Alasonya’dan Adana’ya bir kadın öyküsü

Muhlise Tülin Erdemışık yaşamı boyunca erkeklere ve ezberlere karşı mücadele vermiş. Kendini Çukurova’nın ilk kadın çiftçisi olarak tanımlıyor. 1200 dönümlük bir tarım işletmesinin hem patronu hem çalışanı. Üstelik yıllardır.

Alasonya (Elassona), Olimpos dağının eteklerinde şirin bir Yunan kasabası. Mübadelede Tülin’in ailesi Alansonya’dan Adana’ya, bir taş köprüden bir diğer bir taşköprüye göç ediyor. Ailenin “orada” sahip olduğu topraklara karşılık olarak onlara da burada bir arazi veriliyor.

Adana’ya yerleştikten sonra baba ticaretle meşgul. Dede mesleği olan çiftçilik ikinci plana atılıyor. Eğitimi öğretmenlik olan Tülin ise o sırada evli ve bambaşka bir yaşam sürüyor.

Art arda gelen bir dizi üzücü olay Tülin’in yaşamında bir dönüm noktası: Önce boşanma, sonra babanın ve abinin vefatı.

Ticareti abinin çocukları devralmak istedikleri için toprak işi Tülin’e kalıyor.

Arazinin büyüklüğü 1200 dönüm. Bir fikir vermesi açısından Ege  Bölgesinde bir tarım arazisi 100 dönümü geçerse büyük sayılıyor.

Öykü böyle başlıyor: Konuya tamamen yabancı, tek başına bir kadınla.

Tülin Erdemışık ve yazarımız Hasan Açanal

O zaman gelsin kitaplar, defterler, hesaplar ve dededen geçmiş genetik birikim ve çaresizliğin verdiği cesaret. Toprak var ama elektrik yok, su yok, düzen yok, çalışacak insan yok…

“Yoksa yok, getiririm, kurarım ve bulurum o zaman” diyor kendi kendine.

“Tekrar evlenmedim. Tarımı özel hayatıma tercih ettim. Özel hayata pek vakit de yoktu zaten. Yapılacak çok iş vardı.”

Yalnız ama kararlı bir meydan okuma

Erkekler başlangıçta onu aralarına kabul etmekte direniyorlar.

Köyün kahvesine ilk girdiğinde bırakın konuşmayı ona bakmıyorlar bile.

Kendini inatla tanıttığında ise aldığı cevap şöyle: “Biz seni tanıyoruz, kim olduğunu biliyoruz, sen Mustafa beyin kızısın, Ersin beyin de kardeşisin.”

“Ama burada kadınlar kahveye gelmez, kadınlarla konuşulmaz.”

“Madem öyle, ben de mücadele alanımı kahveler olarak belirlerim” diyor.

Erkeklerin en yoğun olarak bulundukları alan bu ne de olsa.

“Önce bizim köyün kahvesini, sonra civardaki tüm köy kahvelerini teker teker dolaşıp kendimi zorla kabul ettirdim.”

Çiftliğe bir “çiftçibaşı” gerektiğini öğrendiğinde o çiftçibaşı da kendisi oluyor.

Mücadele ezberlere de karşı: “İyi tarım” yapmaya karar vermek, bunun için kimyasal ilaç ve gübreye hayır demek, kötü böceklere karşı doğal tuzakları ve iyi böcekleri kullanmak, sağlıklı sulama yöntemlerinde bölgede hiç kimsenin bilmediği ‘drenaj’ ve ‘damlama’ uygulamalarını başlatmak, pamuk dışında birçok ‘yeni ve değişik’ ürünün tarımını denemek ve yapmak, başarıyla yıktığı ezberlerden bazıları. Bu arada AB ‘Eurogap’, ‘Avrupa İyi Tarım Uygulamaları Belgesini’ de alıp cebine koymuş iki iş arası.

Zorluklar bu ezberleri bozmakla da bitmiyor: Hava koşulları, ürünlere bulaşan birçok hastalık, engel, yalnızlık duygusu ve türlü cesaret kırılmaları…

“Hayatta kalma isteği olmadan ve sevmeden yapılması imkansız bir iş bu.”

1997 yılından beri yanında olan hem yoldaşı hem sağ kolu Saliha’yla birlikte ilk başlarda bir arabanın arkasına yüklediği mısırlar, portakallar, limonlarla otelleri ve toptancıları gezerek “satış bağlaması”, meyve sebze halinin toptancı ofislerinde oturup kağıt kalem hesap yaparken onu maliyeci sanmaları (yoksa bir kadının orda ne işi olabilir ki) bana sohbet sırasında gülümseyerek anlattığı diğer ezber bozan hareketlerden.

Hayatın sosyal ve kültürel yanları da var.

Sohbet devam ederken belki acıkmışızdır diye Saliha’nın kurduğu sofraya buyur ediliyoruz eşim Özlem’le birlikte. Menüde çok özel şeyler var.

Bahçelerden yeni toplanmış limon, acı biber reçeli ve “Fellah” köftesi bu özellere örnek. Fellah köftesi yörenin olmazsa olmazlarından. Daha çok olumsuz bir vurguyla ‘Arap’ anlamında kullandığımız bu kelime aslında ‘çiftçi’ veya ‘tarım işçisi’ demek.

Bu “Fellah”, Cat Stevens’ın çok sevdiğim ‘Tea for the Tillerman’ albümündeki ‘Tillerman’in Arapça versiyonu. Ne eksik ne fazla… Tarım işçilerinin Ege’de zeytin toplarken yedikleri ‘salça ekmek zeytin’ üçlüsü burada portakal toplayanların ‘salça ekmek bulgur’ menüsü şeklinde. Tadı muhteşem ve yüzde yüz vegan bir reçete.

Adana gibi bir yerde vegan bir şey bulmak hiç de kolay değil.

Beni Tülin’le tanıştıran kim biliyor musunuz? Yazılarımda çokça bahsettiğim Ayfer Tuzcu Ünsal. 90’lı yıllarda Zeytinyağı Konseyi’nin tanıtım sorumlusuyken Tülin de tüm etkinliklerin müdavimi konumundaydı. Biraz Ayfer’i izlemek biraz da bu organizasyonları yaşamak ve öğrenmek için.

Adana mutfak kültürünü korumak ve tanıtmak amacıyla kurucusu olduğu Dosteller Derneğiyle kendisi de birçok etkinlik ve yarışma düzenlemiş, Tuğrul Şavkay, Ergun Köknar, Hasan Özen gibi sektörün “ünlülerini” bu yarışmalara jüri yapmıştı.

Tülin hem sosyal bağlantıları vasıtasıyla hem de aktif rol aldığı meslek kuruluşları bünyesinde yurt içi ve yurt dışı birçok gala yemeği, gezi, fuar, eğitim ve belgesel çalışmalarına da imza atmış.

En çok gurur duyduğu sosyal proje ise Ticaret Odası’nı da işe koştuğu bir Tarım Meslek Lisesi. “Koskoca Çukurova’da tek bir tarım okulu yoktu.

Bunun eksikliğini ilk fark eden yine ben oldum. Ne yapayım?” diyor.

Gitmeden önce biraz da gezelim… ama arabayla.

Sohbet ve not alma işleri bittikten sonra Tülin beni “fotoğrafçımız” Özlem’le birlikte bahçelere götürüyor. Göreceğimiz yerler çiftliğin sadece bir bölümü olsa da yürüyerek gezmek için hâlâ fazla uzak. Arabasız mümkün değil.

Burada hem bilgisayar kontrollü sulama tesislerini hem de uçsuz bucaksız greyfurt, portakal, mandalina ve daha birçok narenciye bahçelerini, ağaçlara asılı “kötü böcek” tuzaklarını ve “drenaj” uygulamasını yerinde görüyoruz.

Göremediğimiz veya mevsimi olmadığı için zaten göremeyeceğimiz patlıcan, domates, çilek, marul, enginar, salatalık, kırmızı lahana ve diğerleri arazinin başka başka yerlerinde. Tümünde organik gübre, kalıntısız üretim, çevre ve hayvan dostu uygulamalar devrede.

Veda ederken bize bir çuval yeni toplanmış limon veriyor ve her yılın Nisan ayında düzenledikleri ‘Portakal Çiçeği Karnavalı’na davet ediyor. 10Haber ekibiyle birlikte gelmeyi hayal ettiğim bir etkinlik daha…

Adana’nın ilk kadın çiftçisinin öyküsü böyle. Şu anda Çukurova Bölgesinde çiftçilik yapan kadın sayısı on beş. Mücadeleyi kazanmakla kalmamış hem erkeklere hem diğer kadınlara “rol model” olmuş. İyi ki varsın Tülin.

Not. Muhlise Tülin Erdemışık bugün Adana Ziraat Odası Yönetim Kurulu Üyesi, Adana Ticaret Odası Meclis Üyesi ve Meslek Komitesi Başkan Yardımcısı. Tam 22 yıldır…

2008 yılında da “Başarılı İş Kadını Ödülü” nü almış.

YAŞAM Haberleri

Adanalı Leyla Üren, Şanlıurfa'da katledildi!
Feke’de meralara su sıvatları yerleştirildi
Polislere küfür edip sosyal medyadan "Erkekseniz beni alın" diyen kişi tutuklandı
Adana’da uyuşturucu partisine operasyon: 6 gözaltı
Seyhan Rotary’den eğitime önemli destek