, ben de yanında kalıyordum. 30 yaşında bir duldum. Tekke’de cem töreni yapıyorduk. O zaman tekkeler kapatıldığından cemleri gizli yapardık. Jandarmalar tekkeye sık sık baskın yaparlardı. Cem töreni dağıldı, eltimle ben ortalığı temizliyorduk. Kapı çalındı. Anahtar deliğinden baktığımda sırtında saz olan adamı jandarma sandım ve dedeme söyledim. Dedem kapıya baktığında öyle olmadığını anladı. İki kişiydiler kapıyı açtı ve onları içeri aldı” (Özen, 1998: 25).
Zara köyleri gezisi Veysel’in ufkunu açan bir gezi olur. Hem türkülerini rahatça çalıp söylemiştir. Hem de türkü söylediği kahvelerde, köy odalarında sohbete katılan halktan para toplanıp kendisine verilir. Hatta toplanan parayla Zara’nın Girit köyünden 9 liraya meşeden yapılmış bir saz satın alır.
Gülizar Hanım ile Evliliği
Veysel, bir süre sonra, amcasının oğlu Muharrem vedayısının oğlu İbrahim Tutiş’iKarayaprak köyüne dünürcügönderip Gülizar’ı ailesinden istetir. Gülizar da, babasıda bu evliğe razı değildir. Babası “Gözleri görmüyor, çiftsüremez, ekin biçemez kızımı aç koyar,” der. Dedesi “Kısmetböyleymiş ben veriyom. Gülizar’a, Veysel’in külünüdökeceksin,” der. Dedesi Yalıncak Tekkesinin de dedesidir.Gülizar’ı dünürcüler Sivrialan’a getirirler (1928). Buevlilikten Ahmet Şatıroğlu, Bahri Şatıroğlu, Hayriye Özer,Zekine Şatıroğlu, Zehra Başer, Menekşe Şatıroğlu Süzer,olmak üzere (ikisi oğlan ve dördü kız), altı çocukları olur(Baydar, 1998: 15).
E-posta: yildirimcengiz@hotmail.com
e-posta bilgi@cengizyildirim.net
Cep Tel: +90 533 351 74 60
Ankara/Türkiye
4. Bölüm Sonu