1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Özel - Erdoğan Görüşmesi (2)
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Özel - Erdoğan Görüşmesi (2)

A+A-

31 Mart seçimi Erdoğan’ın yenilgisini sadece tescil etti. Şaşırtıcı olan yenilginin bu kadar büyük olmasıydı. Erdoğan salt seçimleri kaybetmedi. Başka birçok şeyi de kaybetmiş görünüyor. Kuşkusuz seçim yenilgisinin bu kadar ağır olması başka şeyleri de tetikleyecek. İlk sonuç, Biden ile Beyaz Saray’da verilecek görüntünün iptal edilmesi ile geldi. Önceden kararlaştırılmasına, son güne kadar hazırlıklara yapılmasına rağmen, ABD gezisi iptal edildi. Biden zayıflayan bir Erdoğan kendini toparlamasına, içeride güçlü bir imaj vermesine takoz koydu. Bu gezinin İsrail lobilerinin etkisiyle, Erdoğan’ın Hamas’a verdiği destekten dolayı iptal edildiği değerlendirmelerine katılmadığımızı belirtelim. Bu nedenlerden sadece biri olup en önemli neden değildir. ABD yönetimi büyük bir seçim yenilgisi alan Erdoğan’ın elinin zayıfladığını, içeride sıkıştığını görmüş ve bunu kendi hedefleri açısından değerlendirmek istemiştir. Bugün Erdoğan hem jeopolitik hem iktisadi nedenlerle sıkışmış görünüyor şimdi buna bir de seçim yenilgisi eklendi.

İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği ile ilgili itirazlar geri çekilmiş ve bu fasılda dördüncü kuşak savaş uçağı olduğu söylenilen F-16’ların modernizasyonu ile yetinilmişti. F-35’ler meselesi, Ukrayna’daki gelişmelerin arka planındaki isim olarak bilinen ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Vekili Victoria Nuland tarafından S-400 pazarlıklarına bağlanmıştı. ABD’li yetkililer eğer bu konularda ilerleme kaydetmek istiyorsanız S-400’leri toprağa gömmelisiniz şartını getirmişti. Zaten Türkiye kamuoyu S-400’lerin akıbetinden habersizdi. Aktif mi değil mi kimseler bilmiyordu. Ancak beşinci kuşak savaş uçağı olan F-35’lerin ödemeleri bile yapılmıştı ve parçalarının büyük bölümünün üretimi de Türkiye’de yapılıyordu. ABD tek yanlı biçimde bu uçakları da göndermeyeceğini ve Türkiye’nin üretiminden vazgeçtiğini de duyurdu. Bu konuda yaşanılanlar tam bir fiyasko olup ulusal onur adına utanç vericiydi. Dolayısıyla Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliğini ulusal çıkarları doğrultusunda kullanamamış ve ileri sürdüğü başlıkların hiç birisinde en küçük bir ilerleme sağlayamamıştı. Bu iyi pazarlıkçı olduğu söylenilen Erdoğan rejiminin elindeki kartları kullanamayacak kadar zayıf ve dışarıya bağımlı olduğunu gösteriyor. ABD yönetimi Erdoğan’ın elinin zayıflığını bildiği için makul bir açıklama yapmaktan bile kaçındı. Bir ABD’li yetkili Reuters’e yaptığı açıklama ile gezinin iptal edildiğini duyurdu. Uluslararası ilişkileri ülkesinin ulusal çıkarları doğrultusunda yönetmek yerine kendi imajını kuvvetlendirmek veya tazelemek için kullanmayı tercih eden Erdoğan Putin’den beklediğini de bulamamış, onun yapacağı ziyaret de sürekli ertelenmektedir. ABD, imajını her şeyin önüne koyan Erdoğan’ın önüne hiç kuşkusuz sindirilmesi zor bir fatura çıkartacaktır.

Türkiye’yi bu duruma Erdoğan’ın seçim kazanmak için uyguladığı, muhalefet tarafından irrasyonel olduğu ileri sürülen ekonomik politikalar getirmişti. Muhalefetin akıl dışı bulduğu tercihler Erdoğan’a seçim kazandırmış, ancak kaynakları da tükenme noktasına getirmiştir. Körfez sermayesi yatırım için geldiğinden ve gelişi de uygun koşulların yaratılmasına bağlı bulunduğundan, Türkiye önüne çıkan kaynak sorununu çözebilmek için tekrar Batı sermayesine muhtaç hale gelmiştir. Körfez sermayesi Türkiye’nin elinde bulunan değerli birikimler için geliyor. Kıyılarımız, doğamız ve varlık fonuna devredilen birikimlerimiz iştahlarını kabartıyor. Ancak bu sermayenin gelişi zamana ve uygun koşulların oluşmasına bağlı. Ama Türkiye'nin çarklarını çevirebilmesi için taze ve sıcak paraya ihtiyacı var. Emperyalizm ise bu parayı koşulsuz ve ödünsüz vermiyor. Siyasi olarak bağımlılık ilişkilerini perçinlemeden ve hedeflerini size kabul ettirmeden zırnık koklatmıyor. Bugün siyasi iktidar arkasındaki halk desteğinin daha hızlı kaybolmaması için IMF’siz bir IMF programı uyguluyor. Erdoğan’ın güvendiği adamlardan Fidan, Kalın ve Şimşek’in Batı başkentlerinde vakit geçirmelerinin nedeni bu.

Fidan ile Kalın uluslararası çevreleri artık onlarla birlikte çalışacaklarına ikna ederken, Şimşek uluslararası mali sermayeyi çekmek için tur üstüne tur atıyor. İşte bu yüzden Erdoğan, Gazze meselesinde uzun bir süre suskun kalmak zorunda kaldı. 31 Mart seçimlerinde Yeniden Refah bu alana hamle yapınca ve sonuç elde edince, işlerin ne kadar tehlike de olduğunu anladı. Gazze meselesi Erdoğan’ın zayıfladığının tescili oldu. Fidan Ortadoğu ve dünya üzerinde gitmedik ülke bırakmadı ise de sonuç tam bir fiyasko idi. Ne İsrail ne de Hamas Türkiye'ye bir arabuluculuk davetinde bulunmadı. İsrail için dikkate alınacak tek ülke ABD. Hamas içinse Katar ve Mısır daha öncelikli ve geri planda ise İran desteği bağlayıcı. Filistin meselesi siyasal İslamcılar için istismar konusundan başka bir şey değil. Filistin için lafta her şeyi yapmaya hazırlar, ancak iş elini taşın altına koymaya gelince kılını kıpırdatmıyorlar. İsrail’in her türlü ihtiyacı Türkiye’den karşılanırken onlar arsızca Galata köprüsü üzerinde dua okuyup slogan atıyor. İhracat yasağı getirmek ise akıllarına, İsrail uzun süreli ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra geliyor. Bir çadır tiyatrosu izlettiriliyor bizlere.

Erdoğan içeride altından kayan zemini ve ancak bir başlıkla ortadan kaldırabilir. O da kadim Kürt meselesinden başka bir şey değil. Eğer Van meselesinde Van halkı sokağa çıkmasaydı ve CHP bu işe hayır demeseydi, ilk hedeflerine ulaşmış olacaklardı. İktidar bloku içinden bu hamleyi yapanların önü koşulların daha hazır olmadığına inananlar tarafından kesildi. Şimdi temcit pilavı gibi aynı şey yeniden ısıtılarak kayyum politikasının şartları hazırlanmaya çalışılıyor. Ama aynı ırmakta çimilmeyeceği gibi denenmiş politikaları yeniden denemek de sonuç vermiyor. Hem Kürt halkının hem de seçim zaferi kazanmış güçlerin, bu politikalara artık karnı tok. Halklar yaşayarak ve acı çekerek öğreniyorlar. Yönetenler de bunu bildiği için eski alışkanlıkla davrananlara koşulların değiştiğini ve eski numaraların vadesini doldurduğunu anlatıyor. Ama Türkiye’de muhalefet lehine oluşan nesnellik yine de buradan sınanacaktır. Nasıl mı?

Erdoğan Bağdat seferi ile bu zemini oluşturmaya çalışıyor. Önceden Fidan, Kalın ve Savunma Bakanı giderek zemini hazırlamaya çalıştılar. İşin Erbil ayağını da ihmal etmediler. Irak merkezi yönetimine ekonomik olarak havuç göstererek Kandil seferine onay için iknaya giriştiler. Hindistan’dan başlayan ve Körfezden geçerek Avrupa’ya ulaşması düşünülen yol projesi, Çin’in tarihi İpek yoluna bir alternatif olarak düşünülüyor ve onu etkisiz kılmayı hedefliyor. Detaylarına girmenin yerinin burası olmadığı bu proje, aynı anda Irak merkezi yönetimi ile Türkiye’nin iştahını kabartıyor. Irak ekonomik olarak kendini toparlamak isterken, bir yandan da Türkiye’nin desteğini alarak İran’ı dengelemek istiyor. Türkiye ise dağıttığı havuçlara güvenerek Kandil’e büyük bir sefer yapmak ve PKK’nin belini kırmayı düşünüyor. Bunu yapabilirse eğer, hem yol projesinin güvenliği sağlanmış olacak hem de Şengal’den başlayan ve Akdeniz’e kadar gelen koridor sağlama alınacak. Irak bu teklifi gözü kapalı reddetmiyor. PKK’nin güvenliğini sıkıntıya soktuğunu söyleyerek, PKK militanlarını mülteci statüsüne alacağını açıklayarak, hem zaman kazanıyor hem de Türkiye’ye göz kırpıyor. Ama bölgede oluşan statüko düşünüldüğünde bu işin hiç de öyle kolay olmadığı anlaşılacaktır. Erdoğan ve içeride onunla yol yürüyen güçler açısından, muhalefet lehine oluşan havayı dağıtmanın eldeki tek aracı olarak, Kandil'e yapılacak sefer gözüküyor. Ama bu işte sıraladığımız ve ancak başka bir yazı da tartışabileceğimiz nedenlerle hiç de öyle kolay değil. CHP dâhil muhalefet bu konularda uyanık davranabilirse ve Kürt siyaseti iktidarın eline kozlar vermez ise bu başlıktan da bir ekmek çıkmaz. O nedenle tüm muhalefetin tek bir hedefe kilitlenmesi ve, Erdoğan ve ardındaki faşizan güçlere en küçük bir hareket alanı bırakmaması gerekiyor. Yazı yine zorunlu olarak uzadı. Anlaşılacağımı umuyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar