Che ile Bolivya’daki gerilla faaliyetinden yol arkadaşı, ‘Devrimde Devrim’ ile fokoculuğun kuramını yapmış, 1981 yılında Fransız sosyalistlerini çok uzun bir aradan sonra iktidara taşıyan Cumhurbaşkanı Fransuva Mitterrand’ın danışmanı Regis Debray’a Althusser hakkındaki düşünceleri sorulduğunda şu cevabı vermişti: ‘ bir yandan samimi, şefkatli, biraz dandy, şair, çılgın aşka inanan bir insan; diğer yandan sert, öğretisine körü körüne bağlanmış, oldukça dobra, eserleri kılı kırk yararcasına ele alan bir adam vardı. Ben kendimi daha çok birincisine yakın hissediyordum.’ Debray’ın Althusser’in kişisel özelliklerine sempati duyarken ‘kuramsal pratiğine’ karşı hissettiği soğukluğu anlıyoruz. Onunki Che ile silah arkadaşlığından başlayarak Elysee sarayına kadar uzanan bir siyasi yolculuk çünkü. Althusser ise kuramsal etkisinin yarattığı dışında her tür otoriteye uzak kaldı. Kuramsal etkinliği ise bir ‘üretim’ olarak gördüğünden bunun, ancak kolektif olarak gerçekleştirilebileceğine inanıyordu.
Talebelerinden Olıvıer Bloch hoca olarak Althusser’in ‘iyi dersler’, ‘faydalı ödevler’ verme konusunda üstün meziyetlere sahip olduğunu söylüyor. Derslerinde kılı kırk yaran birisi olarak biliniyor. Rousseau ve Spinoza konusundaki derslerinin büyük ilgi uyandırdığı söyleniyor. Althusser derslerinde incelediği düşünürlerin hiç dikkate alınmayan yönlerini açığa çıkarıyordu. Başlangıçta 18.yüzyıl siyaset filozofları üzerinde çalışmıştı. Locke’u, Montesquieu’yü ve Rousseau’yu çok dikkatli bir biçimde incelemişti. Hobbes ile Makyavelli’yi de çok iyi biliyordu. Bu ona hem pratik hem de kuramsal siyasal meseleleri kavrama konusunda üstün meziyetler kazandırmıştı. Politikanın özerkliğine ve dönüştürücülüğüne inanıyordu. Marx’a duyduğu ilginin bir o kadarını Freud’a karşı da duymuştu. Jacques Lacan’ı sadece bir psikanalist olarak görmüyor büyük bir filozof kabul ediyordu. Marx’la kurduğu ilişkinin benzerinin Lacan tarafından Freud’la kurulduğunu söyleyecekti. Kapital’i Okumak’ta Lacan’a olan minnetini dile getirecekti.
Althusser kuramsal faaliyetini Marx gibi British Museum’un sessiz salonlarında yürütmedi. Marx’ın her konudaki en yakın dostu Engels’ti. Londra’ya yerleştiği yıllardan 1.enternasyonal’in önderliğini yaptığı zamana kadar Marx asıl olarak kendisini tümüyle kuramsal faaliyete vermişti. New York Daily Tribüne yazdığı haftalık yazıları bile ara sıra Engels’e havale ediyordu. Bu durumu Engels’e bir mektubunda şans olarak gördüğünü söyleyecekti. Kapital’in tüm çalışmaları bu on yılı aşan süre zarfında yapıldı. İngiliz parlamentosunun alt komisyonlarının hazırlattığı raporları büyük bir titizlik içinde okudu. Marx kuramsal faaliyet konusunda mükemmeliyetçiydi. Kullandığı referanslar konusunda kılı kırk yarıyordu. Hiçbir yanlışı affetmiyor, muhataplarını ironik bir dille hicvediyordu.
Althusser ‘Marx İçin’i oluşturan makaleleri güç bela yayınlayabilmişti. Çünkü bu makalelerde üyesi olduğu Fransız Komünist Partisi’nin teorik hattını eleştiriyordu. Parti ise teorik tartışmalara gerekli önemi vermediği için bu eleştirilerin çok üzerinde durmuyordu. Parti donmuş, taşlaşmış bir teoriyle idare ediyordu. Teori ile ideoloji arasındaki ayrımın farkına bile varamıyordu. Teorideki boş vermişliğin karşısına devasa politik sorunlar çıkaracağını göremiyordu. Partinin bütün açılımları güvencesini sağlam bir teoriden değil aktüel ideolojik gelişmelerden alıyordu. Parti yönünü kendisi dışında gelişen ideolojik rüzgârlara göre ayarlıyordu. Bu konularda ise bir tutarlılık gözetmiyordu. Dün keskin biçimde savunduğu görüşleri hiçbir açıklama yapmaksızın aniden terk edebiliyordu. Fransız Komünist Partisi asıl olarak işçi sınıfı ile kurduğu bağlara güveniyordu. Nazi işgali karşısında sergilediği tavır partiye büyük bir özgüven kazandırmıştı. Yine Sovyetlerle dostluğu partiye güç katıyordu. Çünkü Fransız ulusal gururu soğuk savaşın lider ülke olarak başat emperyalist güç haline getirdiği Amerikan emperyalizminden rahatsızdı. Poulantzas’ın bir makalesinde belirttiği gibi Fransız tekelci sermayesi ABD ile kurulan ilişkiden memnun ve onun boyunduruğu altına girmekten rahatsız olmazken ülke içinde güçlü bir ABD aleyhtarlığı vardı ve bunun başını çeken kişi ise ulusal bir efsane kabul edilen De Gaulle idi.
Yeri gelmişken Althusser ile De Gaulle’in karşılaşmasından bahsedelim. Althusser bir gün sokakta dolaşırken bir adamla karşılaşır ve ayaküstü sohbet ederler. Filozof tanıştığı kişinin De Gaulle olduğunu bilmemektedir. Bir gün Ulm sokağındaki lojmanın telefonu çalar ve arayan ses Elysee sarayından arandığını ve cumhurbaşkanının kendisini yemeğe beklediğini söyler. Althusser’in karşısına çıkan kişi sokakta karşılaştığı adamdır ve tam üç saat sohbet ederler. De Gaulle bu sohbet sırasında Althusser’e Fransız burjuvazisinin tam bir o. çocuğu olduğunu ve her sıkıştıklarında kendini yardıma çağırdıklarını söyler. Sosyalistlerin kendisini anlamadığından dert yanar ve ABD’ye karşı işbirliği yapmak gerektiğini söyler. Althusser’in ikna etmek için gerçek sosyalistin kendisi olduğunu söyler. En önemli devletleştirmeleri kendi yapmıştır. Fransa NATO’nun askeri kanadından onun zamanında ayrılmıştır.
Althusser ilk yazılarında partisinin bu teorik boş vermişliğine müdahale etti. Althusser terminolojisinde bunun adı ‘kuramsal müdahale’ydi. Parti tümüyle burjuva ideolojisi zemininde hareket ediyordu. Kullandığı kavramların neredeyse tamamına yakını ideolojikti. Althusser ilk müdahalelerinde bu ideolojik konjonktürü hedef aldı. Marx’ın tarih bilimi denilen tarihsel materyalizmi kurarken epistemolojik bir kopuş ile geride bıraktığı teoriler ideolojik kılıklar altında yeniden ortaya çıkıyordu. Marx tarihsel materyalizmi onlardan koparak ve uzaklaşarak kurmuştu. Marksizm şimdi tekrar burjuva ideolojilerinin istilasına maruz kalıyordu. Üstelik tüm bunlar Marksizm adına yapılıyordu. Burjuva ideolojisi kılığında ortaya çıkan şeylere Althusser ‘sapma’ diyecekti. Althusser Marksizm’in tarihindeki en büyük teorik sapmayı ‘ekonomizm’ olarak saptamıştı. Marksizm ekonomi-politik değildi. Burjuva ekonomi-politiği tümüyle burjuvaziyi tarihsel olarak haklı çıkarmak için ortaya çıkmış bir ideolojiydi. Marx’ın yaptığı sadece burjuva ekonomi-politiğinin bir eleştirisi ile sınırlı değildi. Marx yeni bir bilimin kurucusuydu. Kapital bu bilimin başyapıtıydı. Althusser için ideoloji bilimin tam zıttıydı. Bilim statüsüne sahip olmayan her şey karşımıza ideoloji olarak çıkıyordu. İdeoloji işte bu nedenle yaygın, güçlü ve etkiliydi. Marksizm’in bir bilim olarak yoluna devam edebilmesi için ideolojik sızmalar karşısında çok uyanık olması gerekiyordu. Bu konularda gösterilecek zafiyet bu alanlarla sınırlı kalmayacak ve mutlaka politik savrulmalara yol açacaktı. Ekonomizm sapması bunun en bilinen örneğiydi. 2.Enternasyonal Marksizmi ekonomizm sapmasının en iyi bilinen örneğiydi. Bu sapma politik olarak ihanetini savaş sırasında göstermişti. Lenin bile bu sapmanın farkına çok geç varabilmişti. Althusser’in tüm kuramsal müdahalesi Marksizmi bu tür sapmalardan uzak tutmak ve bu tür sapmalara karşı dayanıklı hale getirmek içindi.