Peker İkonoklast mı?
İkonoklastizm put kırıcılık anlamına geliyor. Kilise ve katedrallerdeki havarilere, aziz ve azizelere ait kutsal eşyaların, resimlerin parçalanması hareketine deniliyor. Daha çok kriz dönemlerinde ortaya çıkıyor ve mezhep savaşları olarak boy gösteriyor. Türkiye’de iktidar bloku dediğimiz konfigürasyonun uzuvlarının maddi gerçekliği üzerindeki sis perdesi de Peker aracılığıyla kaldırılıyor şimdi. Türkiye’nin hiçbir muhalefet dinamiği gerçekler üzerindeki perdeyi bu şiddette aralamamıştı. Toplumun büyük bir bölümü şimdi kulağını ve gözünü Peker’den gelecek videolara dikmiş durumda.
Konuya dair ilk yazımızda var olanı mafya içi bir hesaplaşma olarak değerlendirmenin budalalık olacağını söylemiştik. Mafyöz aktörler sistemin tam merkezine yerleşmiş bulunduğundan yaşanılanları topyekun iktidar dinamiğinden bağımsız kavrayabilmek mümkün değildir. Kim ki görünenle yetiniyor ve izlenimci bir biçimde olanı biteni izah ediyorsa Türkiye’den kopmuş demektir.
Aklını tatile çıkardığını, bir serdengeçti olduğunu söyleyen Peker’in böyle olmadığı çok açık. Üzerinde önceden çalışılmış, hedefleri dikkatle saptanmış, sembolleri özenle seçilmiş konuşmalar yapıyor. Adeta bir mevzi savaşı yürütüyor. Elindeki konvansiyonel güçleri çok dikkatli kullanıyor, hedeflerini özenle belirliyor. Gücünün, imkanlarının farkında. Kendisini takip edenlerin, onaylayanların, destekçilerinin kimler olduğunu da çok iyi biliyor.
Bu kitlenin sembol ve değerlerini de iyi özümsemiş. Toplum basit bir mafya aktörü olarak gördüğü, aşağıladığı, kriminalleştirdiği, cahil varsaydığı kişinin iktidar denilen yapının düğüm noktalarına nasıl ulaştığını ve bu düğümleri şimdi elinde sanki İskender’in kılıcı varmış gibi çözdüğünü şaşkınlıkla izliyor. Herkesin aklına bu gücü içerde ve dışarda kimin sağladığı sorusu geliyor. Kimlerle hareket ediyor, arkasında görünen ve görünmeyen hangi kuvvetler bulunuyor. Onu harekete geçmeye yönelten amil ailesine yapılan saygısızlık ve bunu bir şeref meselesi haline getirmiş olması mı? Kuşkusuz onuruna dokunulması, nasırına basılması onu harekete geçirmiş olabilir, ancak tetiklediği sürecin pek çok fay hattını ayaklandırdığı da sabit.
Peker şimdilik Ağar ve Soylu’yu hedef almış gözüküyor. 15 Temmuz’un yarattığı devlet krizi ikliminde bu aktörler Bahçeli’nin de desteğiyle hem güvenlik hem de yargı bürokrasisinde önemli mevziler edinmişlerdi. Fetö’nün servetine yönelik mülksüzleştirmeler anlaşılan o ki ciddi bir mülkiyet transferi yapmalarına da imkan sağlamış. Paranın, siyasetin, dokunulmazlığın edindirdiği güç devlet aygıtı içindeki bu unsurlara geniş bir yayılım alanı da kazandırmış. Daha ileri bir okuma ile şunu da söyleyebiliriz; hukuksuzluğun en tepeden başlaması, herkesi terörist olarak suçlamanın kolaylığı, güvenlik ve yargı ağının dağılması devlet de feodalleşmeye zirve yaptırmış. Ellerindeki gücün cazibesi ile Erdoğan sonrasını bile kurgulayacak bir aşamaya gelmişler.
Bu ifşaatlardan bu aşamada en memnun olacak olan herhalde Albayrak’dır. Peker arada pelikancılara sallasa da onları doğrudan hedef haline getirmiyor. Ya karşısındaki düşman cepheyi genişletmek istemiyordur ya da o alana girdiğinde doğrudan Erdoğan’la karşılaşacağından ürktüğü için şimdilik bu alandan uzak duruyor. Bu ifşaatların ihtiyatla konuşmak gerekirse Erdoğan’ı da çok fazla rahatsız ettiğini düşünmüyoruz bu aşamada. 15 Temmuz sonrası oluşan iktidar blokunun bir tercihin değil mecburiyetin sonucu olduğunu düşündüğümüzden istenmeyen aktörlerin bu şekilde tasfiyesi de Erdoğan’ın işine gelmiş olabilir. Soylu’nun yıpratılması, Ağar’ın karizmasının çizilmesi iktidar blokundaki nüfuzlarını kıracak ve belki de Soylu’nun siyaseten tasfiyesini getirecektir. Tarikat ve cemaat kanallarının, gazetelerinin bu boşluğu gördüğü Peker’e hayırhah yaklaşımlarından da anlaşılıyor.
Peker ve arkasındaki güçleri ifşaatlar devam ettikçe daha net göreceğiz. Suriye savaşının içinde doğrudan yer alan Peker bu alana girecek mi girmeyecek mi, bu alana girdiğinde devlet bütün uzuvlarıyla bu işin içinde olduğundan dolayı onu tetikleyenin restorasyoncu güçler olduğunu da daha rahat söyleyebileceğiz. Çok flu bir alanda olduğumuzun ve her türlü ihtiyatı kuşanmanın gerekli olduğunun farkındayız. İşte o vakit Peker’in gerçek bir ikonoklast olup olmadığını da anlayacağız.