s.y’nin Kara Gömleği
“ Naziler, kelimenin en kötü anlamıyla ev kadınıydılar. Ellerindeki bezler ve süpürgelerle ortalıkta koşturup duruyorlar ve toplumu dışkı, toz ve pislik olarak gördükleri herşeyden arındırmaya çalışıyorlardı; haz düşkünlerinden, eşcinsellerden, Yahudiler’den, kanları saf olmayanlardan, siyahlardan ve delilerden. Nazi düşünün temelinde, ırksal saflığa ilişkin, o zehirlenmiş küçük burjuva düşü yatar tam da. “ ( Dostluğa Dair, s.136, Michel Foucault, Telos Yayınları, 1992 )
MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın Hdp’nin kapatılması ile ilgili tartışmalar sırasında şu açıklamayı yaptı: “ (...) Hdp halk düşmanıdır, tabiat ve insanlık düşmanıdır. (...) kamilen itlafı gereken bir haşere sürüsüdür. Ağızları kapatılması gereken kravatlı mazbatalı güruhtur. “ Foucault’nun Nazilere ilişkin tespitleriyle Semih Yalçın’ın ifadeleri arasındaki benzerlik o kadar çarpıcı ki Foucault yaşamış olsaydı tahlillerini bu açıklamaları da içine alacak şekilde genişletirdi herhalde.
Faşist ideolojinin en önemli özelliği toplumsal yaşamı kaba güç ilişkilerine indirgemesi, güçlü olanın yaşama hakkını kutsaması, zayıf ve korumasız kabul ettiklerinin varoluşlarına bir değer atfetmemesidir. Komünistlere, çoğunluktan olmayanlara, azınlık din ve mezhep mensuplarına, demokratlara zoraki tahammül edilir. Bu ideolojide şiddetsizlik, medenilik ve hümaniter değerlerin toplumsal bünyeyi zayıflattığına inanılır. ‘Böylesi değer ve davranışlar dişil’ olarak değerlendirilip küçümsenir, alay konusu edilir. Kahramanlık, heroizm, maçizm, güç ve kudret imgeleri fetişleştirilir. İsteyen Nihal Atsız’ın, Necip Fazıl Kısakürek’in, Peyami Safa’nın ve bilumum yerli faşist ideologların yazılarına bakabilir.
Bu söylem 19.yüzyılın sonunda burjuva ideolojisinin içine girdiği krize yanıt olarak çıkan, sosyal darwinizmden denilen anlayışlardan beslenir. Darwin’e göre canlı hayatın evrimi şu bilimsel yasayı ortaya çıkarmıştır; güçlüler ayakta kalır güçsüzler ise ya itlaf olur yada güçlülülere hizmet etmek zorunda kalırlar. Marx’ın Kapital’ini ithaf etmeyi düşündüğü bu büyük adamın fikirleri burjuvazinin temsilcilerine can simidi gibi gelmişti. Darwin’in fikirlerini istedikleri şekilde yağmalayarak ‘ üstinsan ‘ ve ‘ ırkçılık ‘ teorilerini ürettiler. Bu görüşleri toplumsal yaşama mekanik biçimde uygulamak suretiyle güçlü olanın ayakta kaldığı zayıf olanın doğal seçimle ayıklandığı bir toplum tahayyülü; ülkeler ve uluslar arasındaki ilişkilerdeyse çıplak gücün tek ölçü kabul edildiği ‘ lebensraum ‘ yani ‘ yaşamalanı ‘ dediğimiz yayılmacı teoriler ortaya çıktı.
Bilimler tarihi dikkatle incelendiğinde tıp denilen disiplinin en geç özerkleşen bilimler arasında yer aldığı görülecektir. Hekimlik mesleği kuşkusuz insanlık tarihi kadar eski bir meslektir, burada kastettiğimiz modern tıpbın ayrı bir disiplin kimliğine kavuşması ve tedavi süreçlerinin diğer bilimlerin gelişiminin etkisiyle modernleşmesidir. Burjuva dünya görüşünün krizi sürekli farklı teoriler ortaya çıkarmıştır. Aydınlanmaya duyulan iyimserlik azalmaya, ilerlemeye olan inanç geri çekilmeye başladığında yüzyıl sonuna doğru ortalığı uzviyetçi görüşler kaplamış ve toplum canlı bir organizmaya benzetilmiştir. Toplumu insan bedenine benzeten görüşler popülerlik kazanmış, sosyolojinin kurucusu kabul edilen Durkheim uzviyetçi görüşün ilk temsilcisi olmuştur. İşlevsellik, iş bölümü ve korporatist yaklaşım Durkheim’cı sosyolojinin toplumu açıklama kalıplarıydı.
Sosyal darwinist ve uzviyetçi ideolojiler kavramsal repertuvarlarını oluştururken tıpbi söylemden sürekli sözcük ve terim tedarik etmiştir. Sınıf, sınıflar , sınıfsal çatışma gibi kavram ve kategoriler toplumsal hastalık ve anomali olarak değerlendirilmiş, toplumsal hijyen ve sterilizasyonun sağlanması gaye edinilmiştir. Burjuva toplumunu aşmak isteyen güçlere toplumsal bünyeyi istila eden haşerat gibi davranılmış, yok edilmeleri için düzen güçleri kendi koydukları normları çiğnemekten kaçınmamıştır.
Bugün aynı zamanda Kahramanmaraş Katliamı’nın 42.yılı. Dinsel ve milliyetçi duygular teyakkuza geçirilip camilerden pogrom çağrıları yapılırken, katliamı gerçekleştirenlerin gözünde Aleviler toplumsal bünyeyi istila etmiş, yok edilmeleri farz olan mikroplara dönüşmüştür artık. Katliam pratiklerinin bu kadar rahat gerçekleşmesinde Foucault’nun ev hanımlarına benzettiği küçük burjuva dünya görüşüyle mücehhez kitlelerin gözünde kendinden olmayanların halk sağlığını tehlikeye düşüren mikroplar, bakteriler, virüsler gibi algılanmasının etkisi vardı kuşkusuz.
Güçlünün ayakta kalmasını vazeden sosyal darwinizmden kurtulmadıkça, birarada yaşamanın toplum olma vasfını edinmek için yeterli olmadığını anlamadıkça, toplum olma halinin uzviyetçi dünya görüşüyle asla bağdaşmayacağına kavramadıkça Naziler gibi faşist bir söylemle konuşan Semih Yalçın’lar aramızda kara gömlekleri ile dolaşmaya devam edecekler.