Siyaset kazanı yeniden kaynamaya başladı. Hem de fokur fokur! Geçen yıl on bir ilde deprem nedeniyle büyük bir yıkım yaşanırken bile siyaset hız kesmemişti. Cumhurbaşkanlığı seçimi, neredeyse depremzedelerin acısının önüne geçmişti. Kimi illerde çadır, konteyner bulamayanlar, zafer kazananların safında halaya durmuşlardı.
Siyaset söz konusu olunca hiçbir konuda birlik ve bütünlük içinde olamıyoruz. Hep bir gözümüz kör, hep bir şeyimiz eksik, hep bir yanımız farklı oluyor.
Neden böyle bir ülke olduk? Toplum olarak bu konuda şapkamızı önümüze koyup düşünmek gerek. Şapkası olmayanlar da başını iki elinin arasına alıp bu soruya bir yanıt aramalı. Biz ne ara böyle karpuz gibi ikiye bölündük ve ötekileştirildik? Bütün bu ayrışmanın temelinde az gelişmişlik ve eğitimsizlik olduğunu söylesem, bana katılır mısınız?
Kararsız olanlar, nasıl yani diyenler için bu görüşümü biraz açmak, biraz irdelemek gerekiyor. Bunun için kendimize bazı sorular sorup samimi yanıtlar verelim.
Tam gelişmiş bir ülke miyiz?
Hayır, gelişmekte olan bir ülkeyiz.
Avrupalı mıyız?
Hayır.
Asyalı mıyız?
Bu soruya da benden önce hayır dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Peki, biz neyiz ya da biz kim oluyoruz?
Bir yarımız,
“Otur oturduğun yerde! Asyalı, Ortadoğulu neyine yetmiyor?” diyor.
Diğer yarımız da yanıt veriyor:
“Avrupalıyız, AB’ye üyelik başvurumuz var.”
Karşı taraftan yanıt gecikmiyor:
“Adamlar kabul etmedikten sonra istediğin kadar Avrupalıyım de!”
Adamlardan bana ne! Avrupalıyım derken insani ilişkiler, adalet kavramı, sosyal yaşam konularındaki anlayışı kastediyorum.
Ne yazık ki bu konuda da ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabiliyoruz.
Üstünde yaşadığımız coğrafya bizi bu karakterimize uygun bir yere oturtmuş sanki.
Nâzım Hikmet “Davet” şiirinde bu konumumuzu ne de güzel anlatmış:
“Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.”
Kafası Avrupa’da, gövdesi Asya’da kalmış bir ülke. Bu görüntü bile bizi çok iyi anlatıyor ve başka söze gerek kalmıyor.
Coğrafya konusunda da arafta kalmışız yani.
Ömer Hayyam, yüzyıllar öncesinden yazdığı rubaide (dörtlük), tam da bizi, bugünümüzü anlatmış sanki:
“Bir elde kadeh, bir elde Kur’an
Bir helaldir işimiz, bir haram
Şu yarım yamalak dünyada
Ne tam kâfiriz ne tam Müslüman”
Coğrafya konusunda arafta kalmış gibi görünsek de yerel seçimlerde aklın, mantığın dışında başka bir rehber aramasak bari.
İçinde yaşadığımız bu erkek egemen toplumda, önümüze çıkan farklı seçeneklere de şans vermeliyiz. Çünkü kadın elinin değdiği her şey daha düzenli ve daha güzel olur.