‘Adanalı Kardeşler’ ne kadar Adanalı?

Barış Avcı

Adanalı Kardeşler, hakikaten Adanalı iki oyuncu İrfan Atasoy ile Bilal İnci’nin başrolünde oynadığı, Adana ve Adanalı göndermelerinin hikâyeye bolca serpiştirildiği tipik bir Yeşilçam komedisidir.

Ara not: Adanalı Kardeşler 1 Şubat 1973’de gösterime giren Melih Gülgen’in senarist, yapımcı ve yönetmen koltuğuna oturduğu bir filmdir. Bu filmi Öztürk Serengil’in başrolünde oynadığı ve bir seriye dönüşen ‘Adanalı Tayfur’ ile karıştırmamak gerekir. (Adanalı Tayfur / 1963, Adanalı Tayfur kardeşler / 1964)

Adanalı Kardeşler’de iki Adanalı oyuncu İrfan Atasoy ve Bilal İnci’nin yanında dönemin ünlü oyuncuları Kadir Savun, Hamiyet Yankı’nın yanı sıra Halit Akçatepe’de konuk oyuncu olarak rol aldı.

Film Adanalı Cabbar (İrfan Atasoy) ve Gaffar’ın (Bilal İnci) birlikte Samsunlu Kemalattin ve Cemalettin’in işlettiği kahvehaneye gelmesiyle başlar. Samsunlu kardeşlerden biri diğerine, belli ki geçmişte de hasım oldukları ikilinin kahvehaneye gelişini, “Ağabey şalvarzadeler yine geldi!” cümlesiyle duyurur. Bu replikteki ‘şalvarzade’ tabirini filmin ilerleyen bölümlerinde bir daha hiç duymayız. Ancak Adana ve şalvar klişesinin filmin başlangıcında izleyicinin dikkatini Adana ismine daha da çekmek için kullanıldığını düşünüyoruz.

Kahramanların Adanalılık vurgusu yalnızca isimde kalmaz. Cabbar ve Gaffar’ın üzerinde siyah şalvar, beyaz uzun kollu gömlek ve siyah kolsuz yelek vardır. Ayaklarında da elbette siyah sivri burun kundura. Adana kombinini bu şekilde gösteren yönetmen aynı sahnede Gaffar’ın kahvehanede otururken aynı anda iki sandalyeyi birden kullanması detayını es geçmez. Gaffar’ın (Bilal İnci) kahvehanede iki sandalyeye aynı anda oturduğu sahne Art Direktörün katkısı değilse oyuncunun Adanalılığını sergilemesi bakımından hayli doğal olmuş. (Sosyal medyada, ‘bir Adanalıyı uzaktan nasıl tanırsınız?’ sorusunun cevabı, ‘Otururken aynı anda üç sandalyeyi birden kullanıyorsa Adanalıdır!” şeklinde verilir.)

Filmin hikâyesi benzer komedilerde sıkça işlendiği üzere, beklenmedik karşılaşmalar, küçük pembe yalanlar, fakirin kendisini zengin göstermesi şeklindeki klişeler ile örülüdür. Hikâye öbeklerinin kuruluşu, gelişimi ve sahne geçişlerinde 70’lerin dönem filmlerinde sıkça rastlanan (aceleye getirildiği yahut düşük bütçe nedeniyle kotarılamadığı anlaşılan) belli aksaklıklar görülür.

Filmin ilk sahnesindeki bıçakla yaralamanın ardından her iki kardeşin de aynı sürede cezaevinde kalmış olması ‘hukuk tekniği’ açısından sakattır. Kahramanlarımızın aylar sonra cezaevinden çıktıklarını sanmamız istenen sahnedeyse önce Adanalı ardından Samsunlu kardeşler fonda herhangi cezaevi tabelası, onu andıran bina yahut demir kapı önünde nöbet bekleyen asker bile görmediğimiz bir noktadan şehir sokaklarına dalıverirler.

DÖVÜŞ SAHNESİYLE BAŞLAYIP DÖVÜŞ SAHNESİYLE BİTİYOR

Adanalı Kardeşler, avantür filmlerin vazgeçilmezi kavga sahnesiyle başlayıp 1 saat 15 dakika boyunca mütemadiyen kavga sahneleriyle sürüyor ve İstanbul’da başlayan hikâyenin finali Bursa’nın karsız Uludağ’ının zirvelerinde yine hayli uzun bir kavga sahnesiyle sonlanıyor.

Filmin girişinin Adanalı ve yoğun Laz şivesiyle konuşan Samsunlu kardeşlerin kavgası ve kavganın ardından girdikleri cezaevinden aynı gün aynı saatlerde çıktıklarıyla başladığından bahsetmiştim. Adanalı Kardeşler cezaevinden kol kola çıkar. Ancak peşlerine içeride tanıştıkları Eli Uzun Osman (Danyal Topatan) takılmıştır. Osman’ın filmdeki pozisyonu başroldeki oyunculara ‘yardım ve yataklık’ yapmak suretiyle hikâyeye ‘mizah unsuru’ katmaktır.

Eli Uzun Osman’ın eski mesleği olan hırsızlığı bıraktığını söylemesine rağmen henüz ilk sahnede Adanalı Kardeşlerin ev adreslerini avucunun içine not etmek için ‘az evvel cezaevi müdüründen arakladığı’ dolma kalemi kullanma teşebbüsünü ‘espri’ olarak kabul etmemizi istemiş senarist. Kardeşlerden Gaffur’un, Eli Uzun Osman’a, “Senden adam olmaz, Hadi çarşına göre pazar!” cümle yapısı filmin ilerleyen sahnelerinde de karşılaşacağımız bir diyalog kalıbı olmuş.

Adanalı Cabbar ve Gaffur ile Samsunlu Cemalettin ile Kemalettin filmin yedinci dakikasında ikinci kez bir arbedeye tutuşur. Allahtan ‘Eli Uzun Osman’ bir trafik polisinin düdüğünü ‘araklayıp’ kendisine olaya müdahale eden polis süsü vererek kavgayı ayırır. Aksi takdirde, herkesin, ‘denetimli serbestlikleri’ yanacaktır alim Allah! İkinci kavganın ardından Gaffur, ‘hadi bana eyvallah’ diye çekip gider ortamdan. Cabbar ve Eli Uzun Osman’ın bir çeşme başında serinlemeye çalıştıkları an ise artık ‘kader ağlarını öremeye’ başlamıştır.

İşinde gücünde bir genç kız elinde çantasıyla İstanbul’da metruk binaların yoğun olduğu, bir toprak yoldan yürürken dört serserinin evvela sözlü ardından fiili saldırısına maruz kalır. Kahramanımızın devreye girmesiyle serseriler olay yerini kaçarak terk eder. Az evvel serserilerin elinden kurtardığı genç kıza hayli abartılı bir ‘alıcı gözle’ bakan, hatta etrafından tam tur atan kahramanımız, “Merhaba Adanalı Cabbar…” diyerek elini uzatır. Serserilerin elinden kurtulan genç kızımız, “Gülbahar” diye karşılık verir tanışma girişimine. Dedim ya kurtarıcının hali kurtardıklarından geri kalmaz neredeyse.

“Hmmm çok güzel bir ismin var. Hakikaten bahar gibisin” diyerek komplimana devam eder Cabbar. Cabbar’ın bu aşırı girişken hali genç kızımızın tepkisiyle karşılaşır elbette; “Amma kestirme gittin ha. Yavaş ol biraz. Neredeyse toslayacaksın!” Genç kızın sert çıkışını, “Allahına gurban kız senin!” övgüsüyle gösterir Adanalı Cabbar Adana ağzında sıkça kullanılan bir klişeyle.

Aklıma Neyzen Teyfik’in kendisini gösterime yeni giren kovboy filmine çağıran arkadaşlarını ret gerekçesi geldi. Hikâye meşhur; “Hadi!” derler üstada, “Sinemada yeni bir kovboy filmi oynuyor. Birlikte gidelim.” “Yok, gelmem!” der Neyzen Teyfik. “Neden gelmiyorsun?” sorusuna verdiği cevaptır burada önemli olan; “Beyaz adam genç ve güzel kadını kötü Kızılderililerin elinden kurtarıyor. Ama sonra kendi beceriyor!”

MEĞER GENÇ KIZ KİMMİŞ?

Filmin 12’inci dakikasında anlarız ki Adanalı Cabbar tarafından serserilerin elinden kurtarılan genç kız Gülbahar işsiz güçsüz Samsunlu Laz kardeşlerin işinde gücünde, sorumluluk sahibi kız kardeşleriymiş.

Adanalı kardeşlere gelince. Cezaevinden yeni çıkan serkeş kardeşlerin ‘babacan’ babalarını bu rollerin vazgeçilmez oyuncusu Kadir Savun oynuyor. Filmin son sahnelerine kadar karakterinin ismini öğrenemediğimiz Kadir Savun’un adını ve lakabını birlikte öğreniriz: Balyoz Hasan. Balyoz Hasan babacan tavırlarıyla serserilikten başlarını kaldırmayan oğullarına öğüt verir: “Düşündüm taşındım yarından sonra ikiniz de karpuz sergisine çıkacaksınız, Orada çalışıp kazandığınızı efendi efendi yiyeceksiniz.”

Adanalı kardeşler dürüstlük timsali babalarının ‘helal kazanç üzerine’ uzun bir tiradını dinledikten hemen sonra karpuz sergisini ‘eli uzun’ cezaevi arkadaşlarına teslim edip bir eğlence ortamına geçer. Karpuz sergisinden kazandıklarıyla ‘asri giyimli’ çok sayıda kızın takıldığı bir mekâna nasıl gidebildiklerinin cevabını az sonra öğreneceğiz elbette.

Bu tarz filmlerde hikâye örgüsünde karakterlerin yollarının bir şekilde aynı yerde kesişme şartı vardır. Haliyle kahramanlardan dördü aynı mekândadır. Peki, kim hangi gerekçeyle burada bulunmaktadır: Cabbar (Bilal İnci) kendisini zengin bir iş insanı (tabii o yıllarda işadamı. Henüz işadamı sıfatı cinsiyetçi bulunduğundan iş insanı sıfatıyla değiştirilmemiştir) olarak tanıttığı güzel ve varlıklı bir kadınla birliktedir. Kardeşini de kendisi gibi zengin bir iş adamı olarak tanıtmaktadır. Ve fakat Samsunlu kardeşlerin işinde gücünde kız kardeşleri Gülbahar bu evde temizlikçi olarak çalışmaktadır. Bu olay örgüsünü anladığımız sahnede sakil duran tek şey, başrol oyuncusu İrfan Atasoy’un (filmde Cabbar) mekândaki plaj kıyafetleriyle sürekli dans eden çılgın gençlerin aksine siyah çizgili beyaz takım elbisesiyle ortamda dikilip durmasıdır.

İkinci karşılaşmalarının verdiği samimiyetten olsa gerek Gülbahar, esas oğlana doğrudan sorar; “Ne iş yapıyorsunuz?” Sonradan pişman olacak olsa da ortamın eğlenceli havasına uygun bir tonlamayla ve alaylı şekilde cevap verir Cabbar; “Yün alır pamuk satarım. Japonya’dan Çin’e, Afrika’nın köylerinde bile şubelerimiz var…”

Küçük kardeşinin tanışma faslının aksine ağabey Gaffur’un ilişkisi daha ileri seviyededir. Zengin ev sahibesi sevgilisinin dans etme talebini, “Ben bu havaları anlamıyorum. Heeey maestro bir kasap çalsana sen bana” deyip yaka cebinden çıkardığı mendille halaya durur kendisi. Bu sahne şatafatlı Avrupai mekânda yöresel figürlerin ön plana çıktığı bir tezatlık içerir. Ama filmin gidişatından ve genel havasından bu sahnenin belli bir sınıf çatışmasının altını çizmek için yapılıp yapılmadığını anlayamayız.

KARPUZ SERGİSİNDE YEŞİLÇAM AFİŞLERİ SERGİSİ

1970’lerin Yeşilçam filmlerinin en belirgin özelliklerinden birisi ‘aceleye getirilmiş havası’ ve zayıf prodüksiyonun filmin hemen her aşamasında kendisini göstermesidir. Adanalı Kardeşler filminin Adanalılığa/yerelliğe vurgu yapması arzu edilen ‘karpuz sergisi’ sahneleri bu özelliklerin gözden kaçmadığı sahneler olarak dikkat çekiyor.

Eli Uzan Osman’a nihayet derdini anlatan Cabbar’ın, “Sen hiç âşık oldun mu?” sorusunun cevabını romantik bir kanun dinletisi eşliğinde öğreniriz. Bu arada karpuz sergisinin bulunduğu çadırın duvarlarının film afişleriyle dolu olmasının herhangi bir anlamı var mı bilemedik. Bir de karpuz sergisi çadırının sünnet düğünü misali kıvır kıvır süslerle doldurulması ne manadır çıkaramadık açıkçası. Kim bilir belki de karpuz sergisi çadırlarının böyle süslenmesi adettendir.

1973 yapımı filmin geçiş sahnelerinde İstanbul’u izleriz bolca. Hele boğazın o yıllarda beton ormanlarına teslim olmamış fazlasıyla yeşil görünen her iki yakasını sola pan yapan bir kamera eşliğinde izlemek başka başka duygular yaşatır insana. Ama o da ne? O aylarda yalnızca tel askıları geriliş Boğaz Köprüsü inşaatı (2016’dan sonra Şehitler Köprüsü) değil midir o?

“ALLAHIN EVİNDE BANA İNANMANI İSTİYORUM!”

Yönetmenin görsel açıdan ‘sanat yaptığı’ bir sahneye geldi sıra. Niyeyse? Esas oğlan ile esas kız Ortaköy Camii’nin minaresindeki şerefeye çıkmıştır. Fonda az evvel bahsini ettiğimiz henüz inşa aşamasındaki Boğaz Köprüsü bir yana boğaziçinin her iki yakasını birlikte izlediğimiz panoramik sahneler İstanbul sevdalılarının ‘ah nerede o yıllar’ nostaljisi yaşatacak tattadır. Sevgililerin neden bir caminin şerefesine çıktıklarını başlayan diyalog anlatır nihayet; “İnsanın böyle bir yerde yalan söylemesine imkân var mı? Seviyorum. Seviyorum. Seviyorum ve buradan bütün herkese haykırmak istiyorum. Ve son olarak da burada Allahın evinde bana inanmanı istiyorum!” vurgusu yapar Cabbar (İrfan Atasoy).

 

“ADANALIYIM KAÇMAM!”

Samsunlu Laz kardeşler yanlarına iki kişi daha alıp eski hasımları olan Adanalı kardeşlerin karpuz sergisine doğru hınç ve hırsla gelmektedir. Eli Uzun Osman, “Hır çıkacak kaçalım” dediğinde Adanalı Cabbar’ın cevabı kesin ve nettir: “Adanalıyım kaçmam!”

Laz kardeşlerin niyeyse ‘Samsunlu’ olduğu vurgusunu karpuz sergisini dağıttıkları haberi büyük Adanalı ağabey Cabbar’a (Bilal İnci) telefonla haber verilirken öğreniriz. Adanalı Gaffur ve Eli Uzun Osman hem bolca dayak yemiş hem de karpuz sergisi yerle bir olmuştur.

Filmde bir sonraki planda iki hasım grup bu kez ‘karpuz sergisinin dağıtılması’ gerekçesiyle yeniden kavgaya tutuşur. Ancak burada bir alt metin izleyicinin gözüne sokulur: Her ikisi de cezaevinden şartlı salıverilen belalı kardeşlerin ‘Denetimli Serbestlik Hakkını’ yakmamak için Samsun ve Adanalı kardeşlerin kavgası polis olay yerine intikal etmeden bitmek zorundadır. Bunun için erketeye (gözcülüğe) yatırılan Eli Uzun Osman polisin olay yerine yaklaştığını haber verir vermez kıran kırana kavga biranda bitiverir.

Serim, düğüm ve çözüm eşiklerinden oluşur klasik film hikâyeleri. Çözüme yaklaşıldığını anlarız 50’inci dakikada. İşinde gücünde namuslu genç kız, ilk anda kendisini zengin bir iş insanı olarak tanıtan Adanalı Cabbar’ın kendisi gibi fakir olduğunu öğrenir. Fonda çok bilindik bir şarkının melodisi yükselir; “Senden başka senden başka sevemem ben hiç kimseyi…”

“ERKEK DEDİĞİN!”

2020’lerin Türkiye’sinde (ve eş zamanlı olarak dünyanın farklı coğrafyalarında) bazı kelimelerin cinsiyetçi olduğu hususunda ortak bir mutabakata varıldı. Adam, erkek ve benzeri kelimeler yerine daha ‘makul!’ kelimeler tercih edilir oldu. Fakat 1973’de gösterime giren avantür bir Yeşilçam komedi filminde ‘babacan’ Kadir Savun’un tiradı o dönemde izleyen hiç kimseye, ‘ne kadar da cinsiyetçi bir dil!’ dedirtmemişti kuşkusuz; “Erkek dediğin askerliği biter bitmez evlenmeli. Zürriyetini çoğaltmalı. Soyadını yaşatmalı.”

Baba ve büyük ağabeyin Samsunlu ailenin evine yaptığı ‘kız isteme’ ziyareti skandalla sonuçlanır. “Senin oğullarına bu evden kız değil kaz bile vermeyiz” diyerek misafirlerini evden kovar Cemalettin ve Kemalettin kardeşler.

Eli Uzun Osman’ın bir türlü işi rast gitmeyen Adanalı Cabbar’ın durumunu özetlediği, “Kırk yılda bir namaz. Onu da günahlar komaz!” atasözü somut olmayan kültür mirası olarak kayda geçmeyi hak ediyor kuşkusuz.

FİNALE YAKIN ‘ADANA GÜZELLEMELERİNE’ DEVAM

Adanalı Kardeşler filminin Adana güzellemeleri filmin son 15 dakikasında da aralıksız devam ediyor. Baba rolündeki Kadir Savun’un adını ve lakabını bu vesileyle öğreniriz örneğin. Samsunlu kardeşler, kız kardeşlerini kaçıran Adanalı Cabbar’ın nerede olduğunu öğrenmek için karpuz sergisine gelir. Baba, oğlu ve çiçeği burnunda gelinine zarar vereceklerini söyleyen Laz kardeşlere şöyle çıkışır; “Balyoz Hasan derler bana. Bir Adana oturması sıkarsam altı ay yerinizden kalkamazsınız sonra…”

Karsız ama zirvesi dumanlı Bursa’nın Uludağ’ında son bulur film. Samsunlu kardeşler Adanalı kardeşlerin izini Uludağ’ın zirvesinde bile bulmuştur. Yine artistik hareketlerle süslü bir kavgaya tutuşurlar. Kavgayı nihayet bitirmek için aklına ‘parlak bir fikir’ gelir Eli Uzun Osman’ın. Gülbahar’ın uçurumdan atladığını söyleyince iki kardeş grubunun kavgası bıçak gibi kesilir. Kardeşler bitmeyen kavgalarının neticesinin Gülbahar’ın intiharını tetiklediğini düşündüklerinden bir anda perişan olur: “Biz ne yaptık?”

Eli Uzun Osman’ın, ‘bitsin artık bu kavga bakın size ne sürprizim var’ tarzı diyaloglarından sonra ellerini birbirine vurunca Gülbahar biraz evvel ölü gibi uzandığı yerden sağ salim kalkıverir ayağa.

Balyoz Hasan ve Gülbahar ile iki bıçkın delikanlının annesi (niyeyse filmde adı anılmıyor ve filmin künyesinde sıfatı kocakarı olarak geçiyor) son sahneden birkaç saniye önce kadraja girer: “Bizde buradayız!” Böylece bir film klişesi daha istisna dışına çıkmadan sahnelenir; Komediler düğünle sonuçlanır.

Biraz evvel birbirine öldüresiye vuran kardeşler, sevgilileri, baba ve anne karakterleriyle Eli Uzun Osman el ele kol kola yürümeye başlar Bursa’nın Uludağ’ında geniş bir yolda ve fonda, “Adana’nın yolları taştan” türküsünün enstrümantal versiyonu çalmaktadır: Mutlu son.

 

KÜNYE: Yönetmen: Melih Gülgen, Senaryo: Melih Gülgen, Yapımcı: Melih Gülgen, Görüntü Yönetmeni: Dinçer Önal, Yapım: Gülgen Film, Vizyon Tarihi: 01 Şubat 1973, Süre: 74 dk., Tür: Komedi, Özellikler: Renkli

OYUNCULAR: İrfan Atasoy (Cabbar Adanalı), Bilal İnci (Gaffar Adanalı), Hamiyet Yankı Atasoy (Gülbahar), Danyal Topatan (Eli uzun Osman), Tijen Doray, Kadir Savun (Hasan Dayı), Oktay Yavuz (Cemalettin), Leman Akçatepe (Kocakarı), Kadri Ögelman (Komiser), Mehmet Yağmur (Serseri), Halit Akçatepe (Ufaklık).

 

FİLME DAİR NOTLAR

KİM KİMİ SESLENDİRDİ?

Adanalı Kardeşler dönemin teknik özellikleri gereğince sessiz çekildi ve sonradan dublaj tekniğiyle seslendirildi. Başrol oyuncusu İrfan Atasoy’u Abdurrahman Palay, Bilal İnci’yi Sadettin Erbil, Hamiyet Yankı Atasoy’u Ayşin Atav, Danyal Topatan’ı Pekcan Koşar, Kadir Savun’u Agâh Ün seslendirdi.

 

1972’DE ÇEKİLDİ ŞUBAT 73’DE GÖSTERİME GİRDİ

Yönetmen, yapımcı ve senaristliğini Melih Gülgen’in yaptığı Adanalı Kardeşler 1972’de çekildi 1 Şubat 1973’de sinemalarda gösterime girdi. Gülgen Film Stüdyolarına ait Adanalı Kardeşler’in Görüntü Yönetmeni Dinçer Önal’dı. Komedi, Macera türünde renkli çekilen sinema filminin süresi 74 dakikadır.

YÖNETMENİ ‘SEKS FİLMLERİ FURYASINI’ BAŞLATTI

Adanalı Kardeşler’in yönetmen, senarist ve yapımcısı Melih Gülgen Yeşilçam tarihine, ‘Türk sinemasında seks ve avantür filmleri furyasını başlatan isim’ olarak geçti. 3 Ocak 1946 tarihinde İstanbul’da doğan Gülgen 1968’de Kafkas Kartalı adlı ilk sinema filmini yönetti. 1972'de gösterime giren Parçala Behçet filmi ile Türk sinemasında seks ve avantür filmlerinde yeni bir Yeşilçam furyası başlattı. Yakalandığı akciğer kanseri nedeniyle uzun süre tedavi gören Gülgen, 21 Şubat 2017'de İstanbul'da öldü. Cenazesi Eyüp Sultan Mezarlığı'na defnedildi.

BAŞROL OYUNCUSU FANTASTİK FİLMLERİN KAHRAMANI OLDU

Adanalı Kardeşler’in başrol oyuncusu İrfan Atasoy 3 Şubat 1937 tarihinde Adana’da doğdu, 3 Şubat 2022’de 85 yaşında İstanbul’da vefat etti. Türk film sektöründe oyuncu, yapımcı, senarist ve yönetmen olarak hizmet verdi. 1967’de bir çizgi roman karakterinden uyarlanan “Killing İstanbul’da” adlı filmde yer aldı. Bu filmi Killing Uçan Adam'a karşı takip etti. Filmlerin yönetmenliğini Yılmaz Atadeniz yaptı. Gerek “Killing İstanbul da”, gerekse “Killing Uçan Adama Karşı” adlı filmler gişede çok başarılı oldu ve Yeşilçam’da yoğun bir Killing furyası yaşanmasına neden oldu.