Selahattin Çolak bizim, Bekir Fevzi Yıldırım da bizim. Hatta…
Türkiye’de devlet ve siyaset, toplumu olması gereken sınırların çok üzerinde aşırı etkiliyor.
Izdırabımızdır; toplum, siyasetten özerk hareket etme kabiliyetini kazanamıyor.
Bu durumun toplumsal yaşantımızın her alanına değişik şekilde yansımaları oluyor. Özerk kurumlar oluşmuyor, yasama, yürütme ve yargı bir türlü ayrışamıyor. Birçok konuda gelenek, norm, kural ve teamül oluşmuyor.
Siyasetin sakil ve popülist yapısına, toplumda teslim olmuş oluyor. Bu nedenle, hadiseler karşısında, toplum refleksinden çok kabile refleksi ile hareket ediyoruz.
Siyaset bu durumu alabildiğince istismar ediyor ve kötü emellerine bizi de alet ediyor.
Bu durumun yansıdığı birçok konu var ama özellikle benim yaşamımın son 25 yılında yer alan, konuştuğumuz, tartıştığımız, içine dahil olduğum bir konu var.
“Bir şekilde, bir vesileyle, kamuya ait yerlere verilen isimlerin kaldırılması, değiştirilmesi, bu konuda şark kurnazlığına tevessül edilmesi”.
Zamanında gerekli zihinsel olgunluğa ulaşamadığım için maalesef bu konuda sicilimde içime sindiremediğim bir siyahi nokta olduğu doğrudur. Durduğum ideolojik ve siyasi kampa göre; değersiz bulduğum isimlerin silinmesi, değerli bulduğum isimlerin silinen isimlerin yerine verilmesi konusunda yazdığım yazılar vesilesiyle oluşan siyahi noktayı kastediyorum.
İyi niyetlerle, Türkiye’nin darbe tarihinde ismi geçen insanların kamuda var olan isimlerinin silinmesi ve yerine başka isimlerin konulması ile alakalı çalışmalarda bir dönem ben de bulundum.
Kafam, çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği Melekgirmez Çarşısı isminin radikal muhafazakâr arkadaşlar tarafından değiştirilmesi gündeme gelince dank etti. Bu arada kayıtlara geçsin, arkadaşlar evrak üzerinde başarılı oldular. “Melekgirmez Çarşısı” ismi resmi yazışmalardan kaldırıldı.
Bugün, zihinsel tarihimde yer alan bu durumu, zihinsel hamlık olarak görüyorum.
Türkiye’nin düşünsel ve siyasi hastalıklarından biridir; güçlü bir iktidar gelir, kendinden önceki tarihi gerçeklikleri de yok sayarak, sevmediği isimleri ve tarihi olayları kitaplardan çıkarıverir.
Okullarda okutulan tarih kitaplarından binlerce örnek, hepimizin belleğindedir.
Yine güçlü bir iktidar, güçlü bir belediye başkanı, güçlü bir yönetici başımıza gelir. Kendi durduğu yere göre, aykırı ve uygun olmayan isimleri silmeye başlar.
Çoğu zaman da bunu iyi niyetlerle yapar. Çünkü, kendisine, tarihi temize çıkarmak gibi bir görevde vermiştir. İtinayla tarihi temizlemeye kalkışır.
Türkiye genelinde binlerce örnek vardır ama kendi şehrimiz olan Adana’dan baktığımız zaman yakın tarihte bu tartışmaları çok yaşadık.
Aytaç Durak, 2010 yılında içişleri bakanlığı tarafından görevden alınınca, yerine gelen başkan vekili ilk iş olarak Aytaç Durak’ın “Dürüst olmak esastır, önemli olan yetkiliyken dürüst kalabilmektir” sözünü, Büyükşehir Belediyesi binasının duvarından indirdi. Yerine de Atatürk’ün Adana ile alakalı sözünü asıverdi.
Silinenin yerine tartışılmaz bir figür olan Atatürk ismini veyahut ona ait bir sözü asmak aslında Aytaç Durak’ın da başvurduğu bir gelenekti, bu gelenek Aytaç Durak’ı da vurmuş oldu, bu durumun ayrıntısını aşağıda anlatacağım.
Adana’nın en önemli bulvarlarından birisi olan Kenan Evren Bulvarının ismi, Şehitler Bulvarı olarak değişti. Ne oldu? Ağır aksak işleyen demokrasimizi askeri darbe gölgesinden kurtarmış mı olduk?
Şimdi, Kenan Evren’in bizim 7. Cumhurbaşkanımız olduğu gerçeğini ve tarihimizde ordu hiyerarşisi içerisinde darbe yapan bir kişi olarak geçtiği gerçeğini silmiş olduk mu? Ayrıca durduğumuz yere göre, kişilerin iyi ya da kötü olduğunu belirleme hakkını ve bu hakkı tüm topluma dayatma yetkisini size kim verdi?
Kenan Evren hakikaten demokrat insanlar tarafından eleştirilirse dahi, 12 Eylül ortamında yaşayan çoğu insan tarafından, yaptığı darbe nedeniyle, kanın durması sebebiyle, sevilen ve sayılan bir kişi olarak tarihe geçti. Ben sevmiyorum, ancak sevenler çoğunlukta.
Adana’da trajikomik örnekler de var. Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış olan Selahattin Çolak’ın, kendi belediye başkanlığı döneminde, kendi açtığı bulvara ismini vermesi üzerine, yeni gelen belediye başkanı Aytaç Durak’ta ilgili bulvarı, Mustafa Kemal Paşa Bulvarı yapmıştı.
Araya sıkıştırayım, kamuda etkin olan insanların kendi isimlerini, kendi yetki alanında bir yerlere vermesi de gerçekten çok büyük bir ayıp olarak tarihe geçmiştir. Bu ayıp da yaşamalıydı.
İleride yaşayan nesiller, bir zamanlar memleketi yöneten insanların yönetim çapının ne olduğunu bilmeleri açısından önemli bir veriyi yaşayarak öğrenmeliydi. Keşke Selahattin Çolak Bulvarı ismi değişmeden o bulvarda kalsaydı.
Konumuzla kısmen alakalı olan bir olayı da ilginç bir örnek olarak zikretmeliyim. Dönemin Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin iştiraki ile temeli atılan, ismi Devlet Bahçeli olan köprü tamamlanmaya yakın, bizzat Devlet Bahçeli’nin isteği üzerine ismi değişti ve o köprü 15 Temmuz Şehitler köprüsü olarak yoluna devam etti.
Yaşayan başarılı insanların isimlerinin bir yerlere verilmesi tartışması ayrı bir konu. Selahattin Çolak örneğinde olduğu gibi, bir yöneticinin kendi ismini, yetkisini istismar ederek bir yerlere vermesi nedir Allah aşkına? Siyasetten bağımsız bir toplum olamadığımız için bu konuda da kural gelenek oluşturamıyoruz.
Keşke toplumsal kültür açısından belli kriterler olsa.
Araya sıkıştırayım;
Annesinin, babasının veyahut dedesinin ismini, müteahhitliğini yapmış olduğu siteye veren görgüsüz müteahhit ayrı bir bahistir. Ancak aynı kültürün tezahürüdür.
Kamuya dönelim.
Yeni öğrendim, Erzincan’da Binali Yıldırım Üniversitesi varmış.
Kesinlikle yaşatılmalı, Ak Parti iktidarından sonra gelecek olan iktidarların bu tür isimlere dokunmaması gerekiyor.
Bir dönemi anlamak ve çözebilmek için, kamusal alanlara verilen isimlerin bize ışık tutacağı kanaatindeyim.
Özellikle siyaset bilimciler, tarihçiler ve değişik dalda çalışan bilim insanları için bir dönemin tahlilini yapabilmek; caddelere, bulvarlara, okullara, hastanelere, stadyumlara verilen isimler üzerinden olacak ve ilgili dönemin karanlık kalmış yanları bu şekilde aydınlanacaktır.
Özellikle son 20 yılımızı, önümüzdeki dönemde anlamak ve yorumlamak, bizatihi verilen isimler üzerinden olacaktır. Olası bir iktidar değişikliğinde, bu isimlere dokunulmasından çok ciddi kaygı taşıyorum, hakikaten kaygılıyım. Verilen isimlerin değiştirilmemesi için elimden geldiğince bir gazeteci olarak mücadele edeceğim.
Adana’ya döneyim.
Geçen haftalarda Yüreğir Belediyesinin bir ünitesinde isim değişikliğine gittiği basına yansıdı.
Önceki dönemin Ak Partili belediye başkanı olan Mehmet Fatih Kocaispir, merhum Bekir Fevzi Yıldırım’ın vefat etmesi üzerine, merhumun ismini bir birime vermişti. Seçimleri kazanan yeni başkan CHP’li Ali Demirçalı’nın bu tabelayı indirdiği söylendi.
Gerçekten merhum Bekir Fevzi Yıldırım, Ak Parti’nin fikir ikliminde hareket eden, uzun bir dönem Ak Parti’de siyaset yapmış, muhafazakâr, hayırsever bir iş insanıydı. CHP’nin mücavir alanında bir isim değildi. Belki CHP’li kamuoyu isminin orada bulunmasından rahatsızlık da duymuş olabilir.
Ancak; Bekir Fevzi Yıldırım,
Adana tarihi içerisinde ismi anılmaya layık bir kişi midir, tartışmasız benim açımdan anılmaya layık bir kişidir. Sevmek zorunda mıyız, hayır, hatta isminin oraya layık olmadığını da düşünen insanlar olmuştur.
İşte tam burada benim söylemek istediğim, formüle etmeye çalıştığım konu gündeme geliyor.
Kişiler üzerinde nesnel bir mutabakat yapmak zorunda değiliz, kamuda ismi olan kişiliklerin tamamına yakını tartışmalıdır. Bu isimler bizim tarihimizdir, tabelaları indirmek anlamsızdır.
Geçen günlerde Sarıçam ilçemizde gezerken Ak Parti Adana Milletvekili Ahmet Zenbilci’nin ismini bir bulvarda gördüm. Ne alaka dedim.
Sarıçam Belediye Başkanlığı da yapmış olan Zenbilci’nin ismini bulvara kimin verdiğini bilmiyorum ama sıradan bir milletvekilinin, bir bulvarda isminin olmasının, gelecek nesillerin ve Adana’nın siyaset iklimini göstermesi açısından bulunmasının gereğini içime sindirdim.
Şimdiden düşünmeye başladım. 22 yıllık Adana Ak Parti siyaseti içerisinde bakanlık yapan kişilerin ismi Adana’da herhangi bir yere verilmedi. Neden Ahmet Zenbilci? Mesela Ömer Çelik neden yok? Abdullah Doğru ve Faruk Aytek ismi de bir yere verilecek mi? Düşünmeye sevk etmesi açısından bile bu durum kıymetli.
Ahmet Zenbilci Bulvarı ismi kesinlikle yaşamalı ve kalmalı. Gelecek nesiller, Ahmet Zenbilci isminin, ilgili bulvara neden verildiğini tartışmalı.
Başka bir tartışma konusu, ismi kamusal alanda olup yaşayan insanların, toplum içinde kabul edilemeyecek bir suç işlemesi konusu. Bu isimler kabahatli hale gelse dahi isimlerinin olduğu yerde kalması taraftarıyım. Sıklıkla gündeme gelen Yılmaz Güney konusunda da tavrımı muhafaza ediyorum. Yılmaz Güney ismi ilgili yerlerde yaşamalı ve biz onu tartışmalıyız.
Bugün, asılarak idam edilen Adnan Menderes’in ismi Adana’da bir bulvarlarda yaşıyor. Bu durumla yüzleşmemiz çok kıymetli. Asarak idam ettiğimiz bir insandan özür dileyecek bir özgüveni göstermemiz, Demokrasimiz açısından kıymetli.
Atatürk’le sorunlar yaşamış olan Kazım Karabekir isminin Adana’da sokaklarda, okullarda yaşaması Demokrasimiz açısından hakikaten çok kıymetli.
Son yıllarda, hiçbir vasfı olmayıp, siyasetin kutuplaştırıcı tarafında holigan tribün lideri olarak yer almış kimi isimlerin kamuya ait yerlere verilmesi de bence kıymetli.
Türkiye’nin bir dönem ucuz siyasi popülizme teslim olmasının verisi olarak orada kalmasını çok kıymetli görüyorum.
Her gelen iktidarın, yöneticinin ve kudretli bir kişinin, hoşuna gitmeyen isimleri değiştirmesi, bu meseleye yönelmesi, Türkiye’de demokrasiye büyük zarar veriyor.
Artık bu işe bir son vermek gerekiyor.
İsimler, olaylar, bizim tarihimiz, tarihten kaçılmaz.