Her şey bir masumiyet örtüsü altında kayda geçirilir. Çünkü modernlik çocukluğu masumiyet ile özdeşleştirir. Başlangıçta her şey öyle masum, öyle saftır ki. Ama kayıt cihazı masumiyet şalı altında her bir şeyi kayıt altına almaya devam etmektedir. Çocukluktan çıkışta ve ergenliğe geçişte ya ebediyen sakatlanırız ya da hiçbir şeyin farkına varmaksızın yolumuza devam ederiz. Ancak psikanalitik bir düşünüş içine yerleştiğimiz takdirde bu geçişlerde neler olup bittiğinin ayrımına varabiliriz. Bunun için psikanalitik düşüncenin kavramlarına bir hâkimiyet ile kendimizi bizi dinleyecek bir profesyonelin karşısındaki divana bırakmamız gereklidir. Althusser yaşamı boyunca her ikisini de yapmaya çalıştı. Kendindeki sakatlığın, arızanın farkına daha 30’larının başında vardı. Bu dönemde kendini 13 yıl boyunca ilk psikanalistine teslim etti. İlkini terk ettikten sonra ikincisi ile olan birlikteliği ise 15 yıl sürecekti. Kendisi de psikanalize özel bir ilgi duydu. Freud düşüncesini en az Marx’ı önemsediği kadar dikkate aldı. Yakın dostları içerisinde çağının en önemli psikanalistleri vardı. Bunlardan en önemlisi hiç kuşkusuz Jacques Lacan’dı. Seminerlerini yapması için Yüksek Öğretmen Okulu’nun kapılarını Lacan’a açtı. Lacan’ın konuşmalarını takip etti ve kendinin kurama bir atılım yaptırmak için Marx’a dönmesi gibi onun da Freud’a döndüğünü söyledi.
Althusserler 3.cumhuriyetin kendine sömürgeler yarattığı dönemde ana ülke olan Fransa’nın taşrasından sömürge Cezayir’e giden ahalinin içindeydi. Dede Cezayir’de orman koruma görevlisi olarak çalışıyordu. İşine çok bağlı ve işini severek yapan bir adamdı. Ormanın derinliklerinde her şeyden yalıtık bir hayat sürüyordu. İşine bağlılığı ve ciddiyeti nedeniyle amirleri tarafından tutuluyordu. Filozof, botanik bilgilerinin tamamını çocukluğu sırasında dedesinin yanında kaldığı dönemde aldığını söyleyecekti. Bu az buçuk bir bilgi değildi. Ağaçların özelliklerinden yabani otlara oradan doğanın sunduğu her tür armağanın bilgisine kadar uzanan bir alanı kapsıyordu. Dede en sonunda Cezayir kentine tepeden bakan ormanların koruma memurluğuna getirilmiş ve yaşadığı tecrit kırılmıştı. Aile iki kızından Althusser’in annesi olacak olanı özenle yetiştirmeye gayret etti. Onun okumasına karar verilmiş ve aile fedakârlığı onun için yapmıştı. Althusser’in annesi Cezayir kentindeki öğretmen okulundan öğretmen adayı olarak mezun oldu. Ancak çok sevdiği mesleğini hiçbir zaman yapamayacaktı. Çünkü savaş başlamıştı ve savaş milyonların yaşamını etkilediği gibi Cezayir kentine kuş bakışı hâkim ve ufkunu Akdeniz’in sınırladığı Bolougne ormanlarında yaşayan ailenin hayatını da alt üst edecekti.
Althusser’in baba tarafından ailesi de ormancıydı ve dedeler arkadaştı. Her iki dedesinin huyu ve suyu birbirine yakın olan çocukları birbirlerine âşık olmuşlar ve ailelerde buna onay vermişti. Baba tarafından ailesinin de iki çocuğu vardı ve bu çocukların karakterleri birbirine taban tabana zıttı. Althusser’in annesine âşık olan ve ailelerin verdiği onay ile de bunu resmiyete kavuşturan kişi filozofun hiçbir zaman gerçek babası olamayacak ve öz amcası olacaktı. Ancak iki erkek kardeş yani gerçek baba ile öz annenin âşık olduğu amca savaş nedeniyle ordu tarafından askere alınacak ve sonu belirsiz bir yolculuğa çıkacaklardı. Verdun’daki hava taarruzu sırasında amca Althusser ölecek ve onun ikamesi olan kişi annenin karşısına annenin düşüncesini bile hesaba almayan bir istekle çıkacaktı. Öz baba, annenin karşısına dikilecek, onun artık kendi hakkı olduğunu söyleyecekti. Filozof Althusser’in hayatındaki sakatlık daha doğmadan başlayacaktı. Anne gerçek aşığını yitirecek, onun anısı aklından hiçbir zaman çıkmayacaktı. Ölen, âşık anne gibi yumuşak huylu, inceliklerle donatılmış biri ve aynı mesleğe mensupken, babaya dönüşecek kişi dede tarafından 13 yaşında çalışması için sokağa salınacaktı. Asıl ilgileri hep dışarıda olacaktı. Sonradan kendi kabiliyetleri ile bankacılıkta ilerleyecek müdürlüğe kadar yükselecekti.
Anne gerçek aşığının yani filozofun amcasının kaybını unutmayacaktı. Çocuğuna adını verecek kadar. Filozof Althusser’in ön adı Louis savaşta ölen amcasının adıydı. Anne oğlunu da bir kayıp sayacaktı. Althusser anılarında annesi tarafından hiçbir zaman sokağa çıkmasına izin verilmediğini, arkadaş edinmesinin sürekli engellendiğini ve annesinin karşı cins ile her yakınlaşma girişiminin önüne engeller diktiğini söyler. Anne için oğul eve hapsedilecek, dışarısı ile bağı tümüyle koparılacak ve sokak yaşantısından uzak tutulacaktı. Baba ise hayatını kendi bildiği gibi ve kimseye hesap vermeksizin yaşıyordu. Uzun boyu, çekici görünümü ile hayatında hep başka kadınlar vardı. Althusser’in babası oğlundan çok farklı olarak kuramsal bir akla sahip değildi. Tüm öğrendiklerini kendi deneyimlerinden çıkarmıştı. Pratik hayatın zorunluklarını iyi kavramış ve bunlara uyum sağlamayı bilmişti. Bu yetenekleri sayesinde bankasında yükselebileceği yere kadar gelmişti. Anne karşısına istekle çıkan ve bu isteği adeta kendine dayatan adamla geçinmenin yolunu ilgisizleşerek bulmuştu.
Çocuklukta yaşanılan bu deneyimler kişinin sonraki yaşamını belirliyor. Yaşam çizgimiz ve onun karşısında alacağımız tutumlar bu aşamada ortaya çıkıyor. Annenin bencilliği ve ilgisizliği ile babanın yaşama iştahı arasında yarılan filozofun bu arbededen yara almadan çıkması mümkün değildi. Üstelik Althusser’in ailesi bir Katolik’ti. Morvan denilen Fransız taşrasından Cezayir’e geldiklerinden aile emekçi bir karaktere sahipti. Dede emekli olduktan sonra yeniden Morvan’a dönmüştü. Filozof çocukluğun gerçek masumiyetini ailesinin yanından ayrılıp taşraya dedesinin yanına gittiğinde yaşayacaktı. Annesinin izolasyonundan kurtulacak ve yoksul köylülerin arasında gerçek yaşam deneyimine sahip olacaktı. Althusser köylü çocukları tarafından hırpalandığını, kendi yasalarını ona dayattıklarını ve kafasının büyüklüğünün de ilk bu sırada dikkat çektiğini söyler.
Annenin yalnızlığı ve yaşadığı kaybı bir tür telafi edememesi Althusser’in onunla ilişkisini takıntılı bir hale koyar. Öç alma isteği ile koruma dürtüsü at başı gider. Anne filozofun bir erkek gibi yetişmesini hep engellemiştir. Bu nedenle Althusser annesine karşı erkekliğini sürekli ispatlamak zorunluluğu hisseder. Katolik geçmişi, anneden kaynaklı ketlenmeleri ve yirmili yaşlarının yarısını alan savaş tutsaklığı nedeniyle filozof cinselliği çok geç bir yaşta keşfedecektir. İlk deneyimini Helene ile yaşadığında yaşı 30 olmuştu. Tutkulu bir Spinozacı olmasına ve Kartezyen geleneğin aksine bu sapkın filozofun bedene de bir o kadar önem vermesine karşılık Althusser bir bedeninin olduğunun ayrımına da çok geç bir yaş da varacaktı. Baba ile olan ilişkisi ise kendi deyimiyle babanın-babası olmaktı. Yani babayı da kollayan, ancak onun otoritesine girmekten kaçınan ve bizzat kendi otorite olmayı arzulayan bir arzu biçimi. Anneye sürekli erkekliğini ispat ile babayı bile yönetmek isteyen bir üst otorite arayışı. Anne baba öldükten sonra kendini daha bir yalıtacak ve oğlunun depresyon ataklarına tümüyle kayıtsız kalacaktı. O ağır bunalımlarla boğuşurken anne dönüp bakmayacaktı bile. Filozof anneyle takıntılı ilişkisinden bir süre sonra başka bir takıntılı ilişkinin içine çekilecekti: Helene.