Eğilim yoklamaları AKP oylarının düşebileceği en alt sınıra kadar indiğini gösteriyor. MHP oyları da dahil edildiğinde Cumhur ittifakının oyları % 40'ı ancak buluyor. Dolayısıyla şu an ülkeyi yöneten siyasi ittifak ile muhalefet arasındaki makas yaklaşık % 20'ye ulaşmış gözüküyor. Ancak seçim havasına girildikçe kararsızların oranı düşmeye başlıyor. Kararsız oranı bir ara toplam seçmenin %20'sine ulaşmış durumdaydı. Bu seçmen blokunun büyük bölümünü AKP'den uzaklaşan seçmen oluşturuyordu. Kararsızların ülke hızla seçime doğru giderken tercihlerini netleştirmeye başladıklarına dair veriler önümüze geliyor. Muhalefet umduğu ve beklediği kadar kararsız AKP'li seçmenden destek alamıyor. Muhalefetin inandırıcı bir program sunamamış olması bu seçmen grubunun yönünü yine eski adresine döndürüyor. Bunda AKP'nin propaganda makinasının etkisini de yadsımayalım. Eldeki tek sermaye ' yaparsa, düzeltirse yine Erdoğan'a ' dönmüş vaziyette. 20 yılının sonunda Erdoğan'ın kendinden uzaklaşmış, ancak başka bir yere gidememiş seçmeni ile ilişkisi bir mecburiyete dönüşmüş gözüküyor. Ancak bu durum salt AKP seçmeni için geçerli değil. ' Tıpış tıpış oy verilecek ' denilen zamanlar çok geçmiş de kalmış sayılmaz. Kutuplaşmış, bölünmüş ve şairin dediği gibi ' kulaklarını birbirine kapatmış ' bir toplumda yaşadıklarımız olağan şeyler. Önemli bir yekunun desteklediği parti ile ilişkisi kerhen kurulmuş vaziyette. Bu da yönetmenin, sevk ve idare sanatının kurnazlıklarından biri. Bir yandan kriz üretirken diğer yandan kriz karşısındaki gerçek seçeneklerin şansını zayıflatıyor.
Muhalefetin içerisinde HDP oyları şimdiden kritik bir yer tutuyor. HDP oyları dışarıda bırakıldığında altılı masa yine Cumhur ittifakının önünde gözükse de bu fark kapanmayacak oranlara ulaşmıyor. Bu nedenlerle Erdoğan bıkıp usanmaksızın oyunu HDP üzerine kuruyor. Bu partiyi düşmanlaştırmak ve ötekileştirmek için tüm araçlar pervasızca devreye sokuluyor. HDP hukukun güvencesi altında faaliyetlerini yürütmüyor. Hukuk Erdoğan'ın elinde HDP'ye karşı istediği vakit kullanabileceği bir jokere dönüşmüş vaziyette. Diğer taraftan Kürt siyasetinin sacayakları arasında uyumsuzluk yaratmak için çalışmaların devam ettiği bilgileri geliyor. Suriye'de savaşı derinleştirmek isteği Astana ortaklarının duvarına toslayan Erdoğan yeni manevralarla savaş seçeneğinde ısrarlı olduğunun işaretlerini veriyor. Suriye'de olmadı, Yunanistan'la yaşanacak kontrollü bir kriz yedekte tutuluyor. Krize girmiş bütün iktidarlar savaşla ayakta kalmayı ciddi bir seçenek olarak zorlamıştır. Hele böylesi gözü kara, maceraperest bir iktidar için bu olasılık daha da güçlüdür.
Sonbaharın başlamasıyla yüksek enflasyonlu hayatın birinci yılı geride kalıyor. Resmi rakamlar enflasyonun % 80'lerde olduğunu söylese de gerçek oran % 200'lere yaklaşmış vaziyette. İktidarın enflasyonun giderek düşeceği ve 2023 başlarına gelindiğinde %50'lere gerilemiş olacağına dair beklentileri var. Ciddi iktisatçılarda baz etkisiyle bu oran tutturulamasa dahi enflasyonda bir düşüş yaşanacağını söylüyorlar. İktidar rakamlarla oynayarak da olsa umudunu buraya bağlamış iken muhalefet de sonbaharın geçen yıldan daha da zor geçeceği iddiasında bulunuyor. İktidarla muhalefet arasındaki makasın açılmasında hayat pahalılığı en büyük faktör. Ekonomik sorunlar halk sınıfları için diğer her şeyin önünde. Muhalefet de siyasi senaryolarını bu durumu göz önüne alarak kuruyor. Enflasyonun geçen yıldan itibaren spektaküler yükselişi muhalefet saflarında bir rehavet doğurmuştu. Bu rehavet en çok altılı masa da hissedildi. Şimdi oraya gelelim.
Erdoğan'a karşı onu sandıkta yenecek bir seçenek oluşturmak için güç birliği zorunluydu. Altılı masa etrafındaki güçleri bir araya getiren en önemli faktör buydu. Erdoğan'a karşı olan güçler önceliklerini ilk başlarda bu olguya tanıyarak yan yana geldiler. Ama ekonomik meselenin yıkıcı etkisi, halk sınıflarını kollamaktan ziyade sermayenin değişik fraksiyonlarının çıkarlarını bağdaştırmaya öncelik tanıması, Erdoğan'ın altındaki halının her geçen gün çekilmesi sonucunu doğurdu. Erdoğan'dan uzaklaşan seçmen sağda yeni bir alternatif olarak ortaya çıkan İyi Parti ile Erdoğan'dan kopan eski arkadaşlarının etrafında toplanmaya başladı. Bu durum muhalefet saflarında bir iyimserliğe yol açtı. Erdoğan'ın durumu toparlaması mümkün değilse herkes artık kendi siyasi önceliklerine yönelebilirdi. Erdoğan zaten gidecek ise artık her liderin önceliği kendi partisini öne çıkarmak ve onun gidişinden azami faydayı sağlamaktı. Bu Türk sağının geleneksel siyasi pragmatizminin yarattığı bir tabloydu. Hiçbir zaman demokrasi öncelikleri olmamıştı. Demokrasiden anlaşılan seçmen iradesinden başka bir şey değildi. Demokrasinin bir kurallar, kurumlar ve değerler manzumesi olması çok da umurunda değildi. Devletteki restorasyon, parlamenter sisteme yeniden dönüş yeterliydi. Siyasal sistemi tam anlamıyla reforme etmek, kadim sorunlara yoğunlaşmak öncelikler arasında bulunmuyordu. Bu nedenlerle bugün altılı masa her partinin kendi çıkarını gözettiği, asgari temeli parlamenter sisteme odaklı, diğer sorunlarda ilerleme sağlanamayan bir birlikteliğe dönüşmüş vaziyette.
Ortak bir demokrasi projesinde birleşemeyen, geleceğe ilişkin sahici bir tahayyül oluşturamayan, gerçek sorunlarda ortak laflar edemeyen masa kör topal ayakta durabiliyor. Masayı ayakta tutan kitlelerin beklentisi. Bu beklentiden kaçacakların kitleler karşısında yaşayacakları dışlanma. Altılı masayı bugün liderlerin güçlü iradesi değil bu toplumsal gerçeklik bir arada tutuyor. Yanlış adım ve davranışlar karşısında da halkın bu feraseti hizaya getiriyor. Son günlerde yaşadıklarımızı bu gerçekler ışığında değerlendirmediğimiz taktirde günü birlik cevaplar, her dönemeçte boşa çıkan analizlerle karşılaşırız. Maalesef altılı masanın bir demokrasi cephesine dönüşemediğini kabullenmemiz gerekiyor. Türk siyasetinin yapısal kısıtları buna imkan vermedi. Halkın tazyiki, baskısı ve iradesi ancak bunu kırabilir.
Erdoğan okumalarının da gerçekçi olmadığını söyleyelim. Erdoğan'ı bir kişi, bir siyasi parti lideri olarak okumadığımız belirtelim. Erdoğan şu an Türkiye'de devlet sınıflarının temsilcisi, siyasal İslamcılığın lideri, 20 yıllık iktidarıyla da kendisine bin bir bağla bağlanmış çıkar çevrelerini toplumsal bağlarla birbirine düğümlemiş ve tüm bunları da Weberci bir karizmayla buluşturmuş bir simge. Ne yaptığı, ne istediği konusunda siyaset sınıfı içerisinde herkesten daha cesur. Devlet sınıflarını bir arada tutan tutkal onun elinde. Devlet ile kendi siyasi ikbalini bağdaştırmış bir ilişki düzeneği kurmuş bulunuyor. Bunun değişmeyeceğini söylemiyoruz. Ancak tüm örneklerde olduğu gibi bunun değişmesi yumuşak biçimde ve kolay olmayacak. Ciddi sarsıntılara, zorlamalara hazırlıklı olunmalı. Her şeyden önce altılı masanın iktidar kurgularını, senaryolarını gözden geçirmesi gerekiyor. Şimdilik bu kadar. Adaylık meselesine diğer yazılarda girelim.