1. YAZARLAR

  2. Vedat Kahyalar

  3. Sahi, Adalet Denen "Şey" Neydi?
Vedat Kahyalar

Vedat Kahyalar

Sahi, Adalet Denen "Şey" Neydi?

A+A-

Adalet kavramı, kişiden kişiye o kadar farklı algılanıyor ki... Günümüzde çoğu zaman gerçek anlamından ve işlevinden uzaklaştırılarak içi boşaltılan bir kavrama dönüşüyor.

Kelime anlamı; eşit olmak, eşit kılmak, denklik, denge, doğru davranmak, hakka göre hüküm vermek olan adalet, bir şeyi yerli yerinde yapmak veya herkese ve her şeye hak ettiği şekilde davranmak demektir. Adaletin zıddı ise haksızlık yapmak ve doğru yoldan sapmak gibi anlamlara gelen zulüm kavramıdır.

Rabbimiz buyurur ki:

"Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın)...” (Nisa, 135)

Bir toplumda adalet varsa orada dayanışma, barış, huzur ve mutluluk hâkimdir. Adaletin güvencesi olan hukuk işliyorsa haksızlık ve zulüm barınamaz. Aksi takdirde, toplum daima huzursuzluk ve adaletsizlikle karşı karşıya kalır.

Peygamberimiz (AS), her konuda olduğu gibi adalet konusunda da son derece hassas davranmıştır. Gençliğinden itibaren insanlar Hz. Muhammed’in (AS) adaletine güvenmiş ve onun hakemliğine başvurmuştur. Peygamberlik geldikten sonra da Allah’ın emirleri doğrultusunda ayrım yapmadan herkese karşı adaletle muamele etmiştir.

Tarihte Adalet Kavramı

Adalet kavramı, kültürlere ve dönemlere göre farklı şekillerde yorumlanmıştır. İlk adalet teorileri Eflatun’un Devlet adlı eserinde ve Aristoteles’in Nicomachean Ethics adlı kitabında ele alınmıştır. Tarih boyunca birçok filozof ve düşünür adalet üzerine çeşitli görüşler ortaya koymuştur:

İlahi Emir Teorisi: Adaletin Tanrı tarafından sağlandığını savunur.

Doğa Kanunları: 1600’lerde John Locke gibi düşünürler tarafından dile getirilmiş, adaletin doğa yasalarına dayandığını öne sürmüştür.

Toplumsal Sözleşme: Adaletin, bireylerin ortak uzlaşmasıyla şekillendiğini savunan bir görüştür.

Yararcılık: 1800’lerde John Stuart Mill gibi düşünürler, adaletin en iyi sonuçları doğuran durum olduğunu ileri sürmüştür.

Dağıtımcı Adalet: Adaletin, kaynakların nasıl ve kime dağıtıldığıyla ilgilendiğini ele alır.

Egalitaryen Yaklaşım: Adaletin ancak eşitlik ilkeleri içinde var olabileceğini savunur.

John Rawls’un Teorisi: Adaleti hakkaniyet çerçevesinde ele alır ve toplumsal sözleşme perspektifinden değerlendirir.

Mülkiyet Hakları Teorisi: Robert Nozick gibi filozoflar, mülkiyet haklarına dayalı bir adalet sisteminin ekonomik refahı artıracağını iddia etmiştir.

Cezalandırıcı Adalet: Yanlışların cezalandırılmasını merkeze alır.

Onarıcı Adalet: Mağdur ve failin ihtiyaçlarına odaklanan bir yaklaşımdır.

Adalet Türleri

Adaletin farklı türleri vardır:

İlkel Adalet: Doğa kanunlarına dayalı adalet anlayışı.

Uygar Adalet: Hukuk sistemleri içinde şekillenen adalet.

Denkleştirici Adalet: Haksızlıkları telafi etmeye yönelik adalet.

Dağıtıcı Adalet: Kaynakların adil paylaşımıyla ilgilenir.

Sosyal Adalet: Toplumdaki eşitlik ve fırsat eşitliğini gözeten adalet anlayışı.

İlahi Adalet: Tanrısal düzen içinde tecelli eden adalet.

Adaletin Yokluğu

Adaletin olmadığı bir toplum, tıpkı temelsiz bir bina gibi, eninde sonunda çökmeye mahkûmdur. İnsanlık tarihinin başından beri süregelen adalet arayışı, kıyamete kadar devam edecektir.

"Adalet olmayınca devlet büyük bir çeteden başka nedir ki?
Aurelius Augustinus

Ali Şeriati’nin şu sözü de düşündürücüdür:

"Ey Muhammed! Getirdiğin dini öylesine bozdular ki, artık sen bile tanımakta zorlanırsın!"

Adalet, yalnızca sözle gerçekleşmez. Günümüzde içi en çok boşaltılan kavramlardan biri maalesef adalettir. Oysa adalet, insan olmanın ve dinin temel direklerinden biridir. Gerçek anlamından ve uygulanışından ne kadar uzaklaşılırsa, İslam’dan kopuş da o derece artar.

Adaletin en çok zayıflatıldığı alanlar:

Yanlış yargılamalar

Liyakatsizlik

Irkçılık

Adaletsiz ekonomik düzen

Denk olmayan kaynak paylaşımları

Savaşlar

Bireysel veya kurumsal ihtiraslar

Adaletin gerçek anlamına yeniden kavuşması için bireylerden devletlere kadar herkesin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerekir. Ancak o zaman toplumda barış, huzur ve güven yeniden tesis edilebilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.