Dünyanın neresinde olursanız olun karşınıza çıkan orak çekiçli kızıl bayrak komünizmi çağrıştırır. Bir gamalı haç sembolü, bellek arşivimizdeki Nazi dosyasını açıp, erişimimize sunar. Kalbe saplanmış ok, dilimiz, dinimiz, ırkımız, kültürümüz ne olursa olsun, eşittir aşktır. Dolayısıyla semboller yaşamımızda bir çok şeyi anlamak, anlamlandırmak için evrensel bir dil anlamına da gelir.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Türkiye'nin en büyük ilinin Belediye ve İl Başkanını yanına alarak Çorum, Sivas, Maraş, Malatya katliamları ile birlikte anılan dönemin MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in eşinin evine yaptığı ziyareti anlatan fotoğrafla verilmek istenen mesajı bir sembol olarak görürsek, (o ziyarette neler konuşulduğundan çok daha önemli olarak) bu sembol bu olaylarda kıyıma uğrayan Aleviler başta olmak üzere ülkemizin kahır ekseriyetini oluşturan yurttaşlarının beyinlerinde tehlike sinyalleri çaldırdı. Verilmek istenen; Artık CHP'de bile güvende değilsiniz mesajı mıdır?
Öyleyse, o fotoğrafta cisimleşen sembolün, neredeyse tamamı kendi partisinin üyesi ve seçmeni olan bir kitlenin beyinlerinde tehlike sinyali çaldırmasına neden olan bu ziyaretin gerekçesi ya da anlamı ne olabilir? Bu sorunun yanıtı, gelecekteki siyasetin yeni çekim merkezlerini oluşturmak için yapılan bir planın uygulamaya geçirilmesinde yatıyor olabilir.
CHP politika yapıcılarının, hepimizin bildiği hikayedeki gibi bir kurt, bir koyun ve bir balya otu bir kayıkla teker teker nehrin karşısına geçirmeyi başardıkları ittifak politikasının gelecek seçimlerde de sürdürülebileceğini varsaydıklarını düşünmüyorum. Olayları içinden çıktığı şartlar ve birbiriyle olan bağlantılarından koparmanın, tarihin gelişme yasasını umutsuzca tersine çevirmeye çalışmaktan öteye hiçbir anlam taşımadığı gerçeğinin farkına varmış olmalılar. Zira ittifak politikasının önümüzdeki seçimlerde de uygulanabileceği varsayımı, tarihsel bir hataya düşmelerine neden olabilir. Bu, fiziğin ve doğanın temel kanunlarının inkarı anlamına gelir.
Bu bağlamda, CHP'yi yönetenlerin önümüzdeki seçimlerden daha uzun vadeli planları olabilir. Bu ziyaretle verilen mesajı ne olarak açıklarlarsa açıklasınlar, parti tabanında anlaşıldığı şekliyle 'başınızın çaresine bakın' mesajından daha anlamlı bir sebebi var mıdır bilinmez. (Bu arada dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in ölümünün ardından evinde çıkan belgelerde iddia edilenler doğruysa olayları 4 üst düzey MİT görevlisi örgütlemiş ve yine dönemin MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in direkt müdahalesi olmuştu.)
Bu mesajın nereden, kim adına iletildiği ve ortaya çıkaracağı güç, mesajı iletenlerin kimliğinden daha acil bir sorun! Tekrarlayarak devam edelim; amaçlanan siyasi faydanın ne olduğu açıklanıp, herkes için makul olarak kabul edilmediği takdirde bu ziyaret, CHP'yi kitle tabanından uzaklaştırma anlamına geliyor, ki bu sonun başlangıcı da planlanıyor olabilir. Niyet bu değilse bile bu tür hareketlerin dramatik sonuçlar doğuracağı bilinmelidir.
Bu hamleler eğer ne yaptıklarını ve bunun sonuçlarının nereye varacağını hesaplama basiretini bile gösteremeyecek yöneticilerin ölümcül birer hatası değilse, bunu planlayanlar, CHP'nin kitle tabanını oluşturan kesimi sistematik bir şekilde partiden uzaklaştırarak gelecekte siyasete yön verecek sonuçlar ortaya çıkarmayı amaçlıyor olabilirler.
Bu planlar, kısa vadede sonuçları itibariyle Erdoğan'ın politik yönelimini etkileme kapasitesi taşımakla beraber, asıl hedef olarak CHP'nin Türkiye siyasetinde sahip olduğu çekim gücünün merkezini dağıtarak, Türkiye'nin yeni siyasi dengesini oluşturmaya yönelik yeni kuvvet merkezleri inşasına tanıklık ediyor olabiliriz.
Muhtemelen yeni gelecek, CHP ve kitle tabanında yeni yarılmaları tetikleyecek (Türkeş'in eşini ziyaret etmek gibi) girişimlerle oluşturulacak yeni siyasi partiler, dengeler üzerinden oluşturulacak.
Ancak içerideki ve dışarıdaki değişkenlere bakarak, bütün hesabını Erdoğan'ın 'normal' bir seçimle gideceği bir gelecek tahayyülünde bulunarak kuranlar, bu bağlamda ittifak planları yapanlar ve kendi tabanını dahi dağıtmaktan çekinmeyenler fena halde yanıldıklarını görebilirler.
Bu fotoğrafla verilmeye çalışılan mesaj kapsamına Erdoğan da dahilse, Erdoğan'ın, batı başkentlerinin uzattığı yeniden bağlılık zincirini, kendisi için en az maliyete indirerek (Bahçeli bunun için var!) kabul ettirip yoluna devam edecek ya da mevcut ittifakını daha da derinleştirerek, yeni normalin ne olduğunu batı güç odakları dahil herkesin deneyimlemesini sağlayacak ilişkilere sahip olduğunu bilmiyor olabilirler mi? Sanmıyorum; Bahçeli ile ittifakının maliyetini neden taşıdığını bilmemeleri olanaksız çünkü! Ama hesaba katmadıkları, Erdoğan'ın bu maliyeti onlara ödeteceğini düşünmemeleri olabilir.
Hiç kuşkusuz, yeni oluşturulacak dengelerin belirleyicileri arasında Barzani ile PYD ya da PKK arasındaki mücadelenin sonucu da belirleyici olacak. Irak üzerinden izlenen, gerçekte Türkiye'deki Kürt seçmenin iradesinin nasıl oluşacağını ortaya çıkaracak bu mücadeleye, batılı başkentlere bağlı örgütler ile Türk Devleti'nin de dahil olduğu anlaşılıyor.
Barzani, geleceğini Türkiye'de kurdurduğu yeni Kürt partisi ile birlikte Türk Devleti ile işbirliğinde ararken, Karayılan'ın son mülakatına bakarak bir değerlendirme yapacaksak, onların tercihinin ABD başta olmak üzere batılı devletlerin bölgedeki planlarına yatırım yapmak olduğu anlaşılıyor. Bu güçlerin, üretilen gerekçe ne olursa olsun, nerede karşı karşıya geleceğini ya da nerede uzlaşacaklarını hep birlikte göreceğiz.
Bu bağlamda Barzani'nin (Türkiye'deki) partisi, devletin PKK'ya baskısı, Selahattin Demirtaş'ın cezaevinden salıverilme iddialarının yoğunlaşması, eski Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen'in siyasete dönük sözleri ve tüm bunlarla birlikte Karayılan'ın PKK'nın gelecek perspektifine dönük sözleri, gelecek ile ilgili önemli gelişmeleri haber veriyor olabilir.
Sonuç olarak CHP kuruluş gayesi, yaptıkları ve varlığı ile bütünleşik, homojen bir yapı. Bu anlamda sıradan bir parti değil. CHP adı ve 6 oklu amblemi ile var olduğu sürece Türkiye siyasetinin merkezinde laik, aydınlanmacı, Cumhuriyetin temel yapıtaşlarını oynatmamaya meyilli büyük bir kitleyi kendisine çekiyor. Bu kitle CHP'nin çekim merkezinde bulunduğu sürece Türkiye'de siyasi yaşamda yeni güç merkezleri tesis edilemiyor.
Keşke, Alevilere CHP üzerinden dayatılan Türkeş ve uğradıkları katliamlarla yüzleşme ve bunu kabullenip kabullenmeme seçeneği, MHP'nin " Ya sev ya terk et" sloganındaki kadar basit olsaydı. O zaman tercih çok daha kolay olurdu ama yapılan çalışmaların, verilen mesajların, yaratılan yeni sembollerin sebebi eğer CHP'nin bu çekim merkezi özelliğini bitirerek Türkiye'nin siyasi yapısını yeniden dizayn etmek ise, buna verilecek cevap Türkiye'nin geleceğine de yön tayin edecektir.