Öncelikle 2013 ve 2016 yıllarında “Sığınmacılar” ile ilgili yazdığım yazılarımdan alıntılarla başlamak ve sonrasında günümüz itibariyle Afganlar ve Suriyeliler konusunu ve en son da bu şartlara maruz kalan Türk Milleti’ni değerlendirmek istedim.
SURİYELİLER:
23 Haziran 2013 tarihinde “Suriyeli Sığınmacılar” isimli yazımdan alıntılar;
2013’de Birleşmiş Milletler (BM) Türkiye'ye sığınan Suriyeli mülteci sayısının 500 bine ulaştığını açıkladı.
Mart 2013; dönemin CHP Mersin Milletvekili Vahap Seçer, Türkiye’ye gelen Suriyeli sığınmacıların önümüzdeki seçimlerde oy kullandırılmak amacıyla Türk vatandaşlığına geçirildiklerine dair şikâyet almış ve TBMM’ne 04.03.2013 tarihli ve 7/19264 esas sayılı, Türk vatandaşlığına geçen ve seçmen kütüğüne alınan kişi sayısına ve Suriyeli mültecilere ilişkin yazılı soru önergesi vermişti.
T.C. İçişleri Bakanlığı’nın; dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler imzalı, 20 Mart 2013 tarihli ve 114776 sayı numaralı olan,24 Mayıs 2013 tarihinde TBMM Başkanlığına verdiği cevap yazısında;
“3. Madde- 10.04.2013 tarihi itibariyle, Suriye den ülkemize giriş yapan ve geçici barınma merkezlerinde kalan kişi sayısı, 191.925’dir. Bugüne kadar geçici barınma merkezlerinden ayrılan kişi sayısı ise 97.105 olup, toplamda 289.030 kişi geçici barınma merkezlerinde misafir edilmiştir. Suriyeli sığınmacılardan Türk vatandaşlığına alınan kişi bulunmamaktadır.” denilmişti.
Hatırlarsanız eğer, yine o tarihlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriyelilerin artık Türk vatandaşı olabileceğini müjdeli bir haber gibi açıklamıştı. Suriyeliler için müjdeli bir haber olabilirdi de, Türk Milleti için ne ifade ederdi orası biraz karmaşıktı.
Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 12’nci maddesi “Türk vatandaşlığının kazanılmasında istisnai halleri düzenliyor. Buna göre; “Milli güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir hali bulunmamak şartıyla”, “Vatandaşlığa alınması zaruri görülen kişiler”, “Göçmen olarak kabul edilen kişiler”, Bakanlar Kurulunun kararı ile Türk vatandaşlığı hakkını kazanabilir.
03 Temmuz 2016 tarihli “Sığınmacı Darbesi” isimli yazımdan alıntılar:
Mart 2016 tarihinde dönemin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan,twitter hesabından yaptığı açıklamada “Bugün itibarıyla Türkiye’deki Suriyeli göçmen sayısı 2 milyon 733 bin 784, 26 geçici barınma merkezinde kalan Suriyeli sayısı ise, 282 bin 815’e ulaştı” bilgisini paylaştı.
O tarihlerde, Türkiye ile AB arasındaki son anlaşmaya göre yeni mültecilerin ülkemize gelecek olmasıyla birlikte,Türkiye’deki Suriyeli mülteci sayısının 4 milyona ulaşacağı iddia ediliyordu.
Her ne kadar Geçici Koruma Yönetmeliği’nin 25. maddesine göre mevcut durumda Suriyelilere vatandaşlık hakkı tanınması mümkün olmasa da, yönetmelik değişikliğinin hükümetin tasarrufunda olduğu düşünüldüğünde, Suriyelilere sağlanacak vatandaşlık hakkının siyasi dengeleri nasıl değiştirilebileceği gerçeği de göz ardı edilemezdi.
Sınırımızın 877 km. olduğu Suriye’den ülkemize sığınmacı gelmeye başlamasından bu yana yaklaşık 9 yıl geçti.
Suriye’deki iç karışıklığın bitmediği söylense de, Türkiye’nin her bir yanında sığınmacı olarak yerleşik hayat süren Suriyeliler, bayramlarda tatil amaçlı memleketlerine gidip, tatil sonrası tekrar Türkiye’ye dönerek burada yaşamaya devam ediyorlar.
Turgut Özal zamanında Irak’tan gelen mültecileri vatandaş yaptık ve hepimiz yaşadık, gördük. Şimdi de Suriye’den gelen mültecileri vatandaş yaparsak eğer, bunun negatif sonuçlarını da maalesef ki zaman içerisinde çocuklarımız yaşayacak ve göreceklerdir.
İnsanlık anlamında yardım etmek, ülkemizde misafir etmek düşüncesine katılırım, bu bizim kültürümüzde vardır. Bizler yardımsever ve duygusal bir milletiz.
Fakat; Bu insanları kamplarda geçici süre misafir etmek yerine başıboş şekilde şehirlere bırakmak nasıl bir mantıktır bunu anlamak mümkün değil. Bunun yanında bir de “vatandaşlık” vermek, oy potansiyeli olarak görmek haricinde nasıl bir hesabın sonucu olabilir ki?
PKK ve IŞİD ile bu kadar sıkıntı yaşayıp canlarımızı verirken, genelde vasıfsız ve zaman içerisinde nasıl şekilleneceklerini tahmin etmenin zor olmadığı Suriyelilerin, hepimizin yaşamlarını doğrudan ve negatif etkilediği ve etkileyeceği bir gerçektir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Şubat 2021 tarihinde Dokuz Eylül Üniversitesi’nde yapılan ve esas olarak Suriyelileri kapsayan uluslararası göç ile ilgili toplantıdaki;
“Bilhassa ülkemizde eğitim görmüş, milletimizle ünsiyet geliştirmiş, Türkiye ile gönül bağı olan insanlara yönelik farklı adımlar atacağız. Değişen şartlara ve ülkemizin ihtiyaçlarına göre göç ve göçmenlerle ilgili politikalarımızı olumlu yönde yenilemeye devam edeceğiz” sözlerini, Suriyelilere vatandaşlık verme konusuna pozitif baktığının işaretini veriyor şeklinde algıladım.
2018 seçimlerine doğru 80 bin civarında Suriyeliye vatandaşlık verildiği belirtilmişti. İçişleri Bakanı Soylu, Ağustos 2019’da 92 bin 280 Suriyeliye vatandaşlık verildiğini söyledi.
Aralık 2019 sonu itibarıyla mülteciler.org/tr sitesindeki bilgilere göre bu sayı 110 bine ulaştı. 2020’nin başından Ağustos 2021’e kadar vatandaşlık verilen toplam sayı kaç oldu bilemiyoruz ama sayı artışının giderek hızlandığı açık.
2023’te oy kullanabilecek yaştaki Suriyelilerin sayısı yaklaşık hesapla 2 milyon civarında olacağı tahmin ediliyor.
21 Ağustos 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkel ile görüşmesinde “Türkiye’de halihazırda 5 milyon sığınmacı var” sözlerinden anladığımıza göre, yukarıdaki 2013-2016 ve şimdi 2021 rakamlarına bakarsak süratle sığınmacı almaya devam ediyoruz sonucu çıkıyor.
AFGANLAR:
Gelelim bu güne;
Türkiye’de ve Dünya’da en çok konuşulan konu, Taliban'ın ülkenin kontrolünü ele geçirmesinin ardından Afganistan’dan kaçan, sadece yetişkin ve erkeklerden oluşan mültecilerin İran üzerinden ülkemize akın akın geliyor olmaları!..
Cumhurbaşkanı Erdoğan; Türkiye’nin Afganistan kaynaklı ilave bir göç yükünü kaldıramayacağını dile getirdi, hatta İran sınırımıza duvar örmeye başladık, fakat bunun yanında akıllara soru işareti getiren bazı gelişmeler de yaşandı.
Yunanistan Göç Bakanı Notis Mitarakis; sayıları artan Afgan göçmenlerin Türkiye üzerinde oluşturduğu baskıyı hafifletebilmek için, Ankara’ya daha fazla yardım teklif edilmesi gerektiğini söyledi.
Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz; geçen ay Alman Bild gazetesine verdiği mülakatta "Eğer insanlar kaçmak zorundalarsa, herkesin Avusturya, Almanya ya da İsveç'e gelmesindense, Türkiye gibi komşu ülkeleri ya da Afganistan'ın güvenli bölgelerini kesinlikle daha doğru yer olarak görüyorum" dedi.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron; başta Almanya olmak üzere diğer Avrupa devletleriyle ortak girişim başlatacaklarını ve girişim kapsamında Afgan sığınmacıların transit olarak kullandığı veya ağırlandığı Pakistan, Türkiye ve İran ile AB arasında iş birlikleri inşa edilmesi fikrini gündeme getirdi. Önerilecek iş birliğinin Afganistan'dan gelecek göçe kalkan olmaları karşılığında bu ülkelere parasal ve teknik yardım şeklinde gerçekleşeceği yorumları yapıldı.
İngiltere'nin Guardian gazetesinde yayımlanan Dan Sabbagh imzalı haberde; "İngiltere'nin Pakistan ve Türkiye gibi ülkelerde Afgan mülteciler için iltica merkezleri oluşturmayı planladığını" yazdı.
Türk Dışişleri Bakanlığı, "Bu yönde tarafımıza iletilmiş resmi bir talep bulunmamaktadır. Böyle bir talep iletilse dahi bunu kabul etmemiz mümkün değildir" şeklinde yazılı bir açıklama yaparak İngiliz gazetesinin haberini yalanladı.
Reuters ajansı; iki AB yetkilisi ile bir diplomata dayandırdığı haberde, Afganistan, Pakistan ve hatta İran’a da mali yardım yapılması ihtimalinin masada olduğunu iddia etti. Haberde, "Türkiye’nin de daha fazla Afgan’a ev sahipliği yapmakta bir rol oynayabileceği" belirtildi.
TÜRK MİLLETİ:
Avrupa ülkeleri, Suriyelileri ülkelerine almamak için Türkiye’yi kullandı, şimdi de Afganlar için aynı mantıkta planlar yapıyor.
Türk Milleti’nin sosyal ve kültürel yapısına tamiri imkansız zararlar verecek olan sığınmacı sorununun bir an önce çözülmesi, Afganları reddetmemiz ve Suriyelileri de ülkelerine göndermemizin, tarihi bir hatadan dönmek olduğunu düşünüyorum.
İnsanlıksa konu, sınırlara yakın bölgelerde prefabrik şehirler kurup, ülkelerindeki sorun çözülene kadar insanların bu yerlerde misafir edilmesi ve şehirlerimize alınmamaları mantık dahilinde olur.
Türkiye; Avrupa’nın kendi rahatı ve huzuru için parayla temel yapısını bozabileceği bir ülke değildir.
Avrupa’nın düşündüğü ve çok mantıklı olan pratik bir örnekle; Yolda zor durumda bir insan gördüğünüzde ona yardımcı olursunuz ama onu evinizin başköşesine oturtup, sonra da nüfusunuza almazsınız. Bunu yaparsanız çocuklarınız ve tüm aileniz kötü yönde etkilenir, sorun yaşarsınız.
Türkiye’nin nüfusuna ve ekonomisine bakarsak eğer, ne sığınmacı almaya, ne de yeni vatandaş edinmeye ihtiyacı da, gücü de yoktur.
Siyasi anlamda farklı hesaplar yapılıyorsa, onu da tarih affetmeyecektir