Dalgalı fikirlerinden / Riyakar zikirlerinden / Korkirem balam korkirem
Muhlis Akarsu
Ölü sevicinin korkusu insanlıkla yüzleşmektir...
Milyonlarca sabah olduğu gibi o sabahta güneş doğmuş, karanlığı aydınlatmıştı.
Gün ile birlikte insanlar da uyanmıştı. Bir gürültü duymuştum akşam, sabah baktığımda, bahçemizde bulunan belki 70 – 80 yıllık dut ağacı yönetici tarafından kestirilmişti.
Ağaca konan kuşlar, gölgeye park etmiş arabaların üzerini kirletiyordu: Neden bu…
Ağaçtan, dal, yeşillik ve kuşlardan özellikle arabası için rahatsız olan bir insan en basit tanımıyla nekrofil’dir; Ölü sevici…
Nekrofil ruh hali, iyiliğe, güzelliğe, yaşama, sevince, yeniden doğuşa, neşeye yani insanı insan yapan her şeye düşmandır.
Yakar, keser, biçer yok eder… Çünkü onu besleyen, kokuşmuşluk, çürümüşlük, çöp hali…
O gün 2 Temmuz 1993 günüydü.
İşyerine giderken arabamda Hasret Gültekin’in kaseti vardı.
Yayla tadında ve hasat zamanı tonundaki sesiyle, aşığına sesleniyordu.
“Vakt-i seherde / Açılır perde / Düştüğün yerde / Derman sendedir…”
Bolulu Âşık Himmet, medrese eğitimi aldıktan sonra huzuru tasavvufta buldu. İlginçtir 1609 ve 1684 tarihleri arasında yaşamış bu âlimin deyişleri, 1971 yılında Sivas’ta doğmuş Hasret Gültekin tarafından yeniden keşfedilip dünyaya duyuruluyordu.
Ağaç kesen nekrofil insanın iç karartan bunaltısı, Hasret Gültekin’in ruha hitap eden türküsüyle dağıldı.
“Düşmüşüm kaldır / Ağlarım güldür / Minnetim oldur / Derman sendedir…”
Basından izlemiştim, şu aralar (2 Temmuz 93 Sabahı için) Paris’te bulunan Hasret Gültekin, Sivas’a davet edilmişti. Bu kadar can bir araya gelmişken Hasret Gültekin ’siz olmazdı. (Ölüme dahi Hasret’siz gitmediler…)
Ben de içimden “Keşke iş yerinden izin alabilseydim de Sivas’a gitseydim” diye hayıflanıyordum.
“Benim biçare / Yürek pür pare / Kaldım avare / Derman sendedir”
Tatile öylesine ihtiyacım var ki… Üstelik bu yaz sıcağında.
İş yerinde radyo dinliyorum. Sivas’ta olaylardan söz ediliyor.
İşimize devam ediyoruz. Yapılacak işler, verilecek beyannameler, tahsil edilecek çekler, ödenecek senetler, temin edilecek hammadde, stok bakiyeleri ve maliyetleri arasında ne büyük bedeller ödeyeceğimizi bilmeden çalışıyoruz.
Bir ara radyodan uzaklaştım.
YANGINI VOLKAN GÖRÜREM KORKMİREM
O aralar, Muhlis Akarsu’nun çok sevdiğim ve günümüzü mükemmel özetleyen bir türküsü dillerden dillere dolaşıyordu.
Muhlis Akarsu, korkmayan yiğit bir adamın türküsünü haykırıyordu. Arif Sağ, Yavuz Top ve Muhlis Akarsu’nun gönüllerini paylaştıkları Muhabbet Serisi’nden:
“Aybalaaaam
Tek başıma çıkıram ben
Dağlara bala dağlara bala dağlara
Yangını volkan görirem
Cin görirem can görirem
Mezerde hortlak görirem
Bin türlü tufan görirem
Gulllibi yaban görirem korkmirem
Korkmirem bala korkmirem…”
1993 yılları, yine görünmez zannedilen bir el (Oysa kimlerin elleri olduğu gayet açık) güzel yurdumun güzel insanlarını huzursuz etmeye çalışıyordu. Laiklerin, dincilerden korktuğu; dincilerin laikleri yok etmenin sevap olduğunu zannettikleri saçma sapan inançların ortaya döküldüğü zamanlara giriyorduk. Oysa ne dindarların laiklerle sorunu vardı ne de laiklerin dindarlarla, çünkü laiklerin tamamı dindardı...
Dinci... Din tacirleri... O ayrıştırıcı ve ötekileştirici müsibet... O temiz İslam inancının yüz karası olan zihniyet... Ülkenin ufuklarını karartmaya çalışıyordu.
“Aybalaaaam
Şafak vakti düşirem ben
Çöllere bala çöllere bala çöllere
Kükremiş aslan görirem
Kan giyen sırtlan görirem
Dalgalı umman görirem
Cin görirem can görirem
Mezerde hortlak görirem
Bin türlü tufan görirem
Gullibi yaban görirem korkmirem
Korkmirem bala korkmirem…”
ZİKİRLERİNDEN FİKİRLERİNDEN KORKİREM
Aydınlık kafaların korkmadığı belalar bunlardı. Akarsu neden korktuğunu itiraf ediyordu:
Aybalaaaam
Bu korkmamazlığım ile
Vallahi bala billahi bala tillahi bala
Harda bir yobaz görirem
Harda bir softa görirem
Harda bir molla görirem
Korkirem bala korkirem bala korkirem
Korkirem bala korkirem
Dalgalı fikirlerinden
Riyakâr zikirlerinden
Korkirem bala korkirem bala korkirem
Korkirem bala korkirem…”
Ve Radyolardan bir felaketin haberini duydum. İnsanlarımız, bir ağaç gibi devriliyordu. İnanamadım. Bu kez iş yerinden izin almadan kendimi eve attım. Çaresiz kalmış ters tosbağa gibi yattım evde. Babamı kaybettiğim zaman dahi gözyaşlarıma hâkim olmuştum; ama o an hâkim olamadım. Olamıyorum. Televizyonda o alevleri, dumanları, o sakallı yobazları, insan olarak aramızda dolaşanları gördükçe dehşete düştüm.
“Korkirem, dalgalı fikirlerinden, riyakâr zikirlerinden korkirem balam korkirem…”
Ve korktuğunun boşa olmadığı görüldü. Riyakâr zikirli, dalgalı fikirli” adamlarca yakılarak yıldızlaştı. Ben mi? Hala korkuyorum;
Onlar yetmedi, şimdi ölümler, komşularımıza ihraç edildi.
Bunun adına insanlık deniyor. Paris’te yaşayan ve dostlarını kırmayarak konser programlarını iptal edip bir günlüğüne Sivas’a gelen Hasret Gültekin…
O ağacı kesen nekrofil ruhlu insan, hayatı boyu o ağaç kadar insanlığa yararı dokunmuş mudur ki; sanmıyorum…
ÖLÜ SEVİCİNİN KORKUSU İNSANLAŞMAKTIR…
Hasret’i, Muhlis’i ve daha nice canları, ağızlarından salya çıkararak ve o pis ağızlarında, kutsal kelimeleri de iğfal ederek yakanlar, onların ayaklarının tozu dahi olacak kalitede miydi?
Ve Hasret Gültekin’in kulaklarımdan çıkmayan sesi:
“Nefs-i zalimi / Sundum elimi / Gözle halimi / Derman sendedir…”
Derviş Himmet'e / Derdi firkate / Çare vuslata / Derman sendedir…”
Ölü sevici ruh karakteri, kendine dahi değer vermeyip, Allah’a itaati kula itaat zanneden, kara cahil olduğu için kimseye değer vermez.
Ne sanata, ne edebiyata, resme, heykele, müziğe değer vermez… Bu değerlere düşmandır. Çünkü bu değerler bir ölü seviciye, insanlığı, dürüstlüğü, doğruluğu ve hepsinden ötesi, temiz ve kirlenmemiş bir inancı Allah’a itaati hatırlatır. O ölü sevici ki, ışığı görünce dağılan, ömrü tükenen ucube yaratıklar gibi karanlıklarla beslenir.
Ölü sevicinin korkusu insanlıkla yüzleşmektir…
Bu gün 2 Temmuz, Canların göğe yükselmelerinin 26.nci yıldönümü. Hakka yürüyenler, gün be gün yeniden doğup yeşerirken, o karanlık zihniyetin sahipleri, gün be gün tükenip, her gün ölmekteler…
Hasret Gültekin ve Muhlis Akarsu’nun şahsında, 37 Can ve bütün mazlumları saygıyla anıyorum.