Postmodernlik Üzerine
Postmodernlik eski hızından çok şey kaybetmiş bile olsa hedeflerine büyük ölçüde ulaştı. Postmodernlik asıl saldırısını epistemolojik düzlemde büyük anlatılara yöneltmişti. Dünyanın bütünlüklü bilgisine ulaşmak artık mümkün değildi. Bu tür açıklamaların tümü son tahlilde totaliter toplum projeleriyle sonuçlanıyordu. Farkın, başkalığın, tikelliğin yok sayıldığı ve bütünlüğü kuran her şeyin özcü bir açıklamaya yaslandığı bir söylemdi modernlik. Büyük anlatılara karşı açılan savaşın nihai sonucu kurtuluş düşüncesine duyulan güvensizlikti.
Postmodernlik büyük anlatıların en başına Aydınlanmayı yerleştirdi. Aydınlanma son tahlilde kendi karşıtına dönüşmüş ve dünyayı özgürleştirmek bir yana tahakkümü çoğaltmıştı. Aydınlanmanın vardığı yer tam bir hayal kırıklığıydı. Her türlü otoriteyi aklın süzgecinden geçirerek kritize eden Aydınlanma kendi putlarını yaratmıştı. Aklın iyimserliğinin üreteceği ilerlemeye duyulan inanç bir mit haline gelmişti. Mitleri yok etmek, rasyonel bir düzen inşa etmek için yola koyulan Aydınlanma bir dizi yeni mitler üretmişti. Aydınlanmanın kurucu ilkesi akla dair hissedilen güvensizlik çok gerilere götürülebilirdi. Romantikler imgeye, dirimselciler sezgi ve deneyime, varoluşçular ise varlığa akla duydukları güvensizlik nedeniyle imtiyaz tanımışlardı.
Postmodernlik Aydınlanmayı tahakkümü çoğaltmakla, disiplin tekniklerini kusursuzlaştırmakla, imha aygıtlarını insan soyunu yok edebilecek düzeye eriştirmekle suçlarken asıl olarak Aydınlanmanın en kapsayıcı, inandırıcı ve bütünlüklü anlatısına sahip Marksizmi hedef almıştı. Marksizm Aydınlanmanın doğal mirasçısı kabul ediliyordu. Aydınlanmanın günahları milliyetçilik, liberalizm ve muhafazakarlık gibi öz evlatlarına değil onunla ilişkisi onay ve yadsımanın diyalektik birliği tarafından temsil edilen sosyalizme kaydedilmişti. Büyük anlatıdan kastedilen şey kurtuluş umutlarını en derli toplu biçimde biraraya getirmiş marksizm kaynaklı sosyalizm akımıydı.
Postmodernlik kültürel alanın tamamını kuşatan bir akım olarak çok özgün bir konjonktürün ürünüydü. İçinden konuşanlar bu akımı dönemselleştirmek konusunda ciddi bir kafa karışıklığı yaşıyordu. Bazıları postmodernin modern olanı bile öncelediğini iddia ediyordu. Sanat ve edebiyat ele alındığında postmodernin izlerini çok gerilere götürebilmek mümkündü. Aralarında öncelik ve sonralık ilişkisi kurabilmek çok zordu. Ama postmoderndeki post takısı önüne geldiği sözcüğe sonralık vurgusu katıyordu. Postmodernlik bu anlamda modernlik sonrası, modernden sonra gelen demekti. Öncelikle modernlik denilen tarihsel bir deneyim yaşanmış postmodernlik bunun içinden çıkıp gelmişti. Bu yepyeni bir evre miydi yoksa modernin pörsümüş, yadsınmış bir hali miydi karar verilemiyordu.
Aydınlanma hem bugüne ilişkin sağlam bir bilgiyi hem de bunun sağladığı özgüvenle geleceğe ilişkin kurtuluş ümidini temsil ediyordu. Aklı kurucu ilke kabul eden Aydınlanma projesi sayesinde doğanın ve toplumun güvenilir bilgisine ulaşmak mümkündü. Aklını kullanma cesaretine sahip olan insan içine itildiği ergin olamayış haline son verebilir, kendini tanıyabilir, güçlerini fark edebilir ve doğayı kontrolü altına alabilirdi. Aklını kullanamadığı için her yerde kralların, prenslerin insafına terk edilmişti. Doğanın ürünü insan doğayı idrak edemediğinden sunduğu imkanlardan yararlanamıyordu. Aklı aracılığıyla özneleşecek insan kendini tanıyacak, toplumsal yaşamını rasyonel biçimde düzenleyecek, doğanın sağlam bilgisi aracılığıylada doğaya hükmedecekti. Doğa ananın sırlarını çözen insan teknik sayesinde refaha erecekti.
Aklı aracılığıyla insan epistemolojik açıdan huzura erecekti. Dünyayı istediği gibi düzenleyebilir, tasnif edebilir ve sistemleştirebilirdi. En sağlam bilgi türü matematik kesinliğe ve mutlaklığa sahip olandı. Verdiği bilgi sağlamdı, güvenilir ve doğruydu. İnsan içine itildiği cehaletten ancak eğitim sayesinde kurtulabilirdi. O nedenle Aydınlanma eğitim aracılığıyla işlerin yoluna koyulacağı güvenine sahipti. Aydınlanmacıların bir kısmının despotların ayağına kadar gitmelerinin nedeni buydu. En başta onları eğiterek fikirlerine kazanacaklarına inanıyorlardı. Dİderot, Voltaire ve hatta Kant böyle safdil bir inanca sahiptiler.
Postmodernlik bilgiye güven duymaz. Bilginin özgürleşime değil tahakküme aracılık ettiğini düşünür. Bilimlerin gelişmesi, birbirinden ayrışması özgürlükle değil insanın disiplin altına alınmasıyla sonuçlanmıştır. Bilgi kurtuluşa değil güç ilişkilerini tahkime hizmet etmiştir. Bilgi yansız, nötr olmayıp daha en başında Bacon’ın belirttiği gibi güç demekti. Bilgi mutlak bir boşlukta, egemenlik ilişkilerinden bağımsız bir yerde üretilmiyordu. Bilginin ilerlemesi, çoğalması insan üzerindeki kontrolün pekişmesi demekti. Eğitim ise bilinci aydınlatmıyor hakim ideolojilere uygun özneler inşa ediyordu. Eğitim bilimsel bir yansızlığa, nesnelliğe sahip değildi. Güç ilişkilerinin ve ideolojilerin belirlenimi altındaydı.
Postmodernlik tüm bu umutsuzlukları, endişeleri miras olarak devraldı. Kendisi keyfi, seçmece yeni bir anlatı inşa etti. Büyük anlatıları baskıcılıkla itham ederken kendisi de bir meta anlatı olmaktan kaçınamadı. Bilgiye negatif bir yerden yaklaşırken meşruiyetini yine bilgi ile temellendiriyordu. Postmodernlik açıklamalarındaki tüm paradokslara rağmen bir konuda başarılı olmuştu; kurtuluşa giden yollar üzerine kuşku tohumları ekmeyi başarabilmişti. Varolanın acımasız bir eleştirisine sahip olsa da kurtuluşa giden yolları sıkıca kapattığı için, postmodernlik düzeni aklıyor, meşrulaştırıyordu. Meta anlatılara duyulan güveni tahrip ederken kendisi itirazı ortadan kaldıran yeni bir meta anlatı oluyordu. Her türlü tahakkümü sorgularken ortadan kaldırılmasına dair umutları yerle bir ediyordu. Postmodernlik felsefi olarak büyük kriz dönemlerine mahsus yeni bir şüphecilik ve bilinemezcilikti. Bir çağ eşiği semptomu olarak anlayamadığımız taktirde postmoderni güvenilir bir bağlama yerleştiremezdik. Önce bu bağlam üzerine gidelim.