Yaklaşık üç yıl önce emekli olduğum DSİ Baraj Ortaokulunu dün (07.11.2023) ziyaret ettim. Önce öğretmen arkadaşlarımı görmek için ikinci kattaki öğretmenler odasına girdim. Arkadaşlarım sıcak ve samimi bir tavırla karşıladı beni. Öğretmen kadrosu neredeyse değişmemiş gibiydi.
Nazan Hanım her zamanki hamaratlığıyla kaşla göz arasında koca bir fincan kahveyi önüme koymuştu bile. Aynı zamanda velim olan Banu Hanım ve Hamide Hanım’la konuşurken Esin Hanım, Sevgi Hanım, Nuğran Hanım, Ebru Hanım ve Esengül Hanım da sohbetimize katılmıştı.
Diyeceksiniz ki bu okulda hiç erkek öğretmen yok mu? Burası, önceden de kadın öğretmenlerin ağırlıklı olduğu bir okuldu. Şimdi bu oranın kadınlar lehine biraz daha açılmış olduğunu gördüm.
Odada benden başka erkek öğretmen yoktu. Durum böyleyken, bu güzide okullarımıza başarılı kadın idarecilerin neden görevlendirilmediği takıldı aklıma. Okullarda kadınların becerikli ellerine ve duyarlı gönüllerine ihtiyaç var, diye düşünüyorum. Bu konuda size hemen bir referansta da bulunabilirim. Hem de en üst düzeyden, yani Ulu Önder M. Kemal Atatürk’ten:
“Dünyada gördüğümüz her şey kadının eseridir.”
Evimizin barkımızın, çoluk çocuğumuzun idaresini bıraktığımız kadınlarımıza sosyal hayatta da daha fazla yetki ve sorumluluk vermek gerekmez mi?
İşte bu kadınlardan biri olan Öğretmen Alev Ayşe Tekerek, okulunda bir kültür-sanat etkinliği planlamıştı. Okuldaki bu tür etkinliklerin çalışkan ismi, bu kez halk edebiyatı alanından iki değerli ismi okuluna davet etmişti. Biri, sayıları gittikçe azalan halk ozanlarından Âşık Feymani (Osman Taşkaya), diğeri Eğitimci-Şair Turgut Yörükoğlu.
İzleyiciler arasında İl Millî Eğitim Şube Müdürü Fehmi Haytaoğlu, okul müdürü, öğretmenler, veliler ve bu tür etkinliklerin olmazsa olmazı öğrenciler vardı. Amaç, kültürümüzü ve bu alanda çaba harcayan değerlerimizi öğrencilere tanıtmak ve bu kültür insanlarını onurlandırmaktı. Bu etkinlik okul müdürü için de hoş bir sürpriz olmuştur sanırım. Çünkü okuldaki görevine o gün başlamıştı. Ya, “Nasıl bir okula düştük, bundan sonra işimiz zor!” diyecek ya da, “Tam aradığım okul, böylesine çalışkan öğretmen, öğrenci ve velilerle güzel işler yaparız.” diyecektir.
Müdürün odasındaki tanışma ve kısa sohbetten sonra etkinliğin yapılacağı salona geçtik. Alev Hanım, katılımcıları onurlandıran ayrıntılı açış konuşmasının ardından sazı da sözü de üstatlarına bıraktı. Âşık Feymani, ilk türküsüyle öğrencilere çok güzel ve derin anlamlı öğütlerde bulundu. Adı gibi (Feymani) güzel ahlaklı ve olgun insan olmanın yanı sıra Atatürk sevgisini de içeren ilk parçası, etkinlik için iyi seçilmiş bir girizgâh oldu.
Daha sonraki parçalarına Turgut Yörükoğlu da şiirleriyle eşlik etti. Yörükoğlu’nun oldukça alçakgönüllü bir görüntüsü vardı. Şiirlerini okumaya başladığında şiirin temasına uygun farklı karakterlere dönüşüyor, yetiştiği coğrafyanın (Düziçi, Kadirli) karakteristik özelliklerini içinde barındırıyordu. Bir Dadaloğlu gibi kavganın, isyanın sert ve korkutucu sesi oluyor; bir Karacaoğlan gibi aşkın ve sevginin yumuşak, huzur veren sesi oluyordu. Bir pençelerini gösteren yırtıcı kurda dönüşüyor, bir yüreği sevgi dolu çilekeş âşık oluyordu.
Öğrencilere kısa bir atışma örneği de sunulması isteğini de reddetmeyen konuklar, en büyük ilgiyi ve alkışı da bu bölümde aldılar. Turgut Bey’in usta aşığın karşısındaki performansına da şapka çıkarttık doğrusu. Abartma sanatına güzel bir örnek olan Kadirli’nin sembolü “Turp” şiiri de beni bu işin üstatlarından Kaygusuz Abdal’a kadar götürdü.
Âşık Feymani’nin adını duymuştum ama Turgut Yörükoğlu’nu ilk defa görüyor ve dinliyordum. Şiirleriyle ve sahne performansıyla oldukça başarılı bir etkinlik izledik.
Unutulmaya yüz tutmuş âşık edebiyatını yeni kuşaklara tanıtmak amacıyla düzenlenen bu güzel etkinliğin gerçekleşmesinde emek harcayanlara gönülden teşekkürler!..