Önce Erdoğan karşısında kazanacak bir adayın mutlaka taşıması gerekli kriterleri tespit edelim. Artık Millet ittifakına dönüşmüş altılı masanın öncelikle ortak bir aday üzerinde anlaşması gerekiyor. Bu da yeterli değil adayın HDP’nin öncülüğünde kurulan ‘Emek ve Özgürlük’ ittifakı tarafından da desteklenmesi şart. HDP’nin destek vermeyeceği bir adayın Erdoğan karşısında ilk turda başarı şansı olmadığı gibi ikinci turda da seçimi alabileceğinin hiçbir güvencesi yok. Yoksulluğun bugün eriştiği düzeye rağmen millet ve cumhur ittifakları arasındaki fark birinin diğerine açık üstünlük sağlayabileceği bir noktada değildir. Tabir yerindeyse taraflar arasında bir pata, yenişememe durumu vardır.
Çoklu adayla değilde ortak bir adayla seçimlere gidilecekse muhalefetin önünde fazla bir seçenek kalmıyor. Çoklu aday halinin ise Erdoğan’a kazandıracağı açıktır. Erdoğan bu durumu muhalefetin beceriksizliği olarak topluma döne döne anlatacaktır. Elinde kalan tek argüman kendi inanmış seçmeni için benden sonrası tufandır. Ayrıca ortak aday çıkaramamak muhalefet seçmeninde de derin bir ayrışma ve hayal kırıklığı yaratacaktır. Zaten muhalefetin seçmen indinde en fazla sorgulandığı yer de burasıdır. Yapabilirler mi, düzeltebilirler mi, birlikte yol alabilirler mi endişesi sadece Erdoğan’ın topluma ektiği kuşkulardan ibaret değildir. Muhalefet bu endişeleri gideremediği ve çoklu adayla seçime gidildiği taktirde bir kar topu etkisi ortaya çıkacaktır.
Demek ki muhalefetin önünde yapması gerekli öncelikli iki iş duruyor. İlki millet ittifakı ortak bir aday çıkaracak ve bu aday başta Kürtler olmak üzere Erdoğan rejimine karşı her çevrenin desteğini alacak. Bu husus adayın yokluğunda karşımıza çıkan sayısız senaryoyu sadeleştiriyor ve seçenekleri azaltıyor. Bu kriterlere sahip aday mevcutlar içinde Kılıçdaroğlu olarak öne çıkıyor. İyi Parti Kılıçdaroğlu karşısındaki pazarlık şansını yükseltebilmek için aylardır aleyhinde bir kampanya yürütüyor. Halk indindeki desteğini sorguluyor. Bu kampanyanın masanın en güçlü adayı olan kişiyi yıpratacağı uyarılarını kulak ardı ediyor. İyi Parti ya Kürt oylarını hepten yok sayıyor ya da onlar olmaksızın da seçim kazanılabileceği hayaliyle yaşıyor. Kamuoyu desteğinin en fazla olduğu iddia edilen Yavaş’ın bile Kürtlerin açık desteği olmadan seçim kazanması bu şartlarda mümkün değildir.
Muhalefet herkes için kapsayıcı bir aday olabilecek İmamoğlu kartını elinden çıkaralı çok oldu. Demoklesin kılıcı gibi şimdi üzerinde siyasetten men edilme kılıcı gezinen İmamoğlu’nun adaylığının koşulları neredeyse imkansız bir noktaya geldi. Muhalefet karşısına çıkan momentleri hatalarıyla heba etti. Ama bilerek ama bilmeyerek elindeki en uygun adaylardan birini denklemin dışına itti. Bu seçenek de bugün ısrar ediyor olmak her şeyden önce iyi niyetle bağdaşmıyacaktır. Bu riski almaya gerek de yoktur. Siyaset somut şartların somut analizine dayanır. Bir devrimci bile siyasette koşulların üzerinden atlayamaz, yok sayamaz.
HDP kendi kriterlerini hem toplumun hem de muhalefetin önüne koymuştur. Yerel seçimlerde yaptığı gibi muhalefete şartsız bir destek vermeyeceğini deklare etmiştir. Ülkede yaşanılan olumsuzlukların kefaretini en çok üstlenenlerden bu hakkı esirgemek ne insafla ne de vicdanla bağdaşır. HDP Millet İttifakından değil ortak adaydan açık bir müzakere talebinde bulunmaktadır. Adayla müzakere istekleri en doğal haklarıdır. Siyaset soylu ilkeler uğruna yapılsa bile somut istekler üzerinden yol alır. HDP daha en baştan müzakereye kapalı olduğunu düşündüğü isimleri kamuoyuyla paylaşmıştır. Bunların kimler olduğu da malumdur; biri Yavaş diğeri Akşener’dir. Ayrıca HDP iki yıl önce yayınladığı ‘tutum belgesi’ ile müzakere şartlarını en asgari ölçülere çektiğini de herkese duyurmuştu. Bunlar üzerlerindeki baskının kalkması ve genel demokratik isteklerden ibaretti. Kendi tikel talepleri veya kürt kimliğine dair özel talepler ajandalarında yer almıyor. Kürtler açık bir müzakere ile hem sistemi dönüştürmek istiyor hem de siyasal denkleme dahil olabilmek adına bir ‘giriş bileti’ talep ediyor. Erdoğan’ın Kürtlerin üzerine kapıları sımsıkı kapatması demek yalnız onların mahkumiyetine değil bu ülkede iyi yaşam isteyen herkesin ebediyen cezalandırılması anlamına gelecek ve birlikte kurtuluş ümidini de sonsuza kadar erteleyecek.
İyi Partililer şuna karar verecek; Erdoğan’ın zulmü altında yaşamaya devam mı edelim yoksa Kürtlerle açık bir müzakereye mi girelim? Eğer mevcut rejimden hoşnut iseler masaya neden geldiler? Kürtlerle açık bir müzakere ortamında yaşamak Erdoğan’la yaşamaktan daha ehveni şer değil midir? Gerçek meseleleri Erdoğan’la mı Kürtlerle mi bir an evvel karar vermeliler. Devleti yönetmeye başladıklarında Kürt sorununu mevcut yöntemlerle mi çözecekler? Devletin Kürtlerle bir müzakere geleneği olduğunu bilmiyorlar mı? HDP ile müzakere iktidar değiştiğinde otomatik olarak devletle bir müzakereye dönüşecektir.
Millet ittifakının küçük partileri için öncelik aday değil kendi siyasi gelecekleridir. Parlamento da temsil edilmek ve Erdoğan’ın yenilmesi halinde dağılma sürecine gireceği düşünülen AKP’den mümkün en büyük parçayı koparmak öncelikli beklentileridir. Bu nedenle Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunda her hangi bir muhalefetleri yoktur. Aslında masadaki en güçlü seçenek ortaya çıkmıştır. Küçük partiler ve HDP dahil herkes Kılıçdaroğlu’nun adaylığına hazırdır. En güçlü seçenek haline gelmiş bir adayı bu saatten sonra yıpratmak, iyi niyetle de olsa halk engelini önüne diker gözükmek ne insafla ne de siyasetin ölçüleriyle bağdaşmayacaktır.
Muhalefet aday çıkarmak için önünde hala zaman bulunduğu düşüncesinde ise büyük bir yanılgı içindedir. Ağır yaşam koşulları altında mevcut iktidardan kurtulmak için gün sayan insanlar bir an evvel adayın ilanını ve kampanyanın başlamasını beklemektedir. Erdoğan dahi seçim tarihini erken açıklayarak muhalefetin bu konudaki zaafından azami istifade etmeyi umarken geçen her saatin kendine yaradığını bilmektedir. Kılıçdaroğlu en güçlü aday olarak temayüz etmişken onu ilan etmekten kaçınmak, uzatmaları oynamak sadece Erdoğan’a yaratacaktır.