Aynı haber sitesinde köşe komşum Sedat Memili, geçen hafta Doğu Perinçek ile yaptığı programda “Neşe koronayı döver” dedi.
Gerçekten de, neşe esasında hayattaki acıların çocuğudur.
Sıkıntı sadece dert değil, ayrıca neşe de üretebilir.
Ya da şöyle düşünebiliriz:
Neşe acılara katlanmanın en sağlam desteğinden biridir.
Evimize kapandığımız bu günlerde; “Sağım solum korona, saklanmayan sobe…” diye abuk sabuk şeyler yapacağımıza Tahsin Filinta’ya kulak vermenin daha iyi olacağını düşündüm.
Tahsin Abimiz, has be has Adanalı… ( Öz Türkçe Öz be Öz…)
Adana’nın kültürel zenginliğinin ruhuna nüfuz etmiş az insan vardır. Bunlardan biri de Tahsin Filinta’dır.
Adana’nın ağabey’i Tahsin Filinta’nın anlattıklarını zihnimizde kaldığınca anlatacağım.
Bu da korona günlerinde morali bozuk olanlara ikramım olsun…
DALKAVUKLUK ÜZERİNE
Boyda kısa, gövde de küçük forsta büyük bir ağa Adana’ya gelir.
Küçük olduğuna bakmayın, cüzdanındaki para hacim ve miktar olarak büyüktür.
Bir de Küçük Ağa’nın bir zaafı vardır: At.
Ağayı keşfeden birkaç uyanık, gözlerine kestirdiği, sütçü beygiri gibi cılız bir atı Ağa’ya pazarlamaya karar verirler. Etrafını sarıp ağız birliğiyle:
“Ağam bir at var, sen de küheylan, ben deyim Zal’oğlu Rüstem’in atı… Bir koştu mu rüzgâr bile ona yetişemez… Şöyle yarış kazanır, böyle zengin eder…”
Küçük Ağa’nın ağzı sulanır.
“Aman kaçırmayın. Kaç para bu at? “
“İşte şu kadar ağam” deyip yüklüce parayı alıp aralarında kırışırlar ve sütçü beygirini Ağa’nın ahırına çekerler.
“Ağam şeker lazım… Bal lazım…” derken artık Ağa’yı nafaka kapısı yaparlar.
Gün gelir devran döner, koşu zamanı olur…
Küçük Ağa yarışları izlemek için hipodroma gider.
Yarış başlar.
Millet ayaktadır. Her kes bağırıyor:
“Koş aslanım! Yürü küheylanım!”
Küçük ağa bir zıplar iki zıplar bir şey göremez. Adamları etrafını çevirmişlerdir. Onlara:
“Ulan ne oluyor? Anlatın bana!”
“Ağam, senin küheylan maşallah rüzgâr… Rüzgâr…”
Onlar öyle dedikçe Ağa, daha da yükseklere zıplamaya çalışır ama nafile… Bir şey göremez. Adamlar:
Hey Maşaallah” dedikçe Ağa’nın heyecanı artar.
Birinci dönemeç… İkinci dönemeç… Tabi sütçü beygiri en arkada…
Yarış sonlara dayanmıştır. Ağa heyecanına yenilemez:
“Anlatın ulan ne oluyor?”
Bizim üç kağıtçı dalkavuklar:
“Ağam bu at ne dehşetmiş… Alimallah, diğer bütün atları önüne katıp kovalıyor… Tüh Tüh nazar değmez İnşallah…”
Eh işte Korona bitiyor, her şey güzel olacak… Nazar değmez inşallah…
Tahsin Abimizin başka hikayesinde buluşmak üzere…