1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu (3)
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu (3)

A+A-

Protestan Ahlakı ile çalışmak bir ibadet düzeyine yükselmiş oldu. Tembellik, aylaklık Tanrı’ya karşı olmakla eşdeğer tutulmaya başlandı. Böylece Protestan asetizmi Katolik çileciliğini dönüştürdü. Asetizm dünyadan uzaklık, hazlardan kaçınmak, kanaatkarlık demekti. Hıristiyanlıkta beden hor görülür, ruh yüceltilirdi. Bedenin dünyevi ayartmalar karşısında daha kırılgan olduğu düşünülürdü. Bu nedenle beden katı kurallarla kontrol altına alındı. Cinsellik sadece üremeye indirgendi. Üreme dışındaki cinselliğin insanı kirleteceği varsayıldı. Yasaklanan arzular, ancak karnaval esnasında serbest bırakılıyordu. Bakthin karnavala ilişkin çalışmasında bu durumu canlı biçimde tasvir etmişti. Ruhu ve bedeni sıkıca denetlenen mümine karnaval sırasında tam bir serbesti tanınırdı. Her türlü taşkınlık, sapkınlık ve ahlak dışı sayılan davranışa bu esnada sınırsız bir hoşgörü gösterilirdi. Dünyadan haz almak, dürtüleri serbest bırakmak olağan dönemlerde hor karşılanıyordu. 

Protestan Ahlak asetik davranış tiplerini ortadan kaldırmadı. Bedensel hazlar, dünyevi tutkular yine hor görülmeye devam etti. Çalışmadan geçirilen zamanın Tanrı’ya karşı işlenmiş bir günah olduğu inanç katına çıkartıldı. Tanrıya layık bir mümin olabilmek için çok çalışmak, israftan kaçınmak ve tutumlu olmak gerekliydi. ‘Komşunu sev’ düsturu yerini mesleğini, işini seve dönüştürüldü. Protestan Ahlak zenginliğe karşı değildi. Zenginliğin rahatlığa, dünyevi zevklere yönelmesinden kısaca amacından sapmasından rahatsızdı. Eğer zenginlik asetik bir yaşam ile uyumlu ise kategorik olarak reddedilmiyordu. Protestanlıkta zenginliğin hangi niyetle edinildiği, hangi amaca yöneldiği önemliydi. Eğer zenginlik hazlara, zevklere ve dünyevi konfora yönelmemişse meşruydu. Hatta bu tür zenginliğin bir ibadet olduğu kabul edilirdi. Bir mümin bedensel zevkler, heyecanlar için değil Tanrı’yı memnun etmek için çalışırdı. Tanrı’yı memnun etmek için yapılan çalışma kutsanırdı. 

Protestan Ahlak Marx’ın ilk birikimin kaynaklarından biri olarak gösterdiği ‘sömürge yoluyla’ birikimle çatışıyordu. Weber analizinde buna ‘maceracı kapitalizm’ diyordu. Maceracı kapitalizme talan, yağma, el koyma ve şiddet eşlik ediyordu. Müminin Hıristiyanlıkta alnında ilk günah ile dünyaya gelmesi gibi Marx’da ilk birikimin her çeşidinin kaynağında kan ve gözyaşı olduğunu söylemişti. Şiddetin, zorun, zorla yerinden etmenin eşlik etmediği bir kapitalizm söz konusu değildi. Weber’in kapitalizme geçiş anlatısı sermaye sahiplerinin kendilerine dair imgesiyle uyum içindeydi. Zenginliğin kaynağı çalışmak, tutumluluk, biriktirmek ve ussalıktı. Bu anlatıda karşılığı ödenmemiş emeğe ayrıcalıklı bir yer tanınmıyordu. Zenginliğin kaynağı ‘özgür emeğin’ karşılığı ödenmemiş, el konulmuş emeği değildi. 

Piyasada karşılaşmış taraflar sözleşme aracılıyla bir alışverişe giriyorlar, işçi emek gücünü kapitalist üretim araçlarını katıyordu. Bu alışveriş sonucunda ise taraflar  verdiklerinin karşılığını alıyordu. İşçi ücret kapitalist kar ile ayrılıyordu. Weber bu karşı karşıya gelişin eşitsiz doğası hakkında bir yorum yapmıyordu. Karın kaynağının işçinin ödenmemiş emeği olduğu ile ilgilenmiyordu. Onu ilgilendiren bu karşılaşmadaki ussal boyuttu. Çalışmayı, tutumluluğu, çifte kayıt sistemini, hesapçılığı bir ethos düzeyine yükseltmiş kapitalistin tinine odaklanıyordu. Protestan asetizmi bu kapitalisti münzevi bir yaşama sokarak lüks ve şatafattan uzaklaştırmış, sermaye birikimini usa ve etosa uygun hale getirmişti. Sermaye birikiminin ardındaki dürtü Marx’ın dediği gibi kapitalistide hükmü altına alan sermayenin bu özel yasası değil asetik yaşam tercihiydi.

Kısacası bu ussal yaşam biçimi Hıristiyan asetizminin ruhundan doğmuştu. Protestan bir aileye mensup ve ateist olduğuna ilişkin hiçbir imada bulunmayan Weber olumlayarak anlattığı bu sürecin en sonunda demirden bir kafesin oluşmasına yol açtığını söyler: “ … asketizm manastır hücrelerinden meslek yaşamına taşınınca ve dünyevi yaşama egemen olmaya başlayınca, kendi açısından, çağdaş ekonomik düzenin teknik ve ekonomik varsayımları üzerine kurulu mekanik-makina üretimine bağlı büyük evrenin kurulmasına yardımcı oldu; bu evren bugün, bu mekanizma içine doğmuş olan bütün bireylerin-yalnız doğrudan doğruya ekonomik kazanç ile ilişkili olanların değil- yaşam biçimlerini büyük bir güçlükle belirledi ve belirlemeye de devam edecektir. “ 

Mekanikleşen ‘muzaffer kapitalizmin’ artık asetik ruha ihtiyacı kalmamıştır. Demirden bir kafese kapatılmış insanın başka bir yaşamı düşleyecek tüm imkanı elinden alınmıştır. Davranışları mekanikleşmiş, ussallığı bu davranışların ritmik tekrarına indirgenmiş insanın bu demir kafesten kurtulabilmesi mümkün değildir. Weber tıpkı Marx’ı andırır biçimde kazanç dürtüsünün her tür dini ve ahlaki kılıfından uzaklaşmış olduğunu söyler. Weber gelecek noktasında umutlu değildir. Yeni peygamberlerin gelip bu kireçleşmiş dünyaya yeni bir ruh üfleyebilecekleri konusunda iyimser olmaktan uzaktır. Nietzche’nin bahsettiği son insanın ‘ruh yoksunu uzmanlardan ve yürek yoksunu zevk insanlarından’ ibaret olduğunu söyler. Tümüyle umutsuzdur; işbölümü ve ussalığın yarattığı uzman insan tipi ruhsuz, zevk sahibi olanlar ise yürek yoksunudur.

Önceki ve Sonraki Yazılar