Adanalı efsane sanatçı ölümünün 38. yılında anılıyor

Yılmaz Güney, 38 yıl önce bugün hayata gözlerini yumdu

Türk ve dünya sinemasının önde gelen sanatçılarından Yılmaz Güney’in hayata vedasından bu yana 38 yıl geride kaldı.

Sanatta yönetmenliğin yanı sıra senarist, oyuncu, yapımcı ve yazar olarak da önemli bir iz bırakan Güney, 9 Eylül 1984’te mide kanseri nedeniyle Fransa’nın başkenti Paris’te 47 yaşında hayata gözlerini yummuştu.

"Adana'dan Portreler" isimli ansiklopedik çalışmasında gazeteci - yazar Taner Talaş, Yılmaz Güney'in hayatına şu ifadelerle yer verdi:

YILMAZ GÜNEY KİMDİR?

1937 yılında Adana’da doğdu. Asıl adı Yılmaz Pütün’dür. Lise yıllarında, bisikletiyle sinemadan sinemaya on altı milimetrelik film bobinleri taşıyarak sinemaya ilk adımını attı. Sinemaya daha yakın olabilmek için Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bıraktı ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne yazıldı.

Sinemaya olan sevgisini “Sinemayla karşılaşmam 13 yaşındayken oldu. Kavgalı dövüşlü filmlerin gösterildiği fukara sinemalarına gidiyorduk. Kendimizi daha rahat hissediyorduk bu sinemalarda. Mesela bir Galatasaray Sineması vardı, çok güzeldi. Önünden geçer bakardık ama çok lükstü gitmeye korkardık. İstesek parasını verip girebilirdik. Ama ne kıyafetimizi ne de yapımızı uygun görmezdik o sinemaya.” sözleriyle özetledi.

Oynadığı filmlerde haksızlığa uğramış halktan insanları canlandırdı. Güney, yapımcılığını, yönetmenliğini, senaryo yazarlığını ve oyunculuğunu üstlendiği “Seyit Han/Toprağın Gelini” (1968) filmiyle ileride kendi adıyla anılacak olan film türünü ortaya çıkardı. Daha sonraki dönemlerde, genellikle Spagetti Westernler ile benzerlik gösteren bazı filmlerde rol aldı; bu tür filmleri yazdı ve yönetti. Bu açıdan, Türk Sineması’nın en özgün kişilerinden biri olarak görüldü.

Sonraki “Aç Kurtlar (1969), Umut (1970), Umutsuzlar (1971), Acı (1971), Ağıt (1971)” gibi filmlerinde ülke gerçeklerine değinen ve ezilen insanı odak olarak alan bir anlatım geliştirdi. Yaşamı olanca gerçekliği içinde yansıtmaya çalışan bu sinema, bir yönüyle 2. Dünya Savaşı sonrasında İtalya’da gelişen Yeni Gerçekçilik Akımı’nı, bir yandan da geleneksel halk destanlarını anımsattı.

1974’te yönettiği “Arkadaş”ta ve daha sonra hapse girdiği için Şerif Gören tarafından tamamlanan “Endişe”de (1974), gene hapse girdiği için sadece senaryosunu yazdığı, Şerif Gören tarafından yönetilen “Yol”da (1982), ölümünden önce yurtdışında yönettiği son filmi “Duvar”da (1983) kendine özgün tema ve anlatım biçimlerini geliştirerek uyguladı.

Yurtdışına çıktıktan sonra kurgusunu yapıp gösterime çıkardığı “Yol”, 1982 Cannes Film Şenliği`nde “Kayıp (Missing)” adlı filmle birlikte büyük ödül olan Altın Palmiye’yi paylaşarak Türk sinemasına tarihinin en önemli ödüllerinden birini daha getirdi.

Güney 1974 yılında Yumurtalık Savcısı’nı öldürme suçundan, 18 yıla mahkûm oldu. 1981 sonunda izin alarak ayrıldığı Isparta Cezaevi’ne dönmeyen Güney, daha sonra Fransa’ya sığındı. 1983’te Türk vatandaşlığından çıkarıldı.

9 Eylül 1984’te kanserden hayatını kaybetti ve Fransa’da toprağa verildi.

KÜLTÜR SANAT Haberleri

Dr. Gündoğdu Mersin’de ‘sanat’ konuşacak
İyilik Korosu Adana’ya geliyor
Adana turizmi teknoloji tabanlı genç girişimcilerle gelişecek
İllegal Hayatlar: Meclis zirvedeki yerini korudu