Darbeler ve hükümetler adlı makaleyi yazarken amacım 27 Mayıs – 12Mart - 12 Eylül darbelerin sosyo – ekonomik ve sınıfsal yapılarını irdelemekti. Her darbenin bir arka planının olduğunu analiz etmekti.
2. Dünya savaşı bitmiş dünya 1950’lerde sosyalist ve emperyalist – kapitalist blok olarak iki ayrı uç noktaya ayrılmıştı. Bu savaşa taraf olmayan Türkiye jeopolitik konumu gereği her iki sistem tarafından da “KADİR / KIYMET” değer biçilen ülke durumuna gelmişti. Kapitalist üretim biçimini ve devlet modelini tercih eden Türkiye ABD emparyalizmi için önemli bir konumda idi.
2. Paylaşım savaşı sonrası Truman Doktirin’i ve Marshall planı gereği yeni sömürgecilikle bütünleşen politika Türkiye’ye yardımda gecikmedi. Kendi egemonik çarkına aldı. 1946 çok partili sisteme geçiş dönemi 1950 – 1954 Demokrat parti hükümeti işte tam bu çarkın, kuşatmanın yani yeni sömürgeciliğin dönemidir.
ABD’nin ve çok uluslu petrol şirketlerinin Menderes Hükümetine koşullu yardım ve yatırım destekleri çok cömertçe yapıldı. Koşulları öncelikle kara yollarının yapılmasına hız vermek , yollar yapmak, alt yapı hazırlığına ağırlık vermekti. Kısa zamanda bu istekleri yerine getirildi. Artık gereken alt yapı hazırlanmıştı. Ancak yeni sömürü alanları ve tüketim pazarı için bu yeterli değildi. Kapitalist üretim tarzının olmazsa olmazı olan sanayi malları üretimi de iş birlikçi yerli sermayedarları ile birlikte çoğalmakta, çeşitlenmekteydi. EROL TOY’UN detayını İMPARATOR romanında aktardığı gibi….
Otomativ, beyaz eşya, ara mallar, elektrik, elektronik malzemeler, otomobil lastiği vb, ürünlerin üretimi iç pazarda alıcı bulmalı, pazar açılmalıydı. Ne var ki Türkiye Güneydoğu’da toprak ağalı, batıda ilkel büyük çiftlik sahiplerin tekelinde olduğu için iç pazar bu talebe cevap veremiyordu. Buna bir çıkış yolu bulmak zorunlu hale gelmişti. ABD Menderes hükümetine ültimaton vererek (İMF’nin koşullu yardımlarını hatırlayalım) sanayi alt yapısını ve pazar ekonomisini geliştirme yatırımlarına geçme direktifi verdi. Menderes hükümeti de temsil ettiği sınıfların çıkarlarına ters düştüğü için bu isteklerine karşı koydu, gönüllü olmadı. Yani tarihin sanayi üretiminden yana olduğunu eninde sonunda egemonik devletlerin taleplerinin yerine getirileceğini kavrayamadı. Kendi sonunu da getirdi.
Bazı kesimlerin bu tespitlerden dolayı ezberlerinin bozulacağını tahmin ediyorum. Bu görüşümü destekleyen çok önemli bir kurumdan söz edeceğim. 1961 Anayasası ile şekillenen DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI’nın oluşumu tam da bu amaca hizmet etmektedir. DPT’nin ne işle uğraştığı planlamasını ve yöneticilerinin kimlerden oluştuğunun incelenmesini öneririm. Doğrudur 1961 Anayasasında nispi demokratik bir ortam oluşmuştur. Demokratik hak ve özgürlükler kısmen verilmiştir. Özellikle siyasi parti ve sendikalaşma yasaları önemlidir. Ancak yukardan aşağıya dizayn edilen embriyo halinde ki kapitalist sistemde bu kadar da hak ve özgürlükler verilmeliydi.
Kıssadan hisse 27 Mayıs darbesi ülkemizdeki kapitalist sanayi üretim tarzını yerleştirmek, geliştirmek ve uluslararası şirketlerle bütünleştirmek için alt yapı oluşturmuştur.